COCUKLARIMIZA VURMAYIN


polisvahseti2

Çocuklarımıza vurmayın

Hasan Bildirici

Tarih: 26 Nisan 2009 Pazar

Sizden adalet beklemiyoruz; sadece uyarıyoruz:

Çocuklarımıza vurmayın! Çocuklara vurmanın bir tür sapıklık olduğunu hatırlatmak istiyoruz.

Gasp ettiğiniz Kürdistan vatanının çocuklarını kadınlarınız doğurmadı; onların karınlarını siz doyurmadınız. Hasatlıkta ve açlıkta başını okşayanlar arasında yoktunuz.

Puşt yüzlü subaylarınız o çocukların babalarını asit kuyularında eritmiş; anneleri ve büyük annelerini ağızlarından tek Kürtçe sözcük kaçırdılar diye Diyarbakır zindan kapılarında saçlarından sürüklemişti…

Çocuklarınıza ve kadınlarınıza anlattığınız kahramanlık hikayelerinin hepsi yalan. Yiğitliğinizi beyaz yazmalarını sokaklara atıp yürüyen kadınlarımızla, araçlarınız etrafında çakmak gözleriyle dönen çocuklarımız üzerinde denediğiniz doğru…

Çocuklarımıza vurmayın. Bu bir yalvarış değil. Bu Kürdistan halkının katillere buyruğudur: Çocuklarımıza vurmayın!

Türk ırk namluları karşısında zavallı durmanın ne anlama geldiğini çok iyi bilenlerdeniz. Türk ırk namlularından aman dilenmeyeceğini, o namlular karşısında ancak yiğitçe ölünebileceğini gösteren sayısız Kürdistan kahramanımız var.

Ölümün alın damarını yırtmış bir neslin yoldaşları çocuk katillerine yalvarmaz. Onlara buyurur, çocuklarımıza vurmayın!

Başlarına yıktığınız köhne evlerinin sıvasız duvar diplerine tespih taneleri gibi dizilmiş çağla gözlü çocuklarımıza kıymayın. Bütün saltanatınızı, ırk sınırlarınızı, F16’larınızı, tank, top ve puşt yüzlü katil sürülerinizin irinden ibaret maaşlarını katliam gecelerinizin anılarıyla büyümüş o çocukların tek damla göz yaşıyla değişmeyiz biz.

Kürdistan yetimi çocuklarımıza vurmayın.

Eğer bir gün, Türk olduğu için bir çocuğunuz bir Kürt yetişkinden bir tokat yerse ulus olarak ellerimiz kırılsın. Bunun için olsa bile, çocuklarımıza vurmayın…

Eğer bir gün, bir sivil veya asker, sırf Türk olduğu için bir Kürdün kurşununa kurban giderse o kurşunların hepsi ulus olarak yüreğimize saplansın.

Sırf bunun için bile olsa Kürt çocuklarına vurmayın.

Savaşı mertçe yürütün, çocuklarınıza ve kadınlarınıza anlattığınız kahramanlık hikayelerinin yüzde birine uyup Kürt çocuklarına dokunmayın.

Eğer bir gün, sırf Türk olduğu için bir kadınınızın saçının teline dokunulursa, o saçlar boynumuza dolanan idam ilmiği olsun.

Bunun için olsa bile çocuklarımıza kıymayın.

Eğer çocuklarımıza vurmayı sürdürürseniz, çocuk katili ellerinizi kırmamanın bir tür suç ortaklığı olduğunu söyleyeceğiz…

Ölüm tarlasına çevirdiğiniz Kürdistan’ın buyruğudur bu:

Kürdistan yetimi çocuklara dokunmayın.

Savaşı, savaş halinde olanlara karşı bir kez olsun mertçe sürdürün.

Sadece bir kez deneyin bunu…

Hasan Bildirici
bildiricihasan@hotmail.com

polisvahseti1

LUZERN DERNEK KONGRESINI YAPTI


kongre10 Yili askin bir zamandir isvicrenin luzern kantonunda bulunan Kürt kültür dernegi 26 Nisan pazar günü yillik olagan kongresini gerceklestirdi.Lozan kantonunda bes yildir kanser tedavisi gören ve kisa bir süre önce yasamini yitiren Musa Günay icin yapilan kisa konusmanin ardindan siyasi gündem ve Luzern derneginin bir yillik calismalari degerlendirildi.degerlendir.
Dünyada ve kürdistandaki son gelismeler bölümünde Kürt halk önderi Öcalanin Özgürlük bahari dedigi 2009 baharinda Kürt özgürlük hareketi önemli ivmeler kaydettigi.Türk devletinin tüm maddi olanaklarini kullanarak Kürt halkina karsi olusturdugu secim bloguna ragmen Kürt halkinin basarisini engelleyemedigi.Kürt halkinin temsilcisi olan DTP nin 29 Mart secimlerinde elde ettigi basari Kürt halkinin zaferidir.Kürt halki esit olmayan imkanlarla,devlet partisi AKP nin rüsfetci,hilekar,baskici tutumuna ragmen tercihini özgürlükten yana kullanip bahari düsmana karsi moral üstünlügüyle karsiladigi.DTP sahsinda Kürt halkinin tercihini özgürlükten yana kullanmasinin disariya verdigi mesajlarda önemlidir.Kürt halki gercek temsilcisini bu secimlerde bir kez daha tüm dünyaya ilan etti.Nitekim ilgili tüm cevrelerde bunu böyle anladi ve yorumladi.DTP nin elde ettigi basariyi icine sindiremeyen Türk devleti ve onun iktidar partisi AKP DTP nin basarisi karsisinda halkimiza ve kurumlarina karsi saldiri dalgasi baslatti.Kürdistan da ve Türkiyede es zamanli baslatilan tutuklama furyasi Kürt kurum ve partisini kadrosuz birakma,bu yolla gücsüz zayif konumda birakmak amaciyladir.Kürt ulusal birligine gidiste önemli bir asama olan ulusal birlik konferansi öncesi yapilan bu oparasyon tesadüfü degildir.Askeri oparasyonlarla gerillayi,polis oparasyonu ile legal sivil hareketini,diplomatik yollarla dis baskiyi hedefleyen topyekün bir saldiridir bu.Türk basbakani Erdoganin NATO toplantisinda cikardigi ROJ TV krizi,yine Irakta yapilan kordine toplantisi ile cok yönlü bir tasfiye plani devrededirBöyle bir dönemde yeni bir kongreye gitmek ve ve gelecege daha güclü girmek bizler icin anlamlidir.Bütün dünyada genis yanki uyandiran Srilankadaki son sivil katliyamlar da ayrica vurgulanip,srilanka halkinin kürt halkiyla benzer trajediler yasadigina dikkat cekildi. Iyi bir gelecek icin gecmisinde iyi degerlendirilmesi gerekmektedir.Seklinde vurgulandiktan sonra Dernegin bir yillik faliyet ve maliye raporlari üzerinde görüs belirtildi.

Yapilan degerlendirmelerde kisaca Dernegin kendini yenileme,sosyal,kültürel projeleri daha zenginlestirme sorunu ön plana cikti.Derneklerin on yil öncekinden daha farkli olmasi gerekmektedir denilerek,kadin,cocuk,genclik basta olmak üzere toplumun her katmanina hitap edebilecek ortamlarin yaratilmasinin ihtiyacina vurgu yapildi.
Yürütülen tartismalardan sonra yapilan yeni yönetim seciminden sonra kongre sonlandirildi

YILMAZ HEVALI ANIYORUZ


yilmaz-hevalLOZAN – İsviçre’nin Lozan kentinde kanser tedavisi gördüğü Orbe hastanesinde hayatını kaybeden PKK’li Musa Günay’ın cenazesi Lozan Kürt Kültür Derneğine getirildi. Günay’ın cenazesini dernekte babası Memet Günay ve Annesi Zübeyde Günay’ın yanısıra çok sayıda kişi tarafından karşılandı.

44 yaşında hayatını kaybeden Günay için Lozan derneğinde gerçekleştirilen anma töreninde anne ve babası tarafından agıtlar yakılırken, törende bulunan arkadaşları göz yaşlarına hakim olamadılar. Törende konuşan baba Günay, “Benim oğlum Kürdistan şehididir.Hepinizin başı sağolsun”dedi.

Musa Gunay’ın yaşamı boyunca birlikte kalan arkadaşlarının konuşmalarıyla duygulu anlar yaşandı. Kürdistan dağlarında geçirdiği yaşamı boyunca yaşadığı anılarını anlatırken,son günlerini birlikte geçirdiği arkadaşı Gabar Amed, Gunay’ın hastalığının ağırlaşması nedeniyle Newroz kutlamalarına katılamamasından duyduğu üzüntüyü dile getirdi.

Anmanın ardından konvoylar eşliğinde cenazesi Almanya’ya götülmek üzere yola çıkartılacak olan Günay Frankfurt’da yarın törenle anılacak.

ANF NEWS AGENCY

DTP Tevkifatı ve gösterilecek tavır


DTP Tevkifatı ve gösterilecek tavır
DTP Tevkifatı ve gösterilecek tavır

Türkler 14 Nisan’da, Başbuğ’un tehditkar konuşması eşliğinde pro-Kurd Parti DTP’yi hedef alan saldırılar eşliğinde geniş bir tevkif hareketi başlattı. Bu tevkifata karşı, Kürtler’in yetersiz reaksiyonu hariç, ne Türkler’den, ne AB’den ve ne de ABD’den bir ses çıkmadı. O AB ki demokrasi şampiyonluğunu kimseye kaptırmaz! O ABD ki “silahla Kürt Sorunu hal olmaz” der!

Saldırılar, Kürtler’in demokratik mücadele veren kesimine yönelmiyor mu? Evet! Ama Obama’nın cevabı hazır: “Biz NATO üyesi olan Türk Devleti’ne karşı her türlü saldırıda Türkler’i destekleriz” demiyor mu? Peki DTP programında “bağımsızlık var mı? Yok! O halde Türk Devleti vasıtası ile Kürtler de NATO üyesi değilmi? Öyledir! Eee Sn Obama, Sizi Kürd’e karşı bu ölüm govendine sevk eden sebep nedir? Türk’ün bunca tavize deymediğini sizden önce Bölge’de denetim sağlamaya çalışanlara sorun da öğrenin. Hem taviz verdikleriniz sadece Türkler mi? İran’a ne dersiniz? Daha geçen gün bir “gazeteci”nizi 8 yıl hapse mahkum eden İran rejimi sizi takıyor mu? Türkler’in de sizi takmadığını acı bir deneyle öğreneceğiniz günler uzak değil…

Öte yandan ABD’nin, belki de tarihinde ilk kez SİYASİ BİR PARTİ ALEYHİNE, Türk Devleti’ne istihbarat bilgileri vermesi de Obama dönemine rastlar. Bu satırlardan Amerikan aleytarlığı yaptığım anlaşılmasın. Benim ne böyle bir niyetim, ne de isteğim vardır. Ama kendisi de eziyet çekmiş bir toplum kesiminden, renkli ABD’li toplumun üyeliğinden gelen Obama bizi anlamalı, en aşağısından yanlış politikalarının ürünü olan anti-Kürt bir politika izlememeliydi. Onun tavsiyelerini tutan Türkler, kafkasya’da dengelerin bozulması ile sonuçlanacak kartlarını oynadılar. Şu anda, Al Azeriler’i, ver Ermeniler’i gibi bir durum söz konusudur. Obama yarın bu kez Afganistan’da ve Ortadoğu’da daha ağır tepkiler yaşanacağını görmeli. O göremezse bunu danışmanları sağlamalıdır. İki buçuk milyon Kürt Oyu almış halkın kalbindeki meşru bir partiyi yok etmekle NATO’yu mu kurtaracak Obama? Eğer NATO buna kalmışsa, “ört ki ölem” demeli..

Türk Devleti birden bire meşhur yalanları ile sahaya indi. DTP, Türk(iye) meclisi kurmuşmuş.. Telefon dinleme zabıtları ile bunun gibi konuları dökümanlar halinde ortaya koymuşlar. Bu arada saptamalarında PKK’nin bir anayasa hazırladığını, mahkemeler kurduğunu anlamışlar ve bununla ilgili belgeleri elde etmişlermiş.. DTP içindeki PKK İstanbul’da herkesi haraca kesmiş. Polis iki yıldan beridir bu oluşumu takip etmekteymiş. Hesaplar incelenmiş. Şimdi düğmeye basılmış vs vs..

Türk devlet yönetimi, ancak kendileri kadar salak olan bir kısım Kürd’ü kandırabilecekleri yemler ortaya atmakla yetinmemiş, TV’lerde malum uzmanları konuşturmak suretiyle konuyu saptırmanın bilimsel temellerini de atmaya çalışmaktadırlar. Şimdi biraz da bu yalanları açalım:

Telefon dinlemeleri Türk Devleti’nde rutin bir işlemdir. Her Kürd’ün, ama her Kürd’ün telefonunu dinleyen bir mekanizma kurduklarını siyasi gözlemciler iyi bilirler. Mesela, bu mekanizma; PKK, Kürdistan, silah, gerilla vs gibi bazı kelimelere duyarlıdır. Bunlar ve bunlar gibi kelimeler telafuz edildiğinde kendiliğinden kayda geçen bir cihazdan toplanan konuşmalar arşivlenir. Bunun dışında aynı mekanizma bazı seslerin frekanslarına ayarlıdır. Mesela benim sesim telefonda duyulduğunda mekanizma kendiliğinden harekete geçer ve konuşmaları kaydeder. Ben bundan dolayı dostlarla yaptığım konuşmalara çok dikkat ederim. Bu bakımdan Türk Devleti’nin James Bond’laşmasına gerek yoktur. Onlar her Kürd’ü dinlemektedirler.

DTP’nin hesaplarını inmceleme altına almalarına gelince, bu da oldukça gülünç bir hafiyelik işlemdir. Türkler’in bir “atasözleri” var, şöyle: “minareyi çalan kıfı hazırlar.” Evet Türkler de öyle. Amaç Kürtler’i siyasal mücadele süreci’nin dışında tutmak olduğuna göre, elbette bu eylemlerine kılıf da hazırlayacaklardır. Ne demeye çalışacaklar: “İşte ortaya çıkardık! DTP, PKK’nin gönderdiği paralarla faaliyetlerini yürütmektedir!” Nelerden medet umuyorlar, değil mi? Halbuki Kürdistan’da temel hakları için mücadele eden, şehitler veren, yarı aç yarı tok yaşamasına rağmen yılmayan bir halk var. Sadece Newroz’a katılan insanlarımızın birer Türk Lirası vermesi halinde bile 3 milyon lira toplanacağını bilmezler mi? Aslında Türk’ün Askerbaşı’na, devlet erkanının her birine cevap vermek için birer kitap yazmak gerekiyor..

Onlarınki yalan üstüne kurulu bir dünyadır. Dağdan gelip, bağdakini kovmaya çalışanların elinde yalandan başka hangi delil olabilir ki? Halkımızı hergünkü taramalarla zindanlara tıkan bu pislikler güruhu, AB’den, ABD’li Obama’dan destek aldığı müddetçe şımarıklığını tırmandıracaktır. İşte bu durumda Kürt Halkı’nın elinde sertleşmekten başka bir olanak kalmamıştır.

Bu konuda Ehmedê Qesrê ve arkadaşlarının tavrı doğrudur ve desteklenmelidir. Fakat önemli bir ek daha sunmak istiyorum: Sereke Kürdistani partiler, diplomatlardan, ulusal yönü ağır basan entellektüeller, harp gazileri ve gazetecilerden oluşan ciddi bir danışma grubunun oluşması için çağrıda bulunmalı, böylesine bir danışma grubunun vücut bulması için açık veya kapalı, ciddi çaba içinde olmalıdırlar. Unutulmasın, hiç bir bölgemiz saldırıdan vareste değildir. Her taraftan gelen bu baskıların göğüslenmesi için bilinçle harekete geçilmelidir.

Berxwedan Jîyane!

2009-04-20

A Sirac Kekuyon

PKK’li Günay Lozan’da yaşamını kaybetti


LOZAN – Uzun süredir kanser tedavisi gören Kürt siyasetçi Musa Günay (Yılmaz) İsviçre’nin Lozan kentinde yaşamını yitirdi. Günay’ın vefatı İsviçre’deki Kürtleri yasa boğdu

Karakoçan’ın İsabey köyünde 1956 yılan doğan Günay uzun yıllar PKK saflarında yer aldı. 1982’de Almanya’da Kürt mücadelesine katılan Günay, 1986 yılında Kürdistan’a giderek Kürdistan Halk Kurtuluş Ordusu (ARGK) saflarına katıldı. Kısa bir süre içinde girdiği bir çatışma sonucu yaralanmasının ardından tekrar Avrupa’ya dönen Musa Günay, 1988 yılındaki Döselldorf davası ardından yeniden Kürdistan’a dönerek gerilla birliklerine katıldı.

Beş yıla yakın bir süredir İsviçre’de yaşayan Musa Günay, başvurduğu siyasi iltica talebine yanıt alamamış, kanser hastası olduğu için insani oturum hakkı alarak tedavi görmekteydi.

Ağırlaşan hastalığı sonucu önce gözlerini kaybeden ve giderek konuşmakta güçlük çeken Günay hastalığının ağırlaşması nedeniyle bir aydır yoğun bakımdaydı. Bu akşam saat 18:10 sırlarında PKK’li Günay, Orbespital hastanesinde hayata veda etti.

Hastanede bekleyen Günay’ın ailesi ve yakınlarının gerekli işlemlerinin bitmesinden sonra cenazeyi yarın alması bekleniyor.

ANF NEWS AGENCY

thumb835

SECIMIN RÖVANSI VE TOPYEKÜN SALDIRI VAR.


thumb582Devletin her türlü hile,sahtekarliklarina ragmen Kürt partisi DTP 29 Mart secimlerinde zafer elde etti.
Devlet partisi AKP yoksul Kürt halkina dagittigi secim rüsvetlerine ragmen istedigi sonucu alamadi.

Kürtlerin iradesini rüsvet,baski,tehditlerle kiramayan Türk irk devleti dünden itibaren bir cok ilde es zamanli tutuklama furyasi baslatti.
DTP li baskan yardimcilarininda aralarinda bulundugu bir cok DTP yöneticisini göz altina aldi.Kürt halk önderi Reber Öcalanin avukatlarinin,DTP li yöneticilerinin,GÜN-TV calisanlarinin aralarinda bulundugu göz altilar yetmisi askin kisiye yakindir.

Kürt ulusal birligine gidiste önemli bir asma olan ulusal birlik konferansi öncesi yapilan bu oparasyon tesadüfü degildir.Askeri oparasyonlarla gerillayi,polis oparasyonu ile legal sivil hareketini,diplomatik yollarla kiskaci hedefleyen topyekün bir saldiridir bu.Türk irk basbakani Erdoganin NATO toplantisinda cikardigi ROJ TV krizi,yine gecen hafta Irakta yapilan kordine toplantisi ile cok yönlü bir tasfiye plani devrededir.

Kuzey Kürdistan hareketini yipratma,zayif marjinal konuma getirip sürecin disinda birakmaya calisiyorlar.Bu arada Serefattin Elci vb. Türk medyasinda böy göstermeleri bu oparasyonlar kapsamindadir.Serafettin Elci,A.Melik Firat,Metiner,Ümit Firat,Ibrahim Güclü gibileri bu saldirinin birer piyonudurlar.Elcinin gecen hafta bir Türk gazetesine verdigi demecte DTP nin Kürt halkini temsil etmedigini söylemesi bosuna degildi.Yine Metinerin Türk asker basi Basbugun brifingine cagrilmasi ona devletin verdigi rol geregidir.
Bunlar yipranan,zayiflanan,gücten düsüp marjinallesecek olan Kürt özgürlük hareketinin yerine hazirlanan devletin masalaridirlar.
Devlet partisi AKP baskaninin tirnagi kanasa gecmis olsun mesaji yayinlayan sözde demokrat HAKPAR dan bir kinama dahi gelmedi.Yine sira elestirmeye,saldirip,camur atmaya geldimi bir birlerine sirayi kaptirmayan diger sözüm ona Kürt örgütleri durumdan memnun halde süküneti bozmuyorlar.
Bu durumda bunlara diyecegimiz tek söz biz kahvalti,sizde ögle asisiniz.Kürt özgürlük hareketinden bosalacak meydani size vermezler.

AKP nin bu son oparasyonda rövans hesaplari olabilir.Yada beklentilerini bosa cikarttigi devletin gözüne yeniden girmek icin böyle bir cilginlik yapabilir.Bunlar AKP gibi dinci,fasist bir partinin yapabilecegi hesaplardir.Hic bir siyasal,etik,ahlak,moral degeri üzerinden beslenmemis,Kemalist,ülkücü,sahte Kürtcü,satilmis Kürt,milli görüscü,feytüllahci dinci fasist senteze sahip ilkesiz bir partidir AKP.Bireysel amac icin her araci mesru gören cikarciler partisidir.Bu partiden her sey beklenir.Ahlak,dürüstlük,ilke,haric her sey mevcuttur onda.

Kürt özgürlük hareketinden kitleyi koparmak,onu yanlizlastirmak karsiligi otordugu iktidar koltugu 29 mart secimlerinde sallantiya ugradi.DTP nin Kürdistanda elde ettigi basari AKP icin sonun baslangicidir.Türk irk Devleti karsisinda ödevini yapamamis,düsük not almis ögrenci durumunda.Devleti ödevini yapmadigi icin kulagini cekmis,duydugu kulak acisiyla Kürtlere,onun temsilcilerine,medyasina saldiriyor.

Kayserili pastirma tüccari Gülü iraka gönderip tehdit savurtuyor.Elcisini güney Kürdistana baski uygulamaya yolluyor,kendisi brüksele gidip kriz yaratiyor,savcisini devreye sokup Azadiya Welat gazetesini kapattirip,ev baskinlari yaptiriyor,polisini kitlelere saldirdip gencleri katlettiriyor,ordusunu daga yollayip oparasyon yaptiriyor,satilik Kürt tirsikcilarini yandas medyasinda öttürüyor.Hepsini sallantiya ugrayan koltuguna saglamlastirip,cekilen kulak agrisini gidermek icindir.

Murat Kaya

Kadın, Kürtler, Namus!


13448519601

DTP’nin gösterdiği 14 kadın aday, bu seçimlerde hem kadın, hem de Kürt kimliğiyle belediye başkanlığını kazandı. Bu adaylardan bir iki tanesi hariç, köylülük özelliği taşıdığı söylenen coğrafyadan, kadını “sadece mal, kiler, ar, zar” olarak gördüğü iddia edilen Kürtler tarafından illerinin en yüksek oy oranıyla (% 52-84 arasında.
Bunlardan 9 tanesi % 70 ve üzerinde oy oranıyla.) seçildiler.

Kadına yönelik batıya bağlı zihinsel şekillenme 29 Mart seçimleriyle alt üst oldu. “Doğu”da kadın, kadın ve iktidar, kadın ve namus, Kürtler-kadın ve namus’a ilişkin geleneksel düşüncelerin iflas ettiğini söyleyebiliriz.

DTP’nin gösterdiği 14 kadın aday, bu seçimlerde hem kadın, hem de Kürt kimliğiyle belediye başkanlığını kazandı. Bu adaylardan bir iki tanesi hariç, köylülük özelliği taşıdığı söylenen coğrafyadan, kadını “sadece mal, kiler, ar, zar” olarak gördüğü iddia edilen Kürtler tarafından illerinin en yüksek oy oranıyla (% 52-84 arasında. Bunlardan 9 tanesi % 70 ve üzerinde oy oranıyla.) seçildiler.

Buna karşılık, tüm halkın “çağdaş!” politik düşünce ile buluştuğu, en azından ilerici, demokrat, sosyalist vb. olduğu iddia edildiği Dersim ilinde ise, % 30 oyla seçilmiştir.

Birileri “Fırat’ın batısı kentlileşmiştir”, “Kent kültürü kadına değer verir, Kadın kentleşme ile özgürleşir” iddiasında bulunuyorlar. Ancak diğer Partilerin, kentlileşen Fırat’ın batı yakasında gösterdiği ve kazandığı aday sayısı bu söylemlerin altını oymuştur. Kazanan kadın aday sayısı iki elin parmak sayısına ulaşmamıştır.

Bu verili durum, kadın hareketinin, kadın örgütlerinin, siyaset bilimcilerinin, sosyologların, siyasetçilerin ve entelektüellerin ortaklaşa bir beyin fırtınası yaratması gerektiğini gösteriyor.

Birçok olguda olduğu gibi, kadın ile ilgili konularda da batıya zihinsel bir bağımlılık var. Bağımlılık ekseninde yaşanan düşünsel şekillenme ayağımızın toprak ile bağını kesmiştir.

Kürt’lerde sosyolojik ve kültürel olarak “köylülük” özelikleri egemendir. Sevgi, saygı gösterme, değer verme ve koruma güdüleri ve refleksleri gelişkindir. Kendisine “emanet” edileni, değer verdikleri ve “kutsallık mertebesine çıkardıkları” olguları “namus”u olarak görüp korumaktadır. “Namus”u sadece cinsellikle özdeşleştirenlere anlamlı bir cevap vermiştir.

Nüfusunun yaklaşık % 75’i kentlerde yaşamaktadır. Ancak, kapitalizmin üst yapı kurumlarından kentlilik ilişkileri, kentlilik kültürü, kentlilik düşüncesinin kirlenmiş-olumsuz öğelerine direnmiştir. Bu kirli ve olumsuz öğeleri, bugün ütopik olarak görülen geleceğin “ideal” toplum biçiminde de ret edeceğiz. Kürt özgürlük ve demokrasi mücadelesi de kadının siyasallaşmasına olanak sunmuştur. Erkeğin nasıl kirlenmeyeceğini işaret etmiştir.

% 80’lerle kazanan kadın adayların olduğu kentlerdeki erkeklerin, ekseriyetle“riyakârca” oy kullandıklarını söylemek ne kadar gerçekçidir? Bir haksızlık değil mi?

Toplumun özürlüleri-engellileri-dezavantajlıları, devletin yurttaşları, ananın çocuklarını koruma refleks, güdü ve sorumluluğu meşru ve doğru iken, kadın iradesi dışında yaşanacak gelişmelere karşı erkeğin koruma güdüsü niçin tukaka olsun? Kültürel kirlilik ve tehlike mubah mı?

Batı, 17. yüzyılın ortalarına kadar sosyal bilimlerde, edebiyatta, astrolojide, düşünce kapasitesinde, kültürel gelişmişlikte ve ekonomide yaşanan gelişmeler nedeniyle doğuyu hep kıskanmıştır. Bağımlı olmuş, hatta düşmanlık yapmıştır.

Düşünceyi ifade etme alanında yaşadığı sıçrama ile (rönemsans) bazı alanlarda dengeyi yakalamıştır. Daha sonra yakaladığı bazı üstünlükleri pekiştirmek ve her yere hâkim hale getirmek için ideolojik saldırılara girişmiştir.

Doğunun beyin ve kültür yapısına saldırmıştır. Fundamentalizmin sadece İslami rengini korkunç hale getirmiştir. Doğuyu “oryantal” tanımıyla aşağılamak istemiştir. Kadını sadece İslam fundamentalizmi korkunçluğunun ana mağduru olarak göstermiştir. Yani ideolojik hegemonya için kadın kimliğini “kullanmaya” başlamıştır.

Batı düşmanlığını yapan biri değilim. Batının da olumlu, geliştirici ve doğru değerleri vardır. Bunlar da insanlığın değerleridir ve sahiplenmelidir. Ancak, “ Sezar’ın hakkı, Sezar’a “verilmelidir.

Mart aylarında yoğunluk kazanan “Biz kimsenin namusu değiliz.” Sloganı altındaki kapmaların zihinsel bağımlılık nedeniyle özelikle doğuya, Kürt erkeklerine yönelik yapılmasını yanlış buluyorum. Bu durum, batının kirli-olumsuz sosyal ve kültürel değerlerini aklamaktır.

Ahlak önemli bir erdemdir. Bireyin kendisine ve toplumsal yaşama duyması gereken saygının da bir gereğidir.

Sonuç olarak, hem doğu toplumunun, hem de kapitalizmin-batı toplumunun yarattığı olumlu değerlerini birlikte sahiplenmek gerekir. Seçicilik bilimseldir. Toplumsal realite ve fayda eksen alınmalıdır.

Sadece batıya olan zihinsel bağımlılık üzerinden geliştirilen “kadın-erkek-namus ilişkisi” kavramının geliştirici olmadığını düşünüyorum.

Fanatizmin batağına saplanmadan, duygusallığın kırılganlığına kapılmadan realiteleri özgürce tartışmaktan korkmamalıyız.

Onurlu ve eşit yarınları böyle yaratabiliriz.
Mihdi Perinçek

İnsan metafizik karaktere sahiptir


apo_titel
insanın metafizik karaktere sahip olma özelliği, yöntem ve bilgi sistematiği açısından eşsiz bir örnek sunmak durumundadır. Yöntem ve bilgiye ulaşma bilimi (epistemoloji), insanın metafizik özellikleri çözümlenerek daha yetkin kılınabilir. Bizzat metafizik yaratma ve inşa etmede insanı kavramak önemli bir araştırma konusudur. En az çözümlenen toplumsal sorunlardan birisi de, metafizik insanı tanımlama düzeyinden bile yoksun oluşumuzdur. İnsan nasıl metafizik olabiliyor? Bu hangi ihtiyaçtan kaynaklanıyor? Olumlu ve olumsuz yanları nelerdir? Metafiziksiz yaşamak mümkün müdür? Belli başlı metafizik özellikler nelerdir? Metafizik sadece düşünce ve dinsel alanda mı geçerlidir? Toplumla metafizik arasındaki ilişki nedir? Metafizik sanıldığı gibi diyalektik karşıtlığı mıdır, onunla sınırlandırılabilir mi? Bu konuda soruları daha da çoğaltabiliriz.

Madem insan temel bilgi öznemizdir, o halde bu öznenin en temel vasıflarından olan metafizik düşünce ve kurumlarını tanımadan, bu kaynaktan yeterli bilgiye erişme iddiamız eksik kalacaktır. Gerek sosyolojinin, gerek psikolojinin kendisine hiç sorun yapmadığı bir alandan bahsediyoruz. Başta dini olmak üzere birçok düşünce ekolünün metafizik olarak değerlendirilmesi, metafizik sorununu daha da içinden çıkılmaz hale getiriyor. Metafizik sorununa yaklaşımımızın temelinde, onun toplumsal insanın temel bir özelliği olması yatmaktadır. Metafizik, toplumsal insanın onsuz edemeyeceği bir toplumsal inşa gerçeğidir. İnsanı metafizikten soyutlarsak, onu ya süper bir hayvana (Nietzsche’nin Almanlar için kullandığı bu kavram Faşizm -Nazi- Almanya’sında kanıtlanmıştır), ya da süper bir bilgisayara dönüştürmüş oluruz. Bu duruma gelmiş bir insanlığın insan olarak ne kadar yaşam şansı olabilir?

Gelelim metafizik insanın ne olduğuna.
a- Ahlak metafizik insan özelliğidir.
b- Din önemli bir metafizik özelliktir.
c- Tüm kollarıyla sanat ancak metafizik olarak tanımlanabilir.
d- Kurumsal toplum, hatta toplum bir bütün olarak metafizik tanıma daha uygun düşmektedir. Daha da sıralayabileceğimiz bu özellikleriyle acaba insan neden ve nasıl metafizik olabilmektedir?

Birincisi, insandaki düşünebilme kapasitesidir. Bir nevi kendi farkına varan evren olarak insan, duyduğu dehşeti (hem acısı, hem sevinci yönüyle) gidermek için kendini fizik üstü inşa etmek zorundadır. Başka türlü fiziki acı ve sevinçlerin üstesinden gelemez. Savaşlar, ölüm, şehvet, tutku, güzellik vb algılar karşısında dayanabilmek için metafizik düşünce ve kurumlar vazgeçilmesi zor bir ihtiyaç durumundadır. Tanrı yoksa icat edilmek, sanat oluşturulmak, bilgi geliştirilmekle ancak bu ihtiyaçlar tatmin edilebilir.

Daha değişik bir açıdan metafiziği fiziğin ötesi olarak düşünmek, ne çok mahkum etmeyi ne de övgü düzmeyi gerektirir. İnsan gerçekten fiziğin sınırlarını en çok zorlayan varlıktır. Fiziğin ötesi olarak metafizik yaşaması, insanın ontolojik karakteri gereğidir. Sadece fiziki olarak kalabilmeyi savunmanın bir anlamı yoktur. Daha doğrusu, fiziki kalmak ancak mekanik insan tanımına yol açabilir. Bu, Descartes’in çoktan tanımladığı, ancak bilimsel izahı olmayan bir ‘ruh’ kavramıyla kurtulmaya çalıştığı bir yaklaşımdır.

İkincisi, ahlak olmadan toplumun sürdürülmeyecek olması metafizik olmayı gerektirmektedir.
Toplum ancak özgür bir yargılama olarak ahlakla düzenlenebilir. Sovyet Rusyası’nın, Firavun Mısırı’nın tüm rasyonelliklerine karşın çözülmelerini ahlak yoksunluğuna bağlayabiliriz. Rasyonalite tek başına toplumu sürdüremez. Belki robotlaştırabilir, gelişkin hayvanlar haline getirebilir, ama insan olarak tutamaz. Ahlakın bazı niteliklerini sayalım: Acıya dayanma gücü ve gereğini karşılayabilmesi, zevk, arzu ve şehvete sınır koyması, üremeyi fiziki değil toplumsal kurallara bağlaması; geleneklere, dine, yasalara uyma ve uymama tercihine ilişkin karar vermesi. Örneğin ahlakın üremeye yol açan cinsel ilişkiyi kurallara bağlaması insan türünde zorunlu bir ihtiyaçtır. Nüfusu kontrol altına almadan toplumu sürdüremeyiz. Tek başına bu konu bile ahlaki metafiziğin büyük gereğini ortaya koymaktadır.

Üçüncüsü, sanatla insan kendine has bir evren yaratmaktadır. Toplum ancak ses, resim, mimari gibi temel alanlardaki yaratımlarla sürdürülmektedir. Müziksiz, edebiyatsız, mimarisiz toplum düşünülebilir mi? Tüm bu alanlardaki yaratımlar metafizik anlamındadır. Bu yaratımlar toplumun sürdürülmesinin vazgeçilmezleridir. Sanat tam bir metafizik kurgulama olarak insanın estetik olabilme ihtiyacını gidermektedir. İnsan nasıl iyi-kötü seçimiyle ahlak davranışına anlam biçiyorsa, güzel-çirkin yargısıyla da sanatsal davranışa anlam biçmektedir.

Dördüncüsü, politik yönetim alanı da metafizik yargılarla doludur. Alanın kendisi en güçlü metafizik inşalardan ibarettir. Politikayı fizik yasalarla izah edemeyiz. Fizik yasalarla yönetmenin azamisi robotsallıktır; diğer yüzüyle faşizmin ‘sürü güdümü’dür. Politik alanın seçme, özgür davranma anlamını da taşıdığını belirtirsek, politik insanın metafizik karakterine birkez daha varmış oluruz. Aristo’nun “İnsan politik hayvandır” belirlemesi daha çok bu anlamı çağrıştırmaktadır.

Beşincisi, hukuk, felsefe, din ve hatta ‘bilimciliğin’ metafizikle yüklü alanlar olduğunu özenle belirtmeliyiz. Tarihsel toplumda tüm bu alanların niceliksel ve niteliksel yönleriyle metafizik eserlerle dolu, yüklü olduğunu bilmekteyiz.
Okunma: 1115

Obama-Ehmedê Qesrê buluşması


silav_gerilla2Obama-Ehmedê Qesrê buluşması

Obama daha henüz Türk Devleti’ne varmadan önce muhalefet liderleri ile de görüşmek istediğini bildirmişti. Bazı hafif pürüzler aşıldıktan sonra Obama, her üç muhalefet lideri ile 15’er dakikalık birer görüşme yaptı. Şimdi Kürt Lider Ehmed ile görüşmesine biraz yakından bakalım..

Muhalefet liderleri diye adı geçen Baykal ve Bahçeli ile görüşmesi tamamen Kürd Ehmed ile görüşmesi için bir basamak oldular. Yani adı geçen kişiler Obama tarafından birer koltuk değneği olarak kullanıldılar. Çünkü onlara söyleyecek bir sözü yoktu. Söyleyecekleri zaten Türk Devleti’ni yönetenlere söylemişti. Ama Baykal yine de işi ciddiye alıp Obama’ya iki kitap hediye ederek onun “aydınlanmasına” katkıda bulunmak istedi ve tabii ki komik duruma düştü.

Obama, tıpkı Kürd’e karşı şartlanmış bir Türk gibi “Kürt Sorunu’nun çözümünde şiddete yer yok” diye söze başladı. Bu tabii ki kınanacak bir tavırdı. Halkın oyu ile seçilmiş, son seçimde 2.5 Milyon yurttaşımızın oyunu alarak gücünü ıspatlamış bir partinin liderine söylenecek söz değildi bu. Obama’nın meseleye bakış tarzı tarafımdan Kürt iradesine saygısızlık olarak algılanmıştır. Şunu herkes gibi Obama da anlamalıdır; Kürd’e karşı kararlı bir tavır almış olmak veya öyle görünmek meseleyi çözmez, daha da karmaşıklaştırır. Obama’nın ulusal kurtuluş mücadeleleri konusunda öğrenecek çok şeyi vardır. Ama kan dökerek, kan döktürerek öğreneceği şeyleri, zahmetsiz bir şekilde yardımcısından öğrenebilir.

Bir an için PKK’nin tamamen etkisizleştirildiğini düşünelim. Böylesine bir “katliam” Kürt meselesini çözmek için yeterli mi? Elbette asla! O zaman herkes PKK’nin yerine çok daha radikal, varlığını tüm Ortadoğu’da hisettiren bir örgütün ortaya çıktığını görecektir. Çünkü Kürt Milleti yüzyıllardır kendi kaderini kendisi çizmek istiyor. Tabii ki bu DTP’nin resmi görüşü değildir. Benim görüşüm ile onların çizgileri arasında derin farklar vardır. Hem DTP’nin, isteyerek olmazsa da zorunlu olarak, Türk askeri anayasasına uygun olarak kurulmuş bir partidir. Bunu dikkate almayanların afaki tahlillerini dikkate alamayız. Evinde oturarak, bir karakolun camını dahi kırmadan radikallik taslayan ve çok yüksekten atan “parti” liderlerine itibar etmemiz mümkün değildir.

Bu bağlamda şunu çok iyi kesirebiliyorum. Kürd’ün bir tarafını felç edebilirsiniz. Fakat ardından öyle bir örgüt çıkar ki, “aklınız durur”. Kendilerine ölüm layık görülen bu insanlar HİÇ BİR MORAL DEĞER TANIMADAN intikam için vuracaklardır. Benim bu satırların ne bir temenni, ne de yol göstermedir. Bir saptamadır. Böylesine bir örgüt en radikal İslami’sinden tutun, düpedüz terörist olan her kişi, grup ve parti ile işbirliğine hayırdemeyecektir. Kendilerini dünyanın tanrıları olarak görenler, işte o zaman akan suyu mecrasından saptıramayacaktır.

Bu satırlar ABD’yi, Obama’yı veya AB’yi hedef almamaktadır. Kürd’ün boynunu uçurmayı çıkar yol bilenlere bir uyarıdır sadece. Kürt diyor ki; “Benim cesedim üstünden mutluluk arama! Ben ölürken kimseyi yaşatmam..”

Yine de Ehmedê Qesro çok olgun, demokrası tanımına uygun bir cevap verdi, şöyle; “Biz de şiddete karşıyız. Ama bölgede 17 bin faili meçhul cinayet var. Ve bu öldürülen kişiler sivil. Sorun tek taraflı değil”

Buyurun, gerçek olmayan tek kelime var mı burada. Peki neden herkes ”Vurun abalıya!” diyor da, abalıya bir şey sormuyor. Haklı olmak için ille de atom bombasına mı sahip olunmalı? Adanalılar böylesi bir durum için şu tabiri kullanırlar; ”dinine yandığımın dünyası!” Türk Devleti 17 bin sivil öldürüyor da suçlu yine Kürt oluyor! Ali Cengizliğin daniskası..

Ama yine de DTP’nin ” demokratik siyaset içindeki rolünü de önemsediğini” söylemesini önemsiyorum. Bu görüşmede Kürt Halkı’na sempati duyduğunu söyleyen Obama’nın ağzımıza sürdüğü bu bir parmak balını pek acı, bozulmuş bulduğumu söylemeliyim. Ehmed, Obama’ya Kürt Sorunu konusunda bir dosya sundu. Ona Süryani usulu bir çift kol düğmesi, eşine de bir kolye hediye etti..

Obama şu anda Bağdat’ta.. Takibe devam edeceğiz.

2009-04-07

A Sirac Kekuyon