Kürdler Silah Bırakamaz!


Kürdler Silah Bırakamaz!

Hejarê Şamil

TÜRK TOPLUMUNU KORKU SARDI

Son aylarda Kuzey Kurdistan halkının gaspçı Türk rejimine ve TC adlı siyasi şer düzeninin çağdaş sürümü AKP devletine karşı gösterdiği direniş ve bunun paralelinde Batı Kurdistan’da Kürdlerin siyasi statü kazanma yolunda attıkları emin adımlar Türk ırkçılığını azdırdı.

Öfkeli, çaresiz ve saldırganlar. En önemlisi de korkuyorlar. Öyle bir korkuyorlar ki…

Faşisti, dincisi, dinsizi, liberali, sözde demokratı, insan kategorisine gireni, insanlıktan nasibini almamışı, eşiyle geçimsiz olanı, babasına küseni, işçisi, köylüsü, sosyalisti, muhafazakarı, devletinden hazzetmeyeni, devletine tapanı, her türlü “p”lisi, “p”sizi, tatilini 7 yıldızlı otellerde yapanı, acından ağzı kokanı… Kürdün özgür olma ihtimalinden Allah’ından korkmadığı kadar korkuyor!

Gaddarlık korkaklığın anasıdır.

Kürdler böyle bir ‘bilim dışı’ toplulukla karşı karşıya olduğunu yeni yeni anlıyor.

İnandırılmış Türk toplumunun insani anlamda bir suçu yok elbette ki. Bu toplumdaki sıra neferlerinin fizikleri suçlu değil yani. Kirletilmiş ruhları, ‘Kürd haklarının inkarına’ dayalı ırkçılık şırıngalanmış beyinleri, fiziklerini sürekli insanlık suçu işlemeye, kafatasçılık yapmaya teşvik ediyor.

‘Varlıklarını armağan ettikleri’ devletlerinin çökeceğinden korkmak; onların olmayan topraklarda onlara ait olmayan hakimiyetin sonlanacağından korkmak; sahte ‘dünyaya bedellik’ psikolojisini artık gelecek nesillere taşıyamayacaklarının utancını yaşamak ve gelecekten korkmak, 80 yıl boyunca Kürdün sırtında geçirdikleri keyif û sefanın nostaljisi ile toplumsal kriz geçireceklerinden, kendi köleleriyle eşit olabilme hissinden korkmak Türk insanının nasıl bir zulme müptela edildiğinin açık göstergesidir. Ve bu insanlara el uzatmak insanlık borcudur.

KÜRDLER TÜRK TOPLUMUNUN DURUMUNU ANLIYOR

Kürdler Türk toplumunun bu durumunu anlamaya başladı…

Kendinden habersiz bu topluluğun akli evvel yönetici ve yazar kümesinin durmadan Kürdlere yol göstermesi ve akıl vermesini eskilerde esefle karşılardık, şimdi Allah bu bendelerinden affını esirgemesin diyerek dualara duruyoruz. Kimse kusura bakmasın, Türk baş bilenlerin yaşadıkları bir tür sapkınlık halidir.

Kürdler, her bir Türk insanının iyi, samimi, akıllı, insancıl hatta çok çok mutlu olmasını istiyor. Böylesi niteliklere sahip muhatapla sorun çözmek kolaydır çünkü. Kürd halkı, özgürlüklerini engelleyenin “devlet” = “hükümet”, “ordu”, “yargı”, “basın” isimli dörtlü çetenin değil aslında bu çeteye gönül vermiş Türk toplumu olduğunun da farkına vardı. Irkçı dopinglerle ayakta tutulan Türk toplumunun, Kürd özgürlüğünün baş düşmanı haline getirililiği artık anlaşılmıştır.

Kürdün özgür olma ihtimalinden Allah’ından korkmadığı kadar korkan bir toplulukla işimiz çok…

“Kendi köleleriyle” eşit olabilme hissinden korkmak zulmüne müptela edildi Türk insanı. Onlara el uzatmak insanlık borcudur.

TÜRK BASINI

Aklı başında insanlar, Türk basınını sürekli “apoletli basın”, ‘devletten fazla devletçi” olarak tarif ettiler.

Bunlar çok şablon tariflerdir ve medya patronlarının durumun böyle olduğuna itirazları da yok.

Kanımca, Türk basınını daha insani/manevi kelimelerle tanımlamak gerekiyor:

Türk basını alçak ve namussuz bir basındır.

Namuslu ve namussuz veya yüce ve alçak olmak insani hali ifade eder.

Her kelimenin taşıyabileceği bir yük var, fazla anlam yüklerseniz meramınızı taşıyamaz. Kelime bulmakta çaresiz olduğumuz için ‘namussuz’ ve ‘alçak’ kelimelerini kullanmak zorunda kalıyoruz.

Türk basınının genel durumunu ‘Namussuzluk” ve “Alçaklık” sözüyle ifade etmeye çalıştığımızda bu kelimelerin anlam sınırlarının sağında solunda çatırtılar duyuluyor, çatlaklar oluşuyor. Kelimeler anlamı kaldıramıyor yani. Sırtına taşıyabileceğinden on kat daha yük indirilmiş bir canlının çaresiz iniltisini duyuyor gibi oluyoruz.

Türk gazetecileri; yıllar boyunca ‘devletin bekası’ için Kürdlerin kendi dillerini unutması mücadelesini verdiler, Türk devletinin selameti için Kürd varlığını inkar ettiler, ‘Yüce Türk milleti’nin çıkarlarından dolayı Kürd olmaktan başka hiçbir suç işlemeyen insanlarımızın işkenceden, dayaktan geçirilmesine önayak oldular, soydaşlarımızı fiilen faili meçhule (malûma) göndermek için kafa çatlattılar, kalem oynattılar, çabaladılar yani…

Şimdi ne yapıyorlar?

Kuyrukları kapı arasında kaldığından “barışçı” kesilmişler. Dün Kürd “barış” dediğinde ‘ne barışı, barış iki farklı güç arasında oluyor, bizler bir bütünüz’ diyenlerin şimdi iki farklı gücü ‘barışa’ davet etmesi ne ironik, değil mi?

Türk merkezi basınında bilinen birkaç istisnai isimden gayri basın ordusunun tamamı insanlık münafığıdır.

Yıllar boyunca Türk devlet namussuzluğunun borazanlığını yapanlar birden bire ‘eşit vatandaşlıkçı’ kesildiler. Canavar devletin bekçiliğini yapan bir yazar, neden ‘gönüllü birliktelik’, ‘eşit vatandaşlık’, ‘Kürdlerin hakları’ sözlerini kullanma ıstırabına katlanır sizce?

Yanıt tekdir: ‘Devletin bekası ve sahte milleti ayakta tutmak’.

Türk yazarlar dünyasında ‘demokrasiye evirilmeler’, 1990 başlarında PKK’nin etkili vuruşları ve ülkemizin Güney’inde Kürd özerkliğinin belirmesiyle başladı.

Kimsenin kuşkusu olmasın; Federal Kurdistan’ın pekişmesi, Kurdistan’ın Batısında ‘2.Kurdistan’ın belirginleşmeye başlaması, Kuzey’de PKK’nin söylemde ‘demokratik özerklikçi’ de olsa eylemde muhtariyetçi darbeleri ve en önemlisi Kurd milletinin kefenini yırtarak ‘meftun edildiği’ ölü toprakları üzerinden atması Türk basını ve yöneticilerinin önünde ‘demokrasi havarisi’ kesilmekten başka bir yol bırakmayacaktır.

Dün ‘Bu ülkede herkes eşittir’ diyenleri bugün “Kürtler ve Türkler aynı ülkede yaşıyorlar ama aynı haklara sahip değiller” sözünü söyleyecek noktaya getirdik. Onları bu noktaya Kürdler direnerek getirdi!

Bu demokratikçe kelimeleri, ‘bölünmez bütün’ olan devletlerinin bekası için her şey mubahtır düsturuna göre söylediklerini düşünüyorlar ama Kürd milletine öncüllük etme gücünü kendinde görenlerin Kürdistan’ın özgürlüğü için her şeyin mubah olduğu anlayışını benimsediklerini de anlamış olmalılar.

Türk ırkçılığının demokrat postlu borazanları bir de şunu anlamalıdır: Türkün Türkiye’sinde hiçbir şeyin insanlık için olmadığını biliyoruz. Faşistlik devlet için, dindarlık devlet için, solculuk, sağcılık, demokratlık hatta alçaklık ve iyilik devlet için düsturuyla yaşadığınızı da öğrendik. “Az devlet” diyenlerin bile bunu ‘devletimiz elden gitmesin’ anlayışıyla söylediğini de çözmüş bulunuyoruz.

Siz yoksunuz, diliniz yoktur gaddarlığını tarihin bir ayrıntısı olarak geçiştirmeye çalışanların ‘İkinci Kurdistan’dan sonra Üçüncü, Dördüncü Kurdistan ‘tehlikesinin’ savaş meydanının karşı tarafından gelen adım sesleri altında Kürd siyasilerden kopya çektikleri içi boş Türk-Kürd eşitliği, gönüllü birliktelik tezleri ile meydan sulaması utanmazlık ve hayasızlıktır.

SİLAH BIRAKMA MESELESİ

Kürdler silah bıraksın deniyor. Neden efendim?

Çünkü bu silahlarla insanlar öldürülüyor deniyor. Pekâla.

Kürd/PKK silahı ile şimdiye kadar kaç kişi öldürüldü? Yüzde doksan dokuzu Kurdistan’daki TC alçaklığının koruyucularından teşekkül eden asker ve polisler olmakla maksimum 10-15 bin kişi.

Türk / TC silahı ile öldürülen Kürdlerin sayısı ne kadardır, efendim? Yüzde doksandan fazlası sivil insanlar olmak üzere en az 500. 000 insan! Yani yarım milyon Kürd! Zilan’da 50 bin (Türk resmi rakamlarına göre 15 bin), Dersim katliamında en az 40 bin (resmi rakamlarda 13 806), 21. yy.ın sonlarındaki faili malumlarda 30 bin (Türk resmiyetinde 17 bin)….

Ayrıca ‘merhametli’ Türk’ün devletinin silahı altında milyonlarla (!) siyasi Kürd, zindanlarda sadece Kürd oldukları için çürütüldü ve çürütülüyor.

Eeee?

Şimdi kim önce silah bırakmalıdır?

Bir Türk insanının; siyasetçi olabilir, yazar çizer olabilir, her şey olabilir…, Kürd’e ‘silah bırak’ deme hakkı olabilir mi? Böylesi bir talep utanmazlık değil de nedir?

Bugün Türk basınında aşağıdaki içerikte cümleler başını alıp gidiyor:

“Bugün Kürt sorununun gerçekten çözülmesini isteyen, PKK’yla yakın siyasi, ideolojik ilişkileri olan, en azından sesini o dağlara duyurabilen, siyasi partisine oy veren kesimlere düşen en öncelikli görev de PKK’nın devrimci halk savaşı adına yükselttiği şiddete karşı ses çıkarmaktır” (Radikal’den).

Devlet bekacılığından beslenen ve devlet bekacılığını besleyen böylesi utanmaz önerilere karşı 80 yılda yarım milyon kardeşi öldürülmüş, milyonlarla kardeşi işkenceden geçirilmiş ve direnmezse Atatürk, İnönü, Çiller ve Erdoğan devletçiliğinin işkencelerine maruz kalmayacağının hiçbir garantisi olmayan Kürd’ün ise melun Türk devletinden şunu talep etmekte yerden göğe kadar hakkı var:

Kürd silahları bırakmadan önce;

1.Kürd ulusunun gasp edilmiş tüm hakları eksiksiz olarak iade edilecektir.
2.Anadilde temel eğitim hakkı ‘amasız’ tanınacaktır.
3.Kürd halkının siyasi statüsünü belirleme hakkının yalnız ve yalnız kendine ait olduğu Türk devleti tarafından taaddüt edilecektir.

Bir de Türk yazar çizerlerin “Türkler ikna edilmeli” safsatası, kandırmacası var. Bu, utanmazlığın başka bir zeminde dışavurumudur. Ey yazar efendi, sen kendin ikna oldun mu? “Kürd’ün de özgür olmaya hakkı var”a kendini ikna ettin mi?

Ar damarı kırılmamış bir Türk yazarın Kürdden hiçbir ama hiçbir talebi olamaz. Buna hakkı yoktur. Taşeronluğunu yaptığı devletinden talepleri olabilir belki. Şunu talep edebilir mesela: savaşa, şiddete bakmazsızın, Yeni Anayasayı beklemeksizin Kürd halkının doğuştan gelen tüm haklarını eksiksiz olarak garantileyen bir Barış Paketi açıklanmalıdır.

Böylesi bir Paketin açıklanması şiddeti tümden durdurmaz ama bir nebze de olsa huzur getirir ve en önemlisi de daha ileride yapılacaklar için düşünme fırsatı/zamanı kazandırır.

Hejarê Şamil
hejare_shamil@hotmail.com

Vicdanlı ve vicdansız Kürtler


Vicdanlı ve vicdansız Kürtler

Haydar Işık

Kürtler, sömürgeci şartlandırma etkisiyle baktıklarını tam göremediler ve sağlam düşünce geliştiremediler. Oysa Ankara’yı doğru görseler yeter. Bugün iktidardaki AKP’li sözde müminler Allah’ı ne gökte ne yerde, müminlerin kalbinde, diye tanımlar. Ama O’nu yalnız Türkçü, devletçi ve tekçi sistemleri için sevdikleri, herkesin kabul ettiği bir realitedir. Erdoğan; „Yaratılanı Yaradandan ötürü seviyorum.” dese de; Allah’ın, Kürtleri de yarattığını hiç düşünmez, ya da yarattığını söyler ama hakları olduğunu kabul etmez. Doğumdan ölüme, yatak odasından abdest suyuna kadar herşeyi düzenleyen Yüce Allah’ı, sadece özenle yarattığı Türk asıllı tebaasını mutlu ve müreffeh kılmak için buyruk yollamış olsa gerek. Türkler gönüllü Müslüman olduklarından İslamın ganimetinden fazlasıyla yararlandılar. Buna karşılık Kürtler İslam olmamak için, Arap-İslam ordularına karşı yüz sene savaştıklarından Allah’ın üvey evladı bile olamadılar. Bazı Kürtler; Kürtlerin bu bölünmüş halini Kudüs’ü Haçlılardan alan Sultan Selahaddin’e bağlarlar. Batının ona duyduğu gizli kin nedeniyle Kürtler bölündü parçalandı, düşünürler.

AKPliler; Müslüman, Müslümanın kardeşidir diyor. Kardeşlikte paylaşım olur, hak olur, hukuk olur. Güzel Türkçe’nin yanında Müslüman Kürtlerin anadili Kürtçe’ye de yer olur. Yaradana inanan, doğuştan kazanılan bu hakkı tanır. Oysa Kürtçe, hala yasak altında tutuluyor. Yani darda beraber, ama yarda yalnız Türklük var. Allah’a sormuşlar; Sen Fransızı niye yarattın? Zarifliği için. İngilizi; inadı için, Almanı; çalışkanlığı, sonunda sıra Kürtlere gelince; Kürtler mi? Onlardan haberim yok, demiş.

Hani bir söz var; kör Allah’a nasıl bakarsa, Allah’da ona öyle bakar. Selahaddin kutsal kenti kurtardı, biz Kürtler bin yıl geçtiği halde daha esaretten kurtulamadık. Kürtler kör mü? Kürtleri ezip duruyorlar. Anadil eğitim-öğrenimi görmeyeceksin, çocuklarına istediğin ismi veremeyecek, hiç bir hak hukuk talep etmeyeceksin, diyorlar. Ankara, yalnız Türkiye Kürtleri için değil, güney, doğu, batı, diaspora vesselam Arjantin’de bile olsalar, dünyadaki tüm Kürtler için ahkam kesiyor. Ankara soluk almandan, kafanın içinde dolaşan fikirlere kadar emrime girmezsen vururum, diyor. Özgür Kürde bir tek yol bırakıyor; gel zindanda çürü. İşte binlerce tutuklu, üstelik seçilmiş belediye başkanları, milletvekilleri… Şimdi sorayım size, doğumundan ölümüne kadar Kürtlere hükmeden kim?

„Kürde fırsat verme ya Rab, dehre sultan olmasın

Ayağını çarık sıksın, asla islah olmasın

Vur sopayı al ekmeği, karnı bile doymasın

Ol çeşmeden gavur içsin, Kürde nasip olmasın.”

Sultan Selim’in bu düşmani ruh hali bugün Fetullah Gülen’de tezahür etmiş. Çevirin etrafını ortadan kaldırın, isterse elli bin olsun, yok edin diyor. Bu katliamcı tavrı takınan Türkiye, bir hırsız gibi Kürtlerin hem gününü, hem de gecesini çalmakla meşgulken, Kürtler için yaptırdığı zindanlar, asimilasyon fabrikaları olan devletin Türk-İslam sentezli okulları; doğarken Kürt; ölürken; „mutlu Türk” yaptıkları Kürdün, işkence içindeki yaşamı sürüp giderken, Türk devletinde özgür Kürde hak hukuk yokken ve sadece devlet terörü varken, kendisi olmayana başkası isim koyar. Akıl, fikir, izan bazı Kürtleri terketmiş olmalı. Ruhu çürümüş, alınıp satılan bu vicdansız Kürtler; devlet terörünü hoş görüyor. Sanki tüm kötülüklerin anası özgürlük mücadelesi veren Kürtlermiş gibi davranıyor. Dersim’de katledilen 50.000 kadın ihtiyar ve çocuk da, Roboski’de katledilenler de bunlara göre suçludur. Uslu otursunlar, devlete biat etsinler, kimlik ve kültürünü unutsun, diyorlar. Devletin hoşuna gitmek için „Kürt değilim” diyenler var. Aleviliği sulandırıp İslamlaştıran ve Hanefiliğe bağlayanlar var. Ne yapalım, sömürge şartlarda yaşayan halktan çokca korucu, ihanetçi, ihbarcı çıkar.

Kürt dilinin anayasal yasak altında tutulduğu ve Başbakan her gün ağzını açınca, „tek millet, tek dil…” derken, bunu bile Kürtlere verilen hak yapanlar var. TRT6’ya çıkıp bindiği arabanın türküsünü söyleyenler, Kürt hareketini eleştiren her „ …oğlu” Türk basınında „Kürt aydını” olarak lanse ediliyor, sonra bu şahıslar kanal kanal „aydın” diye dolaştırılıyor. Alınıp satılan bu ahlak yoksunlarında ne vicdan, ne sanat, ne ruh ve ne de başını dik tutma var. Başları eğildiği için bir daha kaldırmaları da mümkün olmaz.

Buradan Alevilere gelelim. Hani o Aleviler ki, insanı kıble yapar, Mansur el Hallac ruh temizliğiyle O’na varmayı, „Enelhaq ve Vahdeti Vücud” erdemliliğini kurar;

„O’nu seven benim.

Ve O sevdiğim, benim.

Biz bir bedende iki ruhuz,

Beni gören O’nu; O’nu gören de beni görür.” dediği için Bağdad’ta öldürülen* benzeri katliamlardan geçirilirler. Ve Dersim’de bize yapılan, Mansur’a yapılan şiddetten yüz bin kez fazladır. Şu sıralar Alevi evlerine X işareti konuyor. Katar ve Suudi petro dolarını alan AKP Müslüman Biradercidir. Alevi inancına açıkca karşıdır. Bunu vicdan sahibi her Alevi görüyor. Peki neden Kürt Özgürlük Hareketini doğal müttefik görüp birlik kurmuyorlar? Hala katil devlet partisi CHP’yi umut görmeleri anlaşılır değildir. Oysa „Yeni CHP”nin eskisinden pek fazla farkı yoktur.

Alevinin Tanrısı, insan yapısıdır. Ruh temizliğinde, vicdanlı olmada ve gerçekleri aramada görünür. Gerçekliği arayanlar şüphesiz oldu, ama ardından giden az oldu. Koçgiri kanarken Dersim aşiretleri „Biz eşkıyadan yana olmayız” deyip Ankara’ya biat ettiler. Sonra Piran ve Zilan katliamları yapılınca Dersim, bana dokunmayan bin yaşasın düşündü. Sıra kendisine gelince yardım eden yoktu. Türk devleti, halkımızı aç bıraktı. Aç olan sadece doymayı düşünür. Devlet, Kürde düşünmeyi unutturdu. Düşünceyi unutan despotik ve dogmacı olur. Zerdüşt; iyi nedir diye sorarsan, derim ki ruhu büyüyen iyidir. Çünkü ruhu büyüyenin cesareti büyür, der. Ne var ki, karnı doymayan, anadilden eğitim almayan, bilim, bilinç ve inanç kazanmayan, sömürgeci ırkçı eğitimden geçirilenin ruhu ceviz kabuğuna hapsolur. Böylesinin cesareti olmaz. Ama bilinsin ki, içi boş ceviz de bir gün kırılır.

Otuz yıl kadar önce Kürdün bu maküs talihini değiştiren biri çıktı ve gür sesle halkına seslendi. Sen ki bu toprakların kadim halkısın. Dili kesilmiş lal ve sağır yapılmışsın. Sana düşünmeni öneriyorum. Tanı düşmanını, savun kendini, düşüncen galip gelmezse, o zaman da namuslu olduğuna sevin. Şimdi düşünen, etrafını doğru algılayan Özgürlük mücadelesi veren Kürtler, Şemzinan’da özgürlük türküleri söylüyor. Atatürk kum çuvallarının ardına sığınmış.

Artık vicdanlı ve cesaretli bir Kürt gençliği Zerdüşt güneşi altında kendisine yer arıyor. 1979 yılında Mahabad’da Komeyni karşıtı kitlesel miting yirmi otuz bin kadardı. Acaba biz Amed’de bu kitleyi toplayabilecek miyiz, düşünmüştüm. Bugün milyonlar toplanıyor. Bugün Güney Kürdistan defakto devlet ve Batı Kürdistan halkı özerk ve özgür. Ben söylüyorum siz bir yere not ediniz. Yarın Güney ve Batı’nın birleşip bir Kürdistan devleti kurması artık hayal değildir. Yeter ki, Kürt gençleri ulusal düşüncede ruhunu daha da zenginleştirsinler. Bu ruh zenginliği onların varlık nedenidir. Vicdanı büyük, medeni cesaret zenginliğine eren gençlik aynı zamanda evrensel demokrasiyi bölgeye getirir. Halkımızın özgürlük mücadelesi, despot teokratik rejimleri Ortadoğu’dan silip götürecek ve bölge halklarına demokrasi nefesi aldıracaktır.

*Şerkoy’dan Sultan Selahaddin Eyyubi’ye romanına bakınız.Peri Yayınları

http://www.haydar-isik.com

https://twitter.com/#!/yazarhaydarisik

https://www.facebook.com/haydar.isik2

Erdoganin kucaklastigi terörist Suriye’de


ABD’nin beslediği terörist Suriye’de

İsrail’in bastığı Mavi Marmara gemisinde yaralanan Al Harati nerede bir karşıklık olsa, orada ortaya çıkıyor. Sözcü gazetesi bugün manşetine Al Harati’yi taşıdı

İsrail’in bastığı Mavi Marmara gemisinde yaralanan Al Harati nerede bir karşıklık olsa, orada ortaya çıkıyor. Sözcü gazetesi bugün manşetine Al Harati’yi taşıdı

El Kaideli Harati, Başbakanı’ öpmüştü

Mavi Marmara’da yaralanınca tedavi için Türkiye’ye getirilen Al Harati, kendisini ziyarete gelen Başbakan Erdoğan’ı alnından öpmüş. “Sizinle gurur duyuyoruz” diye iltifat etmişti…

Mahti Al Harati, Libya doğumlu Ancak 20 yıldır irlanda’da yaşıyor ve irlanda vatandaşı El Kaide’nin islam savaş grubu’nun üyesi.. İsrail’in 2010’da basıp 9 kişiyi öldürdüğü Mavi Marmara gemisinde yaralandı. Tedavi edildiği Ankara’da Başbakan Erdoğan’ı alnından öptü.

ÜLKE ÜLKE DOLAŞIYOR

Türkiye’nin kucak açtığı Harati, 2011’de Libya’da ortaya çıktı. Kaddafi’ye karşı savaştı. Bu sırada Dublin’deki evinde yaşanan hırsızlık, Harati’nin CIA ile derin ilişkilerini ortaya çıkardı. The Sunday World 2011 yılında şunları yazdı:
Al Mahti Al HArati’nin evine giren hırsızlar, evden toplam 200 bin pound para çaldı. Hırsızlıkla ilgili ifade veren Harati, son aylarda Fransa, Amerika ve İngiltere’ye gittiğini belirterek, Kaddafi’yi devirme çabalarında isyancılara yardımcı olması için bir Amerikan istihbarat ajansı yetkilisi tarafından kendisine yüklü miktarda para verildiğini ifade etti.
Kaddafi devrilince silahlı adamlarıyla Suriye’ye geçti Şimdi. Esad’ı devirmek için savaşıyor. Muhaliflere en büyük desteği ise yine Türkiye veriyor.

ABD GİZLİ SERVİSLERİ BAKIYOR

Fransa, Amerika ve İngiltere’ye sık sık giden Al Harati, “Bir Amerikan istihbarat ajasından kaddafi’yi devirmek için yüklüce para aldım” demişti. Son olarak Suriye’de elinde silahla poz verdi…

TERÖR ÖRGÜTÜ ÜYESİ

Al Mahti Al Harati ABD, İngiltere ve BM tarafından terörist örgüt olarak kabul ettiği ve El Kaide’nin bir kolu olarak görülen Libya İslami Savaş Grubu’nun militanlarından olduğu biliniyor.

YENİ BİN LADİN

Mahti Al Harati, Suriye’de Ulus Sancağı örgütünü oluşturdu. 600’ü yabancı, 6 bin silahlı adamı var. Adamlarının “Şeyh” dediği Harati El kaide örgütünün öldürülen lideri Usame bin Ladin’e benzetiyor.

Karayılan’ın Murat Filiz İsminde Koruması Hiç Olmadı


Karayılan’ın Murat Filiz isminde bir koruması hiç olmadı

KCK, Türk yetkilileri ile basının Antep bombacısı olarak lanse ettiği Muraz Filiz adlı gerillanın KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan’ın koruması olduğu yönündeki iddiaları yalanladı. KCK, “Cemal yoldaşımızın Murat Filiz isminde bir koruması hiçbir zaman olmamıştır” dedi.

KCK Yürütme Konseyi Başkanlığı, Türk devlet yetkilileri ve basınının Antep’teki bombalı saldırının sorumlusu olarak gösterdiği HPG gerillası Murat Filiz’in KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan’ın koruması olduğu yönündeki iddialarına sert tepki gösterdi. KCK, söz konusu iddiaları yalanlarken, “Yalan ve iftirada hiçbir sınır tanımayan AKP, Firaz kod adlı Murat Filiz’in başkanlığımızın, yani Cemal yoldaşımızın koruması olduğunu iddia edebilecek kadar çirkefleşmiştir” dedi.

AKP devleti ve medyasının, özgürlük hareketi ile direnen Kürdistan halkına karşı son dönemlerde tamamen yalan, hile ve manipülasyona dayalı oldukça kirli ve tehlikeli bir saldırı başlattığını kaydedilen KCK açıklamasında şunlar belirtildi:

“Siyasi ve psikolojik yenilgi yaşayan AKP devleti, işgalci Türk ordusunun, HPG gerillaları karşısında Zagros ve Botan’da uğradığı hezimeti gizlemek ve kamuoyunu yalan – yanlış bilgilendirerek yönlendirmek için, olmadık hile ve yalan dolu iftiralara başvurmaktadır.

HPG, Antep’te gerçekleşen bombalı saldırıyı üstlenmemesine rağmen, sömürgeci basın ve AKP devleti, ısrarla ve ahlaksızca bu olaydan hareketimizi sorumlu tutmaya çalışmaktadır.

Yalan ve iftirada hiçbir sınır tanımayan AKP, Firaz kod adlı Murat Filiz’in başkanlığımızın, yani Cemal (KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan) yoldaşımızın koruması olduğunu iddia edebilecek kadar çirkefleşmiştir.

Oysa gerçek şudur ki, Cemal yoldaşımızın Murat Filiz isminde bir koruması hiçbir zaman olmamıştır. AKP medyası ve kalemşörlerinin buna rağmen bu tür gerçek dışı beyanatlarda bulunması şüphesiz ki, Hareketimizin imajını ve itibarını bozmak ve gölgelemeye yöneliktir. Ancak insanlığa ve Kürdistan halkına karşı hesap veremeyecek kadar affedilemez ağır suçlara sahip olan AKP devletinin bu tür iddiaları, onun suçlarını hiçbir şekilde hafifletmeyeceği gibi, çürüme ve bitiş sürecini de geciktiremeyecektir.

Hareket olarak sorumluluklarımız gereği, yurtsever devrimci kamuoyunu bu konuda doğru bilgilendirmeyi bir görev olarak bildiğimiz gibi, duyarlı tüm kesimleri AKP’nin bu utanmaz, yalan ve hileye dayalı politikalarına karşı tutum belirlemeye çağırıyoruz. “

(ANF)

Sîh û Çar ya da Roboskî


Sîh û Çar ya da Roboskî

Fransa’da yaşayan sanatçı Berî Wan, Roboskî Katliamı’na dikkat çekmek amacıyla ‘Sîh û Çar’ adlı şarkıya klip çekti. Wan, eserin Roboskî şahsında tüm Kürt çocukları ve annelerinin acılarını anlattığını söyledi.

Berî Wan’ı, Kürtçe müzik alanında ilk olarak 2004 yılında Denge Ciwan albümünde Tahsin Taha’nın ‘Berîvanê’ adlı şarkısını seslendirişiyle tanıdık. 2004 yılında başlamış olduğu müzik çalışmalarını Bêrî Rû adlı albümde topladı ve 2010 yılında dinleyiciyle buluşturdu.
Berî Wan, şu an müzik çalışmalarını Paris Kültür Sanat Meclisi bünyesinde yürütüyor. Mir Müzik’ten çıkarmış olduğu albümden sonra konserler, müzik dinletileri ve gecelerde sesini duyduğumuz Berî Wan, son olarak Roboskî Katliamı’nı konu alan bir klip çalışmasına imza attı.
Sözleri Ümit Gökdemir, müziğini Sedat Suruç, aranjörlüğünü Alaattin Aykoç ve yönetmenliğini Yunus Umar’ın yapmış olduğu klip çalışmasında Berî Wan’ın güçlü sesinden Kürt çocuklarının acıları, Kürt anaların ağıtları dile gelmiş. Kısa bir süre sonra televizyon ekranlarında yayınlanacak olan klip çekimleri tüm maddi zorluklara rağmen büyük bir emekle tamamlanmış durumda. Sîh û Çar adlı beste Roboskî şahsında tüm çocuklara adanmış bir parça. Bu çalışmaya dair Berî Wan ile konuştuk.

Roboskî’yi konu alan birkaç çalışma yayınlandı. Neden Roboskî?
Bu parçanın sözlerinin müzikle buluştuğu günlerde Roboskî Katliamı yaşanmıştı. Eser aslında Roboskî şahsında tüm Kürt çocuklarının dün ve bugün yaşadığı acıları içeriyordu. Birçok insanı olduğu gibi beni de çok etkileyen bir süreçti bu katliam. Gencecik bedenler katledilmişti. Bu şarkı bir ağıt. Aynı zamanda yaşananlara isyanı da içeren bir şarkı. Katliamlara karşı bir anne ve çocuğun feryadı. Şarkının sözlerinde olduğu gibi Roboskî aslında hep vardı. Katledilen çocukların öncesi ve sonrasında yaşanan acıların toplamını dile getirmeye çalıştık. Tabii biliyorum ki ne bir şarkı, ne bir klip bu acıları bütünüyle anlatmaya yetmez. Ama 34 genç işlenmeliydi. Onların acıları müzikle dile gelmeliydi. Bu şarkı onlara atfen yapıldı. Umarım başarılı da olabilmişizdir! Çünkü kendi imkanlarımız içerisinde klibi hazırladık. Bu çalışmada söz yazarından yönetmenine herkes büyük bir özveri gösterdi. Bu sadece benim değil bizim ürünümüz. Emeği geçen herkese bir daha teşekkür etmek istiyorum.
Siz de bir annesiniz. Bu şarkıyı seslendirirken neler hissettiniz? Müzisyen olsam da ben bir anneyim. Oradaki annelerin acılarını anlayabiliyorum. Kendi evladım aynı durumda olsaydı, tahammül edilecek bir acı değil diye düşünüyorum. Anne olmanın da ötesinde bizler o tapraklardan sökülüp geldik buralara. Sürgünüz. Ailelerimizden uzak bir diyardayız. Bunlar hepimizi acıları. Gönül isterdi ki, kendi topraklarımıza bu klibi çekelim. Ama bu zor. Burada o ortamı oluşturmaya çalıştık ama maddi zorluklar, koşulların uymaması gibi nedenlerle yapılamadı. Bu nedenle Fransa’da çekilirken çocuk görüntüleri var. Aynı acıları resmeden Sarhoş Atlar Zamanı adlı filmden de görüntüler alındı. Bu çalışma hazırlanırken klibin yönetmeni Yunus Umar’ın büyük katkıları oldu.

Müzik tarzınız bu şekil de mi devam edecek?
Asıl olarak etnik rock yapmak istiyorum. Bu alanda büyük bir boşluk var. Daha doğrusu yapanların çoğu erkek. Kadınlar bu alana pek dahil olmadı. Kürçe rock büyük emek isteyen bir süreç. Ama eski şarkıları, batının enstrümanlarıyla bütünleştirip yeniden yorumlayacağım. Denemekten korkmayacağım. Umarım müzik severlerde beğenir. Genç kuşaklara hitap eden bir tarz. Kendi müziğimi zamanla kabullendireceğimi düşünüyorum.

Yeni albüm çalışması var mı?
Şu an çalışmasını yürüttüğüm bir albüm var. Sanırım önümüzdeki Newroz’da bir aksilik olmazsa çıkacak.

Sîh û çar way êz diçîm ji wan dêra…
Pêy hawara sih û çaran
way êz diçim ji wan dêran
lî xwe bîgerim dora sinoran
xwê bêrdîm nav nava sêdsalan
bîbîm rûpelêk axina zaran
rojêk çêkîm ji awîrên wan
bîkîm ronahi ji boy KURDISTAN
em nê seviyên dîrokênê
nê ji çîrokan afirînê em bazên azad
ji boy axa xwê ji
hêlina xwê bîlînd fîrinê
way êz dîçîm jî wan dêran
bê evîn û destên wala
way êz dîçîm jî wan dêra
bî çawên tîji dîlên wala
xwê bêrdîm nav nava dêmsala
bîgêrîm lî buhara bigêrinîm sê rengê tê
bor agîrê agîrê adara…

SELMA AKKAYA/PARİS

Zürih’te Cemal Kavak için tören


Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Zürih’te Zürih’te Cemal Kavak için tören

ANF
22:06 / 21 Auğustos 2012

ZÜRİH – Avusturya’nın İnsbruck şehrinde hayatına son veren Kürt siyasetçi Cemal Kavak’ın cenazesi bugün İsviçre’nin Zürih şehrine getirildi. Zürih’te bulunan Kürt Kültür Derneği’nde Kavak için bir tören düzenlendi.

Bugün saat 19:30 sıralarında Zürih’e getirilen cenaze yüzlerce Kürt tarafından “şehir namirin” sloganlarıyla karşılandı. Dernek binasında düzenlenen törende bir konuşma yapan Fuat Kav, Kavak’ın eyleminin Avrupa sisteminin insanı çürüten yönüne karşı bir başkaldırı olduğunu ifade ederek bunun iyi anlaşılması gerektiğini ifade etti. Kavak’ın yaşamının büyük bir bölümünü bir militan olarak sürdürdüğünü hatırlatan Kav, onun mücadelesini sürdüreceklerini ifade etti.

Mahmut Şakar da bir konuşma yaparak son 15 senedir tanıdığı Kavak’ın iyi bir yoldaş, arkadaş ve bir dost olduğunu kaydederek Kürt Halkının güzel bir insanı, yiğit bir evladını kaybettiğini söyledi.

Kavak’ın oğlu Eyüp Kavak ise bir insanın toprağın altına girerek ölmeyeceğini ancak unutulursa öleceğini ifade ederek “Biz de babamızı, onun anılarını yaşatacağız. Bir Kavak gtti 6 Kavak daha var” dedi.

Eyüp Kavak’ın ardından konuşma yapan Zuhat Kobani ise Kavak’ın yönünün her zaman ülkeye doğru olduğunu kaydetti ve bunun Avrupa’da yaşayan tüm Kürtlerin gerçekleştirmesi gereken bir tutum olduğunu söyledi.

Konuşmaların ardından Kavak’ın hayatına son vermeden önce kaleme aldığı mektup okundu. Kavak’ın görüntülerinden oluşan kısa bir sinevizyon gösterisi de yapıldı.

Kavak için yarın Bulach kentinde saat 13’te bir tören düzenlenerek cenazesi uğurlanacak. Buradan Almanya’nın Stutgart şehrine götürülecek olan cenaze oradan Batman’a gönderilecek. Kavak’ın cenazesinin 23 Ağustos günü gece saatlerinde Batman’da olacağı oradan da memleketi olan Diyarbakır’a gönderileceği bildirildi.

ACI KAYBIMIZ


Degerli Kürt siyasetcisi,Luzern Kürt Kültür Dernegimizin üyesi Cemal Kavaki kaybetmenin derin üzüntüsü icerisindeyiz.

Kürdistan da büyük emekler ve bedeller ödeyerek yürüttügü siyasi calismalarina Sürgüne geldigi Avrupada da devam eden Kavak yasamini sonlandirmistir.Sürgünü daha fazla tasiyamayan Kürdevari yüreginin Güzelligiyle hep aramizda olacaktir.
Basta ailesinin,cocuklarinin olmak üzere tüm Kürt halkinin basi sagolsun

Kürt siyasetçi Cemal Kavak yaşamını yitirdi


Kürt siyasetçi Cemal Kavak yaşamını yitirdi

ANFINSBURG – Uzun yıllar Kürt özgürlük mücadelesine hizmet veren siyasetçi Cemal Kavak, Avrupa’da yaşadığı sürgün hayata daha fazla dayanamayarak yaşamına son verdi. Kavak’ın cenazesi Diyarbakır’da toprağa verilecek.

Kürt siyasetinde yakından tanınan, HADEP ve DEHAP kurucu üyesi Cemal Kavak, Avusturya’nın İnsburg bölgesinde düzenlenen 15 Ağustos kutlamaları ardından yaşamına son verdi.

Kavak’ın yaşamını sonlandırırken arkadaşlarına ve ailesine iki mektup bıraktığı belirtildi.

46 yaşındaki Cemal Kavak bıraktığı mektuplarda sürgün yaşamına ancak bu kadar dayanabildiğini ve Kürt halkının kendisini doğru anlamasını ve doğru sahiplenilmesini istedi. Kavak, doğru anlamanın ve sahiplenmenin ise mücadeleye, şehitlere ve değerlere bağlılıktan geçtiğini vurgulamış.

Kavak’ın otopsi işlemleri tamamlandıktan sonra cenazesinin, İsviçre’nin Zürich kentine götürülmesi bekleniyor. Kavak’ın cenazesinin Diyarbakır’a götürülerek Mardinkapı Mezarlığı’nda toprağa verileceği öğrenildi.

Uzun yıllar Kuzey Kürdistan ve Türkiye’de Kürt özgürlük mücadelesine hizmet eden Kavak, HADEP ve DEHAP kuruculuğu ve İstanbul İl başkanlığı yapmıştı. Gördüğü baskılar ve aldığı cezalar üzerine 2006 yılından bu yana İsviçre’de sürgün hayatı yaşıyordu.

Siyasi çalışmalarını Avrupa’da da sürdüren Cemal Kavak, yürüttüğü faaliyetlerden dolayı Fransa’da da uzun süre tutuklu kaldı. Kavak, cezaevinden çıktıktan sonra kaldığı yerden mücadelesini sürdürmeye devam etmişti. 3 Ağustos 1966 yılında Amed’in Bismil ilçesinde dünyaya gelen Cemal Kavak, evli ve 6 çocuk babasıydı.