Kürt ilahiyatının inşaası ve İslamcı Türklerin Kürdistan düşmanlığıKadir Amaç
Kürt ve Kürdistan davasını yürüten dinamikler, işgal altında bulunan Batı Kürdistan toprakların kontrolunu ve yönetimini ele geçirmeleri, siyasal ve sivil Türk İslamcılar üzerinde psikiyatrist anksiyete davranış bozuklukları ve saldırganlık paronayası yaratmıştır. Bu zaviyede İslamcı Türklerin psikiyatrist Kürdistan düşmanlık konusunu Ali İmran, 119 Ayetini referans alarak , Türk İslamcılığın bu kırıminal ve patagolojik durumunu bu yöntemle ilk analiz etme şansını elde etmiş olacağım. Bu analizin sonucunda ise Kürt ilahiyatının inşası ve sömürgeci ilahiyatla kopuşun nasıl olacağı konusunu ana hatlarıyla belirtmeye çalışacağım.
Sömürgeci Türk İslam düşüncesi bin yıldır işgal altında tutuğu Kürdistan coğrafyasını, İslam ümmetinin bir parçası olduğunu, Müslüman Türkler ve Müslüman Kürtler “İnnemel müminune ihvetün” ilkesi üzerinde kardeş olduğunu, bu kardeşi kardeşten, (tırnağı etten) ayırmaya çalışanların İslam’ın düşmanları olduğu inancını ve İslam ümmeti’nin maslahatı gereği bu kardeşlik iklimi Türk devleti, Türk milleti ve Türk dili tarafından idare edileceği hükmün ve inancin Kürt halkı tarafından eskisi gibi kabul ve rağbet görmemesi, sömürgeci Türk İslamcıların küstahlaşmasını beraberinde getirmiştir.
Küstahlaşan sömürgeci zihniyet, Hazrec ve Evs kabileciliği üzerinden Kürt hafızasını Türk hafızasıyla nötürleyerek, sahih İslam düşüncesine ve Kürdistan davasına karşı Uhud okcuları misyonunu bin yıldır ustaca icra etmştir. Son dönemlerde Kürt halkı, bu ganimetçi ilahiyatı ve kültürü bin yıldır en güçlü biçimde fark etmesi, ganimetçi ilahiyatın ve kültürün haleti ruhiyesinde kriminal Kürdistan düşmanlığını yaratmıştır.
Kuran, İslam’in ilahi öğretisine, cahiliye asabiyelerini ve umranlarını karıştırmamış halis ve muhlis Müslüman milletleri bu ganimetçi ve sömürgeci karekterlere karşı nasıl dikkatli olmalarını ve nasıl bir tavır almalarını şu şekilde uyarıyor: “Sizler, işte böylesiniz; onları seversiniz, oysa onlar sizi sevmezler. Siz kitabin tümüne inanırsınız, onlar sizinle karşılaştıklarında inandık derler, kendi başlarına kaldıklarında ise, size olan kin ve öfkelerinden dolayı parmak uçlarını ısırırlar. De ki : ” kin ve öfkenizle ölün.” Şüphesiz Allah, sinelerin özünde saklı duranı bilendir.” Ali İmran (119) Bu Ayetin pratiğini Kürt halkı binyıldır yaşamaktadır. Türk devleti, Türk ilahiyati, Türk ırkı Kürt halkına karşı beslediği, “kin ve öfkelerinden dolayı parmak uçlarını” ısırdığı gerçeği , Güney Kürdistan federe devletinde ortaya koydukları küstah tavrıyla ortaya çıkmıştır.
Kürt halkının ulusal kurtuluş mücadelesi veren dinamiklerin ortak olarak; imansız ve Allahsız gösterme çabaları en yoğun kitle iletişim araçlarıyla propaganda edilmiştir. kimyasal silahlarla kürt gerillasının cesetleri tanınmaz bir hale getirilmiştir. Türk toplumunun bu görüntüler karşısında gösterdiği keşmekeşlik, Türk toplumunun haleti ruhuyesinde kendisine benzemeyen her olgu ötekisi olarak görülüp, vicdan ve ahlak iflasını yaşatmıştır. kimyasal silahlarla Roboski katliamını yapan askerlerin Türk başbakanı tarafından teşekkür ile ödüllendirilmesi ikinci kez Türk milletinin ahlak ve vicdan iflasını ispatlamıştır.
Van depreminde Kürt halkına karşı gizlenilen düşmanlığın tüm toplumsal katmanlarıyla ayyuka çıkarmıştır. Ve en son Amed, Afrin, Kobani, Amude, Kamışlo ve Derik gibi Kürt şehirlerinde gerçekleşen ulusal kurtuluş direnişlerine karşı beslenen kin ve nefretin doruğa taşıma işini “Kuranın Aydınlığına Doğru” adlı misyoner derginin, kertenkeleleri tarafından finale taşınarak, Kürt ve Kürdistan davasına karşı besledikleri “kin ve öfkenin boyutları ortaya konulmuştur.
Bu zaviyeden hareketle yukardaki Ayeti referans alarak Kürt ilahiyatı’nın inşası kaçınılmaz olmuştur. İnşa edilecek Kürt İlahiyatı, sömürgeci Türk, Arap ve Fars ilahiyatından kesin kopuşu sağlamakla birlikte, Kürdistan’ın devletleşmesinide kesinleştirmiş olacaktır. Bu şartların ve koşulların alt ve üst enstrümanları fazlasıyla oluşmuştur. Ayet, Allah’ın murad ettiği biçimde okundunda ganimetçi Türk, Arap ve Fars’ın, aziz İslam’ın hiç bir öğretisine Kürt halkının ve diğer samimi ırkların inandığı gibi inanmadıkları ve kendilerinden başka hiç kimseyi sevip, tahamül etmedikleri anlaşılacaktır.
Çünkü bindörtyüzyıllık islam tarihi boyunca her kim Kürtlere “ey Kürtler şöyle, inanır ve şöyle amel ederseniz Allah, katında büyük bir sevap işlersiniz. Yok eğer , şöyle inanmaz, şöyle amel etmezseniz Allah, sizi cehennemiyle müjdeleyecektir.” Kürt halkının ilahiyat mühayilesi bu yöntemle tehdit edilerek inşa edildiği için, işgalçilerin ve sömürgecilerin Allah adına Kürtlere ne demişlerse Kürtlerde: ” Semi’nâ ve Ete’nâ” işitik ve itaat ettik ilkesini gözeterek eyvallah demiş olmalarıdır.
Eğer, Kürt halkı ÖZGÜN ve ÖZGÜR Kürt ilahiyatından mahrum olmamış olsaydı, bu felaketlerin hiç birini yaşamayacağı muhakaktı. Lakin son dönemlerde yaşanılanlar, Kürt halkının ve Kürt davasının artık eskisi gibi ” Semi’nâ ve Ete’nâ” işitik ve itaat ettik ifadesi yerine “Semi’nâ ve Aseynâ” işitik ve isyan ediyoruz diyen bir Kürt halkı ve kürt davası, fatalistçi ve pesimistçi yazgıyı mahkum etmenin çok güçlü sinyallerini vermiştir.
Kürt ve Kürdistan davası her zamankinden çok daha güçlü bir direniş örneğini sergileyerek, özürlü ve günahkar Türk devletini, Türk ilahiyatını, Türk ırkını, Kürt devlet fikrine düşmanlık ve tahamülsüzlük paronayasına mahkum etmiştir.
Mustazaf Kürt halkının, kürdistan davasında ve Kürt ilahiyatında kat ettiği bu mesafe hem işgalçi ve sömürgeci Türk devtini, hem Türk siyasal İslamını ve hem de Türkçü Türk toplumunu tedirgin ve rahatsız ettiği gerçeği tüm çıplaklığıyla gün yüzüne çıkarmıştır. Ancak, Kürt ve Kürdistan meselesinde İsmail Beşikçi gibi düşünen ve tavır alan Türk, Arap ve Fars muhayyile biçimleri, bahsettiğim konulardan münehzehtirler.
Dolayısıyla yukardaki Ali İmran, 119 Ayeti Said Halim Paşa, Şemsettin Günaltay, Elmali Hamdı, Mehmet Akif Ersoy, Nurettin Topçu, İskilipli Atıf, Süleyman Hilmi Tunahan, Necip Fazil, Sezai Karakoç ve ardılları olan Necmetin Erbakan, Fetullah Gülen, Ercüment Özkan, Selhatin eşçakilgül, Atasoy Müftüoğlu, İhsan Süreyye Sırma, Memet Pamak, Nuretin şirin, Mustafa İslamoğlu, Mehmet Göktaş, İhsan Eliaçık ve Hamza Türkmen gibi sömürgeci zihniyetin okumalarıyla Kurdeyati ilahiyatın gerçekleşmeyeceği bin yıllık zaman tanıklık etmiştir.
Keza Kürdistanın diğer üç parçasında yukardaki Ayet, Hasan El Bena, Mustafa Sibai, Mustafa Meşhur, Ramazan El Buti, Yusuf El Kardavi, Ayetullah Tabatabayı, Ayetullah Müntezeri ve Humeyni benzeri işgal ve sömürge hafızalarla, Kurdeyati ilahiyatı inşa etmenin mümkün olmadığı, keza bin dört yüzyıllık aradan geçen zaman göstermiştir.
İsimlerini zikrettiğimiz Türk, Arap ve Fars ilahiyatciları kendilerine devletleşmeyi ve milliyet asabiyelerine uygun bir ilahiyat antolojisini ve metodolojisini sonuna kadar helal görmüşlerdir. Fakat, bu ilahiyatçilerin hiç biri kendi epistemik ve metodolojik çalışmalarında Kürt halkınınde tıpkı kendileri gibi devletleşmeleri ve umranlarına uygun bir epistemolojiye ve metodolojiye sahip olmalarını Kürt içinde helaldir şerhini koymamışlardır. Dolayısıyla Ayetin işaret ettiği gibi, “siz onları seversiniz lakin onlar sizi sevmez” gerçeği Kürt ilahiyatin inşasını haklı çıkarmaktadır.
Kürtlerin bindört yüzyıllık inanç dünyaları Arap, Türk ve fars ilahiyatin sikalasına göre tanzim edildiği için, Kürt halkının her dönem ontolojik özgür Kürdistan talebi; ümmetin birliğini tehlikeye koyacağı, ırkçılık temayüllerini barındıracağı gerekçesi öne sürülerek, Kürtlerin devletleşme kaderi sedü-zerai fıkıh şerhine tahvil edilecekti. Dolayısıyla kıtalar arası at koşturan, Allah adına milyonlarca insanı kılıçtan geçiren, insan ırklarını ve inançlarını yerlerinden ve yurtlarından kovarak, çok sayıda imparatorluk ve çok sayıda ulus devlet inşa edenlerin Kürtler olmadığı kesindi.
Bu korkunç suçları işleyen ve işlenen bu suçları Türk, ,Arap ve Fars ilahiyatıyla meşrulaştıranlar nasıl yeryüzünde yaratıcının adil temsilcileri olabilirdiler? Ayrıca bu üç devlet, bu üç ilahiyat ve bu üç ırk, Kürtlere fetih adına , ganimet adına korkunç cinayetler işletecektiler. Bu saydığımız amillerden dolayı bu üç devlet, bu üç ilahiyat ve bu üç ırk, hem özürlü hemde günahkardır. Bu üç devlet, bu üç ilahiyat ve bu üç ırk atalarının ve kendilerinin günahlarıyla ve özürleriyle inşa ettikleri bu tuğyan ve küfür ikliminden dolayı yaratıcıdan, Kürt halkından, Ermeni ve diğer dünya halklarından bağışlama dilemeyecekleri kibirlerinden anlaşılmaktadır.
Dolayısıyla bu kibirli ve günahkar ilahiyat bin yıldır Kürtlerin ontolojik, psikolojik ve sosyolojik muhayyilesini işgal ve muhassara altında tutuğu için, Ehmede Xane’nın ilahiyat okumalarıyla Kürt ilahiyatın inşa sürecini başlatarak, bu kibirli ve günahkar ilahiyattan arınmış olarak ülkemizi özgürleştirebileceğimizin hayal olmadığını göstermenin zamanıdır.
kadiramac@hotmail.com