strong>Kürt ilahiyatının inşaası ve İslamcı Türklerin Kürdistan düşmanlığıKadir Amaç


Kürt ilahiyatının inşaası ve İslamcı Türklerin Kürdistan düşmanlığıKadir Amaç

Kürt ve Kürdistan davasını yürüten dinamikler, işgal altında bulunan Batı Kürdistan toprakların kontrolunu ve yönetimini ele geçirmeleri, siyasal ve sivil Türk İslamcılar üzerinde psikiyatrist anksiyete davranış bozuklukları ve saldırganlık paronayası yaratmıştır. Bu zaviyede İslamcı Türklerin psikiyatrist Kürdistan düşmanlık konusunu Ali İmran, 119 Ayetini referans alarak , Türk İslamcılığın bu kırıminal ve patagolojik durumunu bu yöntemle ilk analiz etme şansını elde etmiş olacağım. Bu analizin sonucunda ise Kürt ilahiyatının inşası ve sömürgeci ilahiyatla kopuşun nasıl olacağı konusunu ana hatlarıyla belirtmeye çalışacağım.

Sömürgeci Türk İslam düşüncesi bin yıldır işgal altında tutuğu Kürdistan coğrafyasını, İslam ümmetinin bir parçası olduğunu, Müslüman Türkler ve Müslüman Kürtler “İnnemel müminune ihvetün” ilkesi üzerinde kardeş olduğunu, bu kardeşi kardeşten, (tırnağı etten) ayırmaya çalışanların İslam’ın düşmanları olduğu inancını ve İslam ümmeti’nin maslahatı gereği bu kardeşlik iklimi Türk devleti, Türk milleti ve Türk dili tarafından idare edileceği hükmün ve inancin Kürt halkı tarafından eskisi gibi kabul ve rağbet görmemesi, sömürgeci Türk İslamcıların küstahlaşmasını beraberinde getirmiştir.

Küstahlaşan sömürgeci zihniyet, Hazrec ve Evs kabileciliği üzerinden Kürt hafızasını Türk hafızasıyla nötürleyerek, sahih İslam düşüncesine ve Kürdistan davasına karşı Uhud okcuları misyonunu bin yıldır ustaca icra etmştir. Son dönemlerde Kürt halkı, bu ganimetçi ilahiyatı ve kültürü bin yıldır en güçlü biçimde fark etmesi, ganimetçi ilahiyatın ve kültürün haleti ruhiyesinde kriminal Kürdistan düşmanlığını yaratmıştır.

Kuran, İslam’in ilahi öğretisine, cahiliye asabiyelerini ve umranlarını karıştırmamış halis ve muhlis Müslüman milletleri bu ganimetçi ve sömürgeci karekterlere karşı nasıl dikkatli olmalarını ve nasıl bir tavır almalarını şu şekilde uyarıyor: “Sizler, işte böylesiniz; onları seversiniz, oysa onlar sizi sevmezler. Siz kitabin tümüne inanırsınız, onlar sizinle karşılaştıklarında inandık derler, kendi başlarına kaldıklarında ise, size olan kin ve öfkelerinden dolayı parmak uçlarını ısırırlar. De ki : ” kin ve öfkenizle ölün.” Şüphesiz Allah, sinelerin özünde saklı duranı bilendir.” Ali İmran (119) Bu Ayetin pratiğini Kürt halkı binyıldır yaşamaktadır. Türk devleti, Türk ilahiyati, Türk ırkı Kürt halkına karşı beslediği, “kin ve öfkelerinden dolayı parmak uçlarını” ısırdığı gerçeği , Güney Kürdistan federe devletinde ortaya koydukları küstah tavrıyla ortaya çıkmıştır.

Kürt halkının ulusal kurtuluş mücadelesi veren dinamiklerin ortak olarak; imansız ve Allahsız gösterme çabaları en yoğun kitle iletişim araçlarıyla propaganda edilmiştir. kimyasal silahlarla kürt gerillasının cesetleri tanınmaz bir hale getirilmiştir. Türk toplumunun bu görüntüler karşısında gösterdiği keşmekeşlik, Türk toplumunun haleti ruhuyesinde kendisine benzemeyen her olgu ötekisi olarak görülüp, vicdan ve ahlak iflasını yaşatmıştır. kimyasal silahlarla Roboski katliamını yapan askerlerin Türk başbakanı tarafından teşekkür ile ödüllendirilmesi ikinci kez Türk milletinin ahlak ve vicdan iflasını ispatlamıştır.

Van depreminde Kürt halkına karşı gizlenilen düşmanlığın tüm toplumsal katmanlarıyla ayyuka çıkarmıştır. Ve en son Amed, Afrin, Kobani, Amude, Kamışlo ve Derik gibi Kürt şehirlerinde gerçekleşen ulusal kurtuluş direnişlerine karşı beslenen kin ve nefretin doruğa taşıma işini “Kuranın Aydınlığına Doğru” adlı misyoner derginin, kertenkeleleri tarafından finale taşınarak, Kürt ve Kürdistan davasına karşı besledikleri “kin ve öfkenin boyutları ortaya konulmuştur.

Bu zaviyeden hareketle yukardaki Ayeti referans alarak Kürt ilahiyatı’nın inşası kaçınılmaz olmuştur. İnşa edilecek Kürt İlahiyatı, sömürgeci Türk, Arap ve Fars ilahiyatından kesin kopuşu sağlamakla birlikte, Kürdistan’ın devletleşmesinide kesinleştirmiş olacaktır. Bu şartların ve koşulların alt ve üst enstrümanları fazlasıyla oluşmuştur. Ayet, Allah’ın murad ettiği biçimde okundunda ganimetçi Türk, Arap ve Fars’ın, aziz İslam’ın hiç bir öğretisine Kürt halkının ve diğer samimi ırkların inandığı gibi inanmadıkları ve kendilerinden başka hiç kimseyi sevip, tahamül etmedikleri anlaşılacaktır.

Çünkü bindörtyüzyıllık islam tarihi boyunca her kim Kürtlere “ey Kürtler şöyle, inanır ve şöyle amel ederseniz Allah, katında büyük bir sevap işlersiniz. Yok eğer , şöyle inanmaz, şöyle amel etmezseniz Allah, sizi cehennemiyle müjdeleyecektir.” Kürt halkının ilahiyat mühayilesi bu yöntemle tehdit edilerek inşa edildiği için, işgalçilerin ve sömürgecilerin Allah adına Kürtlere ne demişlerse Kürtlerde: ” Semi’nâ ve Ete’nâ” işitik ve itaat ettik ilkesini gözeterek eyvallah demiş olmalarıdır.

Eğer, Kürt halkı ÖZGÜN ve ÖZGÜR Kürt ilahiyatından mahrum olmamış olsaydı, bu felaketlerin hiç birini yaşamayacağı muhakaktı. Lakin son dönemlerde yaşanılanlar, Kürt halkının ve Kürt davasının artık eskisi gibi ” Semi’nâ ve Ete’nâ” işitik ve itaat ettik ifadesi yerine “Semi’nâ ve Aseynâ” işitik ve isyan ediyoruz diyen bir Kürt halkı ve kürt davası, fatalistçi ve pesimistçi yazgıyı mahkum etmenin çok güçlü sinyallerini vermiştir.

Kürt ve Kürdistan davası her zamankinden çok daha güçlü bir direniş örneğini sergileyerek, özürlü ve günahkar Türk devletini, Türk ilahiyatını, Türk ırkını, Kürt devlet fikrine düşmanlık ve tahamülsüzlük paronayasına mahkum etmiştir.

Mustazaf Kürt halkının, kürdistan davasında ve Kürt ilahiyatında kat ettiği bu mesafe hem işgalçi ve sömürgeci Türk devtini, hem Türk siyasal İslamını ve hem de Türkçü Türk toplumunu tedirgin ve rahatsız ettiği gerçeği tüm çıplaklığıyla gün yüzüne çıkarmıştır. Ancak, Kürt ve Kürdistan meselesinde İsmail Beşikçi gibi düşünen ve tavır alan Türk, Arap ve Fars muhayyile biçimleri, bahsettiğim konulardan münehzehtirler.

Dolayısıyla yukardaki Ali İmran, 119 Ayeti Said Halim Paşa, Şemsettin Günaltay, Elmali Hamdı, Mehmet Akif Ersoy, Nurettin Topçu, İskilipli Atıf, Süleyman Hilmi Tunahan, Necip Fazil, Sezai Karakoç ve ardılları olan Necmetin Erbakan, Fetullah Gülen, Ercüment Özkan, Selhatin eşçakilgül, Atasoy Müftüoğlu, İhsan Süreyye Sırma, Memet Pamak, Nuretin şirin, Mustafa İslamoğlu, Mehmet Göktaş, İhsan Eliaçık ve Hamza Türkmen gibi sömürgeci zihniyetin okumalarıyla Kurdeyati ilahiyatın gerçekleşmeyeceği bin yıllık zaman tanıklık etmiştir.

Keza Kürdistanın diğer üç parçasında yukardaki Ayet, Hasan El Bena, Mustafa Sibai, Mustafa Meşhur, Ramazan El Buti, Yusuf El Kardavi, Ayetullah Tabatabayı, Ayetullah Müntezeri ve Humeyni benzeri işgal ve sömürge hafızalarla, Kurdeyati ilahiyatı inşa etmenin mümkün olmadığı, keza bin dört yüzyıllık aradan geçen zaman göstermiştir.

İsimlerini zikrettiğimiz Türk, Arap ve Fars ilahiyatciları kendilerine devletleşmeyi ve milliyet asabiyelerine uygun bir ilahiyat antolojisini ve metodolojisini sonuna kadar helal görmüşlerdir. Fakat, bu ilahiyatçilerin hiç biri kendi epistemik ve metodolojik çalışmalarında Kürt halkınınde tıpkı kendileri gibi devletleşmeleri ve umranlarına uygun bir epistemolojiye ve metodolojiye sahip olmalarını Kürt içinde helaldir şerhini koymamışlardır. Dolayısıyla Ayetin işaret ettiği gibi, “siz onları seversiniz lakin onlar sizi sevmez” gerçeği Kürt ilahiyatin inşasını haklı çıkarmaktadır.

Kürtlerin bindört yüzyıllık inanç dünyaları Arap, Türk ve fars ilahiyatin sikalasına göre tanzim edildiği için, Kürt halkının her dönem ontolojik özgür Kürdistan talebi; ümmetin birliğini tehlikeye koyacağı, ırkçılık temayüllerini barındıracağı gerekçesi öne sürülerek, Kürtlerin devletleşme kaderi sedü-zerai fıkıh şerhine tahvil edilecekti. Dolayısıyla kıtalar arası at koşturan, Allah adına milyonlarca insanı kılıçtan geçiren, insan ırklarını ve inançlarını yerlerinden ve yurtlarından kovarak, çok sayıda imparatorluk ve çok sayıda ulus devlet inşa edenlerin Kürtler olmadığı kesindi.

Bu korkunç suçları işleyen ve işlenen bu suçları Türk, ,Arap ve Fars ilahiyatıyla meşrulaştıranlar nasıl yeryüzünde yaratıcının adil temsilcileri olabilirdiler? Ayrıca bu üç devlet, bu üç ilahiyat ve bu üç ırk, Kürtlere fetih adına , ganimet adına korkunç cinayetler işletecektiler. Bu saydığımız amillerden dolayı bu üç devlet, bu üç ilahiyat ve bu üç ırk, hem özürlü hemde günahkardır. Bu üç devlet, bu üç ilahiyat ve bu üç ırk atalarının ve kendilerinin günahlarıyla ve özürleriyle inşa ettikleri bu tuğyan ve küfür ikliminden dolayı yaratıcıdan, Kürt halkından, Ermeni ve diğer dünya halklarından bağışlama dilemeyecekleri kibirlerinden anlaşılmaktadır.

Dolayısıyla bu kibirli ve günahkar ilahiyat bin yıldır Kürtlerin ontolojik, psikolojik ve sosyolojik muhayyilesini işgal ve muhassara altında tutuğu için, Ehmede Xane’nın ilahiyat okumalarıyla Kürt ilahiyatın inşa sürecini başlatarak, bu kibirli ve günahkar ilahiyattan arınmış olarak ülkemizi özgürleştirebileceğimizin hayal olmadığını göstermenin zamanıdır.

kadiramac@hotmail.com

Kurdistanım – Derya Denli


Kurdistanım – Derya Denli

Günlüğüm günlüğünüzden farklı. Siz yaktığınız ateşi yazarsınız ben yakılan ateşe olan özlemimi…

Ege’nin bir şehrinde düşlüyorum Kürdistan’ı. Hayalini kuruyorum şehirlerinin ve gidiyorum yücesin yücesi heybetli dağlarına..

Gecesindeyim Kürdistan’ın. Hasretim, vatanım… Yıldızların parlak mı, rüzgarların ılıklığıyla getirir mi sana selamımı? Bilirim dağlarım, kurşunlardır parlayan yıldız niyetine ve rüzgarlar çığlık taşır her gece nöbetine.. Düşenler olur vatanımda zamansızca.. ve uğruna. Kapadım gözlerimi kulaklarım çığlıklarınızda ıslıklarınızda, türkülerinizde.. Gözlerim kapalı; hevalim el vermiş patikadan yoldaşına. Aklı,yüreği dilindeki türkü gibi tertemiz, sevdalı işte…

Düşlerinize ortağım bu şehirde. Günlüğüm günlüğünüzden farklı. Siz yaktığınız ateşi yazarsınız ben yakılan ateşe olan özlemimi. Velhasıl vatan da dağlarım da ve sizler özlemimdesiniz..

Mardindeyim şimdi. Tepelerdeki evlerden birindeyim.. Göz göz tepeleri karşımda bakıyorum nazlı bir kız edasıyla. Düşünüyorum, düşlüyorum ve özlüyorum.. Tam özlemlerim derken kendime çatışma sesleriyle bozuluyor gecemin düşsel sessizliği.. Yine sizleri anıyorum fedakar yoldaşlarım. Sonra kaçıyorum geceden, umut ve umudu acıyla elde etmek arasındaki ince yerde uykuya dalıyorum…

Ameddeyim… Daha önce fotoğraflardan ve isyan haberlerimden izlediğim başkentim; Amed..

Şüphesiz isyanla güzelleşti kadim şehrim.. Surlarında büyüdü sevdalar. Aşkımın bendi surların Amed.. Sokaklarında bir çatışmadayım.. Yaralanmış yoldaşım… Kurtulur mu dersin başkentim… Kadimliğin hakkı için söyle düşer mi O’da? Ah Amed..sevdandayız böyle işte..

Cizrem.. Memleketim.. Su gibi azizim. Burçlarına, türbelerine, nehirlerine hayran. Toprağın şehitlerimin mekanı… İyi sakla onları iyi sar. Ardında sevdalıları, canları,kardeşleri.. Yüz sürecek miyim sana.. Söylesene yoldaşım helal mi kanın toprağıma. Cizrem iyi bak şehitlerimize.. sıkı sar.. Bağrın yatağımız Cudiye karşı.. Cudi’nin gözleri sende unutma..

Colomergi, kurak toprakların, bombalanmış otlakların ve hep açık kahve tonunda renkle düşlerimdesin. Gever’de bir kayayım bende ve benden geçenler hep yaralı.. Kana bulanık renklerle düşlüyorum seni. Öyle ya zulüm vatanımın her yerinde. Birde Binevş ve Cembeli’nin aşkı.. Varacağım bir gün toprağına Colomergi ve gecende dinleyeceğim o büyük aşkı. Tanımak için geleceğim sana.

Tüm halklar, dinler ve diller vatanımdaki herşey herkes.. Tüm şehirlerim. Özlemimdesin ve düşlerimde. Yabancı bir memlekette sana hasret kurumuş kalmış bir ters laleyim işte. Yasak renklerimle. Bir rüzgar savruğu yeterli savrulurum elbet ben de sana… Gecene sabahına bin selam Özvatanım; Kürdistanım..

Türk basını ve Batı Kürdistan


Suriye sınırları içinde yer alan Batı Kürdistan’daki gelişmeler, bizim kadar Türk basınının da ilgi alanı içinde. Türk köşe yazarları konuyu, kendi devlet güvenlikleri çerçevesinde ela almış. Bugün Cengız Çandar, Hasan Cemal ve Oral Çalislar’ın köşe yazılarını seçtik…

Arap’a muhabbet; ya ‘Kürt’e…

CENGİZ ÇANDAR / RADİKAL

Kafamız ‘Kürtler için iyi olan, Türkiye için iyidir’ düsturuna doğru çalışmaya başlarsa, rahat ederiz. Türkiye büyür.

Kafamız ‘Kürtler için iyi olan, Türkiye için iyidir’ düsturuna doğru çalışmaya başlarsa, rahat ederiz. Türkiye büyür.

Suriye’deki gelişmeler üzerine Başbakan Tayyip Erdoğan’dan arka arkaya gelen “sorunlu” açıklamalardan sonra,dün de Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu konuştu. Davutoğlu, bir TV kanalında, Türkiye’nin yanı başında bir”ikinci Kürdistan” veya “Batı Kürdistan” ya da “Büyük Kürdistan” kurulmakta olduğu iddialarının yol açtığıçalkantıya ilişkin olarak, bu havanın “psikolojik bir harekât” olduğunu söyledi.

Davutoğlu’na göre, “Kuzey Suriye”de bir Kürt devleti kurulamaz zira orada Kürt devleti kuracak kadar Kürt nüfusuyok. Dışişleri Bakanı şu ifadeleri kullandı:

“Kuzey Irak’ta dağlık bir alanda bütünüyle Kürtlerin yaşadığı bir sınır var. Suriye’deyse bir Kürt varlığı varmış gibikorku üretiliyor. Bayrak çekildiği iddia edilen yerler, çok az nüfusu olan yerler…

Oluşturulmaya çalışılan ortam, Halep’teki Arap nüfusa karşı tahriktir. Kuzey Irak’ta yaşanan benzer bir şeyi burada yaşamak doğru mu? Birileri büyütmek istiyor. Birtakım fırsatçı gruplar. Unutulmasın ki, Suriye Ulusal Konseyi Başkanı Kürt’tür.”

Bu son cümlesinin üzerinde durulacak bir yanı yok. SUK Başkanı Abdülbaset Seyda, kendinden başka hiçbir şeyi temsil etme gücüne sahip olmayan bir Kürt’tür. Kırk yıla yakın süredir İsveç’te yaşamakta olan bir entelektüeldir.

Yani, onun Kürt olmasına gönderme yapmanın, bir ara “Ak Parti’nin 75 Kürt milletvekili var” söyleminin değeri kadar değeri var.

Başbakan’ınkileri gibi Davutoğlu’nun açıklaması da “sorunlu”. Çünkü:

Suriye’deki durumu büyütmek isteyen birileri olduysa, bizzat “iktidar”ın kendisi ve Başbakan oldu. Eğer, “bayrak çekildiği iddia edilen yerler, çok az nüfuslu yerler” ise, niçin Ankara’da olağanüstü güvenlik zirvesi topladınız vearkasından Başbakan “Eyvallah demeyiz; müdahale ederiz” açıklamaları yaptı? Niçin, bu kadar “önemsiz”gelişmeler üzerine Davutoğlu, Erbil’e Mesut Barzani’yle görüşmeye koşturuyor?

Ne demek, Kuzey Suriye’de bir “Kürt devleti kuracak kadar Kürt nüfusu yok.”? Bahreyn’in Sünni-Şii Arap nüfusu toplamının iki misli Kürt yaşıyor Suriye’de ve yaşadıkları alanın coğrafi çapı, Bahreyn’in neredeyse 10 misli.

Yani bu sağlam bir argüman değil. Suriye Kürtleri’nin zaten “bağımsız Kürt devleti” peşinde koştuğu yok ama Davutoğlu’nun, Kuzey Suriye’de niçin bağımsız Kürt devleti olamayacağına ilişkin argümanı sağlam değil.

“Kuzey Irak’ta dağlık bir alanda bütünüyle Kürtlerin yaşadığı sınır var” tespitiyle, Suriye Kürtlerinin Irak’takilerden farkını ortaya koymak doğru ama, çok “sorunlu”. Çünkü, “Kuzey Irak”ta sınırın öte yanında –yani Türkiye’de- yine dağlık ve üstelik “Kuzey Irak”tan çok daha geniş bir alanda devam eden dağlık bir bölgede, yine bütünüyle Kürtler yaşıyor. Orada yaşayan Kürtler, Irak’ta yaşayan Kürtler’den dört misli daha fazla. Ahmet Davutoğlu’nun akıl yürütme tarzına göre, “Kuzey Irak”ta geçerli olan durumun, Türkiye’nin Kürt bölgelerinde haydi haydi geçerli olması gerekir. Ama durum öyle değil.

Bakan’a göre, “Oluşturulmak istenen ortam Halep’teki Arap nüfusa karşı tahriktir.” Son günlerde, Türk medyasının manşetlerine ve hükümetten –başta Başbakan- yapılan açıklamalara bakılırsa, “Halep’teki Arap nüfus”tan çok daha önce tahrik olan Türkiye’nin devleti, milliyetçi çevreleri ve bu iki kesim arasında “bağlantı noktası” işlevini giderek benimsemeye başlamış olan hükümet.

Bu “tahrikçilik” hali, Kürtler açısından son derece talihsiz bir durum olmalı. Kürt olduğunuz anda ve en basit düzeyde çıkarlarınız doğrultusunda hareket etmeye kalkıştığınız takdirde, ya “Araplar” veya “Türkler”i tahrik eden bir konumdasınız demektir. “Varoluşsal bir provokatörlük” hali.

Halkımızın bir parçası olan ve komşumuz Irak, Suriye ve İran’da onlar üzerinden “soydaşlar”a sahip olduğumuz insanlar için ne kadar incitici bir yaklaşım, ne kadar dışlayıcı ve aşağılayıcı bir zihniyetin dışavurumu. Sabahtan akşama kadar “Kürt kardeşlerimiz” diye ortalığı inletin; Ahmedi Hani’nin adını ağzınıza alıp “Mem u Zin”den dizeler döktürün, “teröre ve teröristlere” lanet okuyup “benim Kürt kar-deşim”den dem vurun; fark etmez.

Suriye’nin, Irak’ın ve Gazze’nin Sünni Araplarına, Burma’nın Arakan’ındaki Müslüman kitlelerin çilesine gösterdiğiniz duyarlılık, on yıllarca inkâr edilmiş ve zulmedilmiş Kürtlerin temel haklarını almak için her kımıldayışlarında ve kendi kendilerini yönetme isteği göstermeleri halinde gizlenemez bir “alerji”ye dönüşüyorsa, bunu hiçbir Kürt yutmaz.

Suriye’deki gelişmelerle ilgili ağzınızdan çıkacak her sözcüğü ölçüp biçmelisiniz. Özensiz her vurgunuz, bir anda, Türkiye’de milyonlarca insanın vicdanına çekiç gibi iniyor çünkü.

Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun birkaç gece önce bir iftar yemeğindeki şu sözlerini okudum: “Biz geçen asırda, 100 yıl önce Trablusgarp Savaşı’ndan Balkan Savaşı’ndan Yemen Savaşı’na kadar olan dönemde hangi kardeşlerimizle, halklarla ilişkilerimiz koparılmışsa, aramıza hangi duvarlar örülmüşse, bu duvarları tek tek yıkacağız. Bu kardeşlerimizle ebedi dostluğumuzu tekrar inşa edeceğiz. Bu eğer iddialı bulunuyorsa, evet buradan söylüyorum; biz bu iddianın sahibiyiz, takipçisiyiz.”

Güzel. Çok güzel. Doğru. Çok doğru. Ama bunu öncelikle Kürtlere uygulamak zorundasınız. 100 yıl önce, Türkiye Kürtleri, Irak Kürtleri, Suriye Kürtleri diye kavramlar da yoktu. Zaten 100 yıl önce ne Irak vardı, ne de Suriye.

İngilizler ve Fransızlar, Osmanlı ülkesinden koparttıkları Ortadoğu lokmasını aralarında pay ettikleri vakit, Osmanlı ülkesinde içinde yaşayan ahalinin “Kürdistan” adıyla ve coğrafi tanımla ifade ettikleri alanı da üçe bölmüş oldular.

Irak Kürtleri, hiçbir zaman Bağdat’a bağlı yaşamak istemedikleri gibi, Suriye Kürtleri de Şam’a bağlı yaşamak istemediler ve fiilen yaşamadılar da zaten. Dahası, Türkiye ve Suriye Kürtleri arasındaki ilişkiler, Türkiye ile Irak ve Irak ile Suriye Kürtleri arasındaki ilişkilerden de “özel”dir.

Türkiye’yi bugün yöneten zihniyet, eğer “İttihatçı virüsü” ile enfekte değilse, hangi “ahlaki” ve “felsefi”gerekçeyle, Suriye Kürtlerinin bundan önce Şam tarafından nasıl yönetilmişlerse, birkaç rötuşla aynı şekilde yönetilmeleri gerektiğinin meşruiyetini savunabilir?

Türkiye ile Suriye topraklarını yüzlerce kilometre boyunca demiryolu ayırır; Türkiye ve Suriye Kürtleri birbirlerinintopraklarından söz ederken, “Hattın Yukarısı”, “Hattın Aşağısı” derler. Yani, zihinlerinde ve ruhlarındakopmamışlardır. Türkiye Kürtleri ile Suriye Kürtleri, bir anlamda, “aynı şey”dir.

Türkiye Kürtleri’nin ağzından Irak Kürdistanı nitelemesi çıktığını hiç işitmedim aralarındaki konuşmalarda.

“Güney” derler kısaca ve ne demek istediklerini anlarsınız. “Güney”de de, haliyle “Kuzey”den söz edilir.

Doğrusu da budur. İngilizler ile Fransızların böldüğü ve parçaladığı ülkemizin –Türkiye ve Kürdistan- yeniden bir araya gelmesi için tarihin önü açılırken, bu ne telaş? Ne “ayıp” bir telaş üstelik…

Kafamız “Kürtler için iyi olan, Türkiye için iyidir” düsturuna doğru çalışmaya başlarsa, rahat ederiz. Türkiye büyür.

Türkiye, artık, olsa olsa, Kürtlere husumet ve alerji sonucunda küçülecektir…

Erdoğan, eyvallah demeyiz diyor ama…

Hasan Cemal / Milliyet

Türkiye’nin Kuzey Suriye’ye muhtemel bir askeri müdahalesi mi?.. Başbakan’ın sözleri böyle bir ihtimali akla getiriyor. İyi de 1990’lardan hiç mi ders çıkaramadık? Kuzey Irak’a yıllar yılı elimizi kolumuzu sallaya sallaya girdik de ne oldu, söyler misiniz? Meselenin özünü gözardı edip macera aramak çıkmaz yoldur.

Türkiye’nin yılları 1980’lerde, özellikle 1990’larda Kuzey Irak’a girip çıkmakla geçti. Özel kuvvetler bu coğrafyada cirit attı durdu. İstediği zaman PKK’ya karşı operasyon yaptı, baskın düzenledi.

Bunun adı ‘sıcak takip’ti.

Saddam Hüseyin’in sesini çıkaracak hali yoktu, Washington’un rızası vardı.

1992’yi anımsıyorum.

Barzani’nin peşmergeleri aşağıdan, Türk Silahlı Kuvvetleri yukarıdan PKK’yı Kuzey Irak’ta kıskaca almış, gazete manşetlerine sandviç operasyonu diye geçmişti askeri harekât.

1995’i anımsıyorum.

Belki de en büyük askeri operasyondu. Hasan Kundakçı Paşa’nın Silopi’deki karargâhında kendi el yazısıyla bir kağıt parçasına yazıp bana verdiği, “Yardımcı olun!” pusulasıyla Habur’dan girip dolaşmıştım operasyon alanlarını. Darkarajan’da özel kuvvetlerin bastığı bazı PKK kamplarını görmüştüm.

Dağlarda durum buydu.

Şehirlerde faili meçhul cinayetler ile devlet, hukuk dışına kayarken Susurluk çukuru derinleşiyordu.

Çok geçmedi Öcalan da yakalandı, İmralı’ya hapsedildi.

O dönemin zafer çığlıklarını bir an hatırlayın. Peki ya sonuç?.. Kısır döngü kırıldı mı?..

PKK bitti mi? Hayır.

Kürt sorunu çözüldü mü? Hayır.

2000’lerin başında bir ara bu kez Mesut Barzani hedef gösterilmişti. Hatta, Barzani’nin Selahattin’deki kartal yuvasına benzeyen yönetim sarayına birkaç bomba atılması bile gündeme getirilmişti necip Türk basını tarafından…

Yetmedi, felaket kış koşullarında Kuzey Irak’a bir kez daha girdi Türk ordusu…

Ne oldu?

Hiç!

Uzatmak istemiyorum.

Başbakan Erdoğan’ın, “Kuzey Suriye’deki gelişmelere eyvallah demeyiz. PKK’nın sızmasına müsaade etmeyiz, müdahale ederiz” sözlerini okuyunca, Türkiye’nin PKK ve Kuzey Irak macerası bir film şeridi gibi gözümün önünden geçip gitti.

Kuzey Irak’a müdahaleler ne sonuç verdi ki, şimdi de Kuzey Suriye’ye askeri operasyona bel bağlanacak?

Cengiz Çandar dün Radikal’deki güzel yazısında, Suriye’nin kuzeyine girmenin sakıncalarını şöyle özetlemişti:

“Türkiye’nin PKK-PYD bahanesiyle Nusaybin’den, yani Mardin ili sınırlarından Hatay ili sınırlarına uzanan bir hatta Suriye topraklarına girmesinin çeşitli anlamları vardır:

1 Bu, milyonlarca kendi Kürt’üyle sorununu halledememiş ve kendi ülkesinde yasal bir parti olan BDP’ye kan kusturan bir iktidarın, Suriye Kürtleri’ne karşı silahlı işgal hareketine girmesi gibi sunulur ve öyle algılanır ki, Irak Kürtler’iyle tutturulmuş ilişkileri de korumak imkânsızlaşır ve iş, Türkiye ile tüm Kürtler arasında bir düşmanlığa taşınır ve dönüşür.

2Her ne gerekçe ile olursa olsun, Türkiye’nin Suriye topraklarına tek başına ve hiçbir uluslararası meşruiyet örtüsü altına girmeden asker sokması, Türkiye’nin tümünü Rusya-İran provokasyonuna açık hale getirir. Bölgesel denklem toptan ve adı konmadan, ilan edilmeden, kendiliğinden değişmiş olur.

Başbakan Erdoğan bir dönem ‘Kazan-Kazan’ formülünden çok hoşlanırdı. Suriye’deki son gelişmeler karşısında benimsediği formül ise, tipik bir ‘Zero-Sum Game’, yani ‘sıfır toplamlı oyun…’

Bundan bir kazanç çıkmaz. Bu, mayınlarla dolu çıkmaz yol, ülkeyi gereksiz sıkıntılara sürükleyeceği gibi, kendi siyasi kariyeri açısından da çok sakıncalı gözüküyor.

Suriye konusunda başlangıçta doğru bir rota benimseyen iktidar, son dönemde akıl almaz hataları üst üste işliyor.”

Cengiz Çandar böyle diyor, doğru diyor.

Sözü uzatmanın anlamı yok.

Meselenin özünü -yani Kürt sorununu-gözardı ederek, macera aramaya kalkışmak çıkmaz yoldur.

Ak Parti iktidarı, özellikle 1990’lara isabetli teşhis koymadan ve o yıllardan doğru dersler çıkarmadan önünü göremez çünkü…

Kürdistan’a ‘Kuzey Suriye’ derseniz…

Oral Çalışlar

Barzani de Talabani de Suriye Kürtleri de korku öğesi olmaktan çıkıp bir kardeşlik ve umut dili oluşturabileceğimiz müttefike dönüşebilir.

Dışişleri Bakanı Davutoğlu, Türkiye’nin geleneksel yaklaşımını ortaya koyan bir “tanımlama” ile Suriye Kürdistanı’nın adını şöyle koydu: “Kuzey Suriye”… “Kuzey Irak” kavramı da ülkemizde aynı anlayış doğrultusunda rağbet görüyor. Meclisi olan, üniversiteleri olan bu bölgenin dünyadaki yaygın ismi olan “Irak Kürdistanı” ise hâlâ görmezlikten geliniyor.

Ortadoğu’nun dönüşümündeki en dinamik ve etkin aktörlerden birisinin Kürtler olacağı kesinleşiyor. Bölgenin en kritik düğüm noktalarının birçoğunda onlar yaşıyorlar. Çoğu yerde hakları hukukları yok, hatta bazı yerlerde kimlikleri, kayıtları bile yok.

Moskova’nın ağırlığı

Rusya Genelkurmay Başkanlığı, Suriye’nin Tartus limanında bulunan Rus deniz üssüne, muhalif güçlerin herhangi bir saldırı yapması durumunda karşılık verecekleri uyarısında bulundu. Bu açıklama ile birlikte, Moskova’nın Suriye’nin geleceğindeki ağırlığı iyice netlik kazanmış durumda.

Bir elde Rusya (ve yanında İran), diğer tarafta ABD ve Avrupa; bölgenin geleceği üzerine yoğunlaşmayı sürdürüyorlar. Onlar kendi analizlerine göre yol haritaları üretmeye çalışırken, bölge halkları da kendi pozisyonlarını belirginleştiriyorlar.

Kadınların korkuları

Esad rejiminin yıkılması ihtimali bazı çevrelerde korkulara neden oluyor. Örneğin Kürt kadınlarının, bir yeniden şekillenme halinde, “İslamcılığın güçlenmesi”yle ortaya çıkabilecek kaos ortamında saldırıya uğramaktan korktukları ifade ediliyor. Kendilerini korumak amacıyla şimdiden silahlandıkları, Hıristiyan, Alevi ve Arap kadınlarıyla işbirliğine girmeye hazırlandıkları gelen haberler arasında.

Kürtlerin geleceği ne olacak? Aleviler ne yapacaklar? Hıristiyanları neler bekliyor? Bölgede nasıl bir yeni kültür, nasıl bir yaşam tarzı şekillenebilir? Bir öngörüde bulunmak çok zor.

Hatırlayalım: Irak’ın işgali sonrasında en büyük acıları kadınlar ve Hıristiyanlar yaşadılar. Radikal gruplar, kadınların sokağa çıkmasını yasakladılar, çıkanları öldürdüler. Irak’ta, yüzde 4 düzeyindeki Hıristiyan nüfus neredeyse yok oldu. Tabii Suriye bütün bu açılardan daha “renkli” ve kalabalık azınlık gruplara sahip. Kürtler yüzde 10, Aleviler yüzde 12, Hıristiyanlar yüzde 10 civarında…

BDP Eşbaşkanları Demirtaş ve Gültan Kışanak’ın çağrıları dikkate alınmalı. Suriye Kürtleri arasında ayrım yapmadan görüşülmeli: Türkiye, Kürtlerin dinamizmini; geçmiş yaraların onarılması ve ilişkilerin sağlıklı bir hale dönüştürülmesi için bir imkân olarak görebilmeli.

Şu açık: Yeni şekillenen Ortadoğu’nun çok renkli ve çok kültürlü tablosunun bir enerjiye dönüşüp dönüşememesi, Türkiye’nin bölgeyi okuma biçimiyle ve devletçiliğe bakış açısıyla yoğun şekilde bağlantılı. “Devletçi düşünce şekli” biraz olsun aşılabilirse, Türkiye Cumhuriyeti’ne egemen iradenin kendi Kürtleriyle barışması kolaylaşır. Türkiye’nin “geleneksel devletçi siyasetler”in zararlı olduğunun farkına varması, bütün bölgeyi etkileyebilir.

Bir sonraki adım ise, çevredeki Kürt topluluklarına bakışın değişmesi… Hükümete yakın düşünce merkezlerinin Barzani’ye yaklaşımı, eski bakış açısıyla vedalaşılamadığını gösteriyor. “Barzani ikili oynuyor” gibi değerlendirmeler ön planda.

Barzani, sizin “her istediğinizi yapacak” bir kişi değil ki… O da bu coğrafyanın aktörlerinden biri. Yıllardır onu PKK’nın üzerine sürmek için baskı yapıldı. Bunu kabul etmedi. Daha önce Türkiye’nin zorlamasıyla birkaç kez denediği çatışmaların Kürtlere verdiği zararların farkında olan Barzani, benzer şeyleri tekrarlamamaya kararlı.

Barzani de Talabani de Suriye Kürtleri de birer korku öğesi olmaktan çıkabilir, hatta bir kardeşlik ve umut dili oluşturabileceğimiz müttefiklere dönüşebilir…

Kürtlerin yaşadığı coğrafyayı “Kuzey Irak”, “Kuzey Suriye” gibi ifadelerle tanımlayarak, Türkiye Kürtleriyle barışmaktan korkarak bir adım bile ilerleyemeyeceğimiz açık…

Zerdüştilik veya sistemli hedefi belli din..


Zerdüştilik veya sistemli hedefi belli din..

Zerdüştilik denilince Gathalar’da şekillenen sistem kastedilir.. Bunu öncelikle kaydedelim..

Ben Zerdüştilik ve giderek Kürdistan’daki mitolojik eğilimleri 23 yıldan beridir araştırıyor ve neredeyse her adımda yeniden düşünüyorum. Daha önce öğrendiklerimi çoğu kez takviye ediyor, ama yine de fazla seyrek olmamacasına, yepyeni ve daha önce öğrendiklerimi gözden geçirmemi emreden bulguları beynime nakş etmek durumunda kalıyorum.

Erdoğan gibi ezbercilerin anlayamayacakları, pastoral ve yarı pastoral dönemden beri her döneme ışık tutan Zerdüşt öğretisi’nin, öğreti olarak hala diri olduğudur. Söz konusu güçlü öğreti Kürdistani karekterinden dolayı AKP Faşizmi’nin stratejistleri tarafından hedef alınıyor, küçümsenmeye çalışılıyor. Amaç Kürtler’i geçmişlerine düşman etmek, onları tarihlerinden, kültürlerinden kopararak, tabir caizse çırılçıplak orta yerde bırakmaktır. Bu gerici güruh,esmekte olan İslamist rüzgarı da arkalarına almış bir vaziyette yürüyor, hırlayıp gürlemekte pek acleci davranıyorlar.

Peki, Zerdüştizm gerçekten vaktini, kültür düzeyinde de olsa doldurmuş mudur? Biraz buna bakalım..

Zerdüştizm hakkında bilinmeyen, yanlış ifade edilen çok şey var.. Bunların önemlilerini şöyle sıralayabiliriz:

-Zerdüştizm, Ortadoğu’nun diğer dinlerinin aksine, eklektik değil, kendi içinde bütünlüklü bir öğretidir. Mesela Yahudilik, Hristiyanlık ve İslamiyet; üçü de bir Zagros uygarlığı olan Sumerler’in “Tufan”la ilgili yazılı metinlerindeki bazı “satırları” biraz değiştirerek Noaks ark, Nuh’un Gemisi gibi bir menkibeyi ayrı ayrı yaratmış, kendi metinlerine eklemişlerdir. Belki Sümer lerin “tufan metni” bir Sümerli peygambere inmiştirç Bilemeyiz. Fakat elimizdeki gerçeği de biz kulak ardı edemeyiz. (bu arada kaydedeyim; Sümer Dili’nde kullanılan 90 cıvarında kelime’nin bugünün Kürtçesinde neredeyse aynen kullanıldığını saptadım. Bana küfür eden dil bilimcilere ithaf olunur). Akl-ı evvel bazı “araştırmacı din adamları” bu menkibeye o kadar inanmışlardır ki, söz konusu gemiyi Ağrı’nın eteklerinde veya Cudi Dağı’nda arayıp durmaktadırlar. Bunun gibi pek alıntı da Grek Logos’undan veya Mısır Mitolojisi’nden de alınmıştır.

-Zerdüştizm’de İnsanlar ve hayvanlar merkezi bir alırlar. Özellikle zeka sahibi insanlar iyilik ve kötülükleri ile bu din tarafından mercak altına alınmışlardır. İnsan, Tanrıdan bağımsızdır. Yapacağı her şeye kendisi karar verir. Kötü güçle işbirliği yapmak ve iyinin takipçisi olmak onun takdirine kalmıştır. Zerdüştizm’de tanrıdan sadece arkadaşça istekte bulunulur. Her sıkıştıkça dualarla isteklerde bulunmak geçersizdir. Karşılaşılan güçlüklerden çıkış yolunu insanın kendisi bulmak zorundadır. İnsan Kötü ile mücadelede ciddi bir öznedir.

-Zerdüşt Dini ASLA BARIŞÇI DEĞİLDİR! Bu dinin ruhunda devrimci bir kavga hakimdir. “Kötü ile uzlaşmayın!”, “Kötü ile savaşın” diyen bir dindir bu. Zerdüşt’e göre kavga heryede vardır ve zorunludur. Gökteki yıldızlar kendi düzenleri için sürekli bir savaş halindedirler (Büyük Kosmos). Gerçekte de yanlış olarak “yerçekimi” denilen büzüştürücü dış baskıya karşı iç direniş odakları yok olmayı engeller. Toplum içinde de hakim sınıflara karşı üreticilerin kifayetsiz direnişi vardır. Ferdin kendisinde de içte bir mücadele vardır. Kişinin kötü yanı ile iyi yanı sürekli bir mücadele halindedir (Küçük Kosmos). Bir bütün halinde ele alındığında canlılar yaşamak için biribirleri öldürüp yerken, Av sahaları için kavgalar verilirken nasıl barışçılıktan bahsedilir.

Diğer dinlerde de şiddet vardır. Fakat onlardaki şiddetin karekteri değişiktir. Tewrat’ta şiddet ırkçı bir şiddettir. Bu kitapta en bariz şiddet anlatımını ve sebebini Tesniye “sure”sinde buluruz. Şöyle der: “Rab bütün milletleri önünüzden kovacak ve sizden büyük ve kuvvetli milletlerin mülkünü alacaksınız. Ayak tabanınızın bastığı yer sizin olacak.” En tipik ırkçılık budur..

İslam’da şiddet Allah’ı inkar edenlere karşı uygulanır. Onlar kılıçtan geçirilir Bakara’dan tutun tevbe suresine, oradan Nisa’ya, Maide’den Nur suresine kadar pek çok surede Müşriklere, “İffetsiz” farz edilen kadınlara şiddet uygulamak mecburidir.. Dolayısı ile İslam’da da barışçılık lafta kalır.

İncil’in yazılı metninde fiili şiddet yoktur. Hatta “sana bir tokat atana öbür yanağını dön” şeklinde ifadeler de yer alır. Ama Hristiyanlığın fiilinde büyük bir kadın düşmanlığı, engizisyon mahkemelerinin tekelindeki işkence ve zorla hristiyanlaştırma vardır. Kadınlara karşı “cadı avı” bunun tipik misallerindendir. Hristiyanların iç mezheb çekişmelerinde bile milyonlarca insanın öldürüldüğü bilinir (Özellikle Katolik-Ortodoks Savaşlarında). Oysa bu din zayıfların ve kölelerin dini olarak ortaya çıkmıştı.

-Zerdüşt Dini’nde dişe diş bir sınıfsal mücadele söz konusudur. Bu, birey tarafından alınan tavır hem mücadelenin kazanılması konusunda, hem de bireyin ölümden sonraki geleceği açısından belirleyicidir. Böylesine adil bir görevlendirme hangi dinde var, merak ediyorum. Kısacası Zerdüştizm’de hedef somuttur, eğer zafer kazanılacaksa somut bir savaşla kazanılacaktır.

Zerdüştizmde iki güç çarpışır. Birinci güç üreticilerden oluşur. Bunların görevi emeklerinin ürünü olan tarımsal ve hayvancılık alanındaki kazançlarını savunmaktır. Üreticilerin karşısında devlet makinasını elinde tutan Kavalar ve Karapanlardır. Kavalar küçük prenslerdir (Feodal Bey). Karapanlar ise bu prenslerle her alanda işbirliği yapan rahiplerdir (zamanımızın şeyhleri). Bunlar zor kullanarak sığırlara, şaraba, tahıllara el koyarlar. Hayvanları üreticilerin bakışları arasında tanrılara kurban eder ve şarapla (Homa ile) birlikte yer içerlerdi.

Bu büyük adaletsizlik, ilk gençlik yıllarından ittibaren Zerdüşt’ün yok etmek istediği bir adaletsizliktir. Bu konu açıldığında daha çok şeyler yazılması gerekir ve Gathalar’dan alıntılar yapılarak daha somut bir anlatıma kavuşturulabilir…

-Zerdüşt’ün kullandığı mantık diyalektik mantıktır. Bu mantık onun bütün çözümlemelerine hakimdir. Ufak bir misal vererek konuyu geçmek zorundayım (makalenin uzamaması için):

Şunu iyi kavrayarak okuyunuz; Yasna 30…

3. Evet bunlar iki temel güçtürler (ruhturlar), ki bunlar kendilerini ikiz (zıt ikizler imişler gibi) açığa vururlar; düşüncede, sözde ve eylemde; İyi ve Kötü (zıtların birliği). Akıllı olan, bu iki güç arasında bir defada doğruyu seçer, ahmak (ise onu) değil.

4. Ne zaman ki bu iki güç ezelde (başlangıçta) bir araya geldi, hayat ve hayat olmayanı yarattılar (zıtların mücadelesi). En nihayetinde (ölümden sonra) Kötü Hayat Yalan’ın takipçileri için olacaktır, fakat En İyi Düşünce (cennet) imanlılar içindir.

Bu kadar ışık saçan 3000 yıllık başka bir metin var mıdır şöyle bir düşünün..

2012-07-24

A Sirac Kekuyon

Not: AKP’nin seçeceği en seçkin bilim adamları ile isterlerse kitle önünde, isterlerse bu SİTE’de tartışmaya hazırım.. Ama nedere onlarda bu cesaret.. Sıkar biraz..

PYD: Özgür Suriye Ordusu bize sempati duyuyor


PYD: Özgür Suriye Ordusu bize sempati duyuyor

PYD Eşbaşkanı Salih Müslim, Türk medyasında Özgür Suriye Ordusu tarafından tehdit edildikleri yönünde yer alan iddiaları yalanlayarak, “Aksine bize sempati duyuyorlar” dedi. PYD Eşbaşkanı PKK ile de herhangi bir organik bağlarının olmadığını ifade ederken, Kürt partiler arasında karar altına alınan Kürt Yüksek Heyeti’nin de kurulduğunu açıkladı.

Tarihi gelişmelerin yaşandığı Batı Kürdistan’da Kürtler, bir yandan kendi bölgelerini korumak için örgütlenmelerini güçlendirirken, diğer yandan Suriye’deki diğer halklarla barışçıl bir yaşamın koşulları için çağrılarını yineliyorlar. 19-22 Temmuz arasında Kobani, Afrin, Dêrka Hamko ve Amude kentlerinin yönetimi Kürtlerin eline geçerken, gözler Batı Kürdistan’ın en büyük kenti Qamişlo’ya çevrilmiş durumda.

Kürtler Suriye nüfusunun yüzde 15’ini oluşturuyor. PYD kaynaklarına göre yarım milyonu başkent Şam’da, 600 bin kadarı da ülkenin en büyük ikinci kenti Halep’te olmak üzere 3,5 milyon civarında Kürt nüfusu sözkonusu.

QAMİŞO HASSAS BÖLGE

Son günlerde yaşanan gelişmelere ilişkin ANF’ye konuşan PYD Eşbaşkanı Salih Müslim, Qamişlo kentinde durumun sakin olduğunu ancak halkta bir gerginlik olduğunu belirtti. “Qamişlo hassas bir bölge” diyen Müslim, Suriye güvenlik güçlerinin kenti terk etmeleri yönünde verilmiş herhangi bir ültimatom olmadığını sözlerine ekledi.

YÜKSEK KÜRT HEYETİ KURULDU

Aynı zamanda Suriye’de iç muhalefeti temsil eden Demokratik Değişim İçin Koordinasyon Komitesi’nin başkan yardımcısı olan Salih Müslim, Hewler’de Kürt organizasyonlar arasında yapılan birlik anlaşmasında öngörülen Kürt Yüksek Heyeti’nin de kuruluğunu açıkladı. Müslim, 10 kişiden oluşan Yüksek Heyet’in ilk toplantılarını da bugün yapacağını söyledi.

PYD’nin de içinde olduğu bölgenin en kitlesel ve etkili gücü Halk Meclisi ile diğer bir çatı örgütü olan Kürt Ulusal Meclisi, 9-10 Temmuz tarihlerinde Hewler’de yapılan görüşmelerin ardından güçlerini ortaklaştırma kararı almışlardı. Federal Kürdistan Bölgesi Başkanı Mesut Barzani huzurunda imzalanan yedi maddelik Kürt Yüksek Heyeti ve alt komitelerinin kurulmasını öngörüyordu. Yüksek Heyet’in Kürtleri hem içerde hem de uluslar arası düzeyde temsil yetkisi bulunuyor.

GÜNEY’DEN ASKER TAKVİYESİNE YÜKSEK HEYET KARAR VERECEK

PYD Eşbaşkanı, Barzani’nin çoğu Suriye ordusundan firar eden Kürt askerlerden oluşan Batı Kürdistanlı gençleri bir kampta eğittikleri ve olası bir güvenlik boşluğu durumunda gönderecekleri yönündeki açıklamasını da değerlendirdi. Bu gençlerin Federal Kürdistan Bölgesi’nde eğitildiğini doğrulayan Salih Müslim, sözkonusu askerlerin oynayacağı olası rolün “Kürt Yüksek Heyeti’nin alacağı karara bağlı olduğunu” vurguladı. Müslim, “İhtiyaç duyulursa Yüksek Heyet gelişlerini onaylayabilir” diye ekledi.

PKK İLE ORGANİK BAĞIMIZ YOK

PKK’nin Batı Kürdistan’da olduğu yönündeki iddiaları da yalanlayan PYD Eşbaşkanı, “Kesinlikle yok. PKK ile herhangi organik ilişkimiz yok” açıklamasında bulundu.

ÖZGÜR SURİYE ORDUSU SEMPATİ DUYUYOR

Eşbaşkan, Türk medyasında Özgür Suriye Ordusu’nun Batı Kürdistan’daki gelişmeler konusunda tehditte bulunduğu yönünde ortaya atılan iddiaları da yalanladı. Suriye muhalefeti ile ilişkilerini değerlendirirken, “Tam tersine aramızda bir dostluk var” diyen Salih Müslim, Batı destekli silahlı grup olan Özgür Suriye Ordusu’nun ise Batı Kürdistan halkının mücadelesine sempati duyduğunu belirtti. Salih Müslim, “Bize sempati duyuyorlar. Herhangi bir tehdit yok. Olmadı ve olmasını da beklemiyoruz. Anlayışla karşılıyorlar. Kürtleri devrimin bir parçası olarak görüyorlar” dedi.

PYD Eşbaşkanı, Özgür Suriye Ordusu ile komiteler düzeyinde temasların da olduğunu söylerken, kamuoyuna seslenerek, bu tür manipülatif haberlere “inanmayın” dedi. PYD, Kürt halkına da “Bize güvenleri olsun” mesajını verdi.

TÜRKİYE’DEN ASKERİ MÜDAHALE BEKLEMİYORUZ

Bölgede halkın kent yönetimlerinin ele geçirmesinin kendi güvenliklerini sağlamak için olduğunu ve herhangi bir halka karşı alınmış tedbirler olmadığını kaydeden Müslim, “Burada olanlar halkımızı korumak için yapılan hareketlerdir. Kimseye karşı değildir” dedi.

Müslim, dört yıldır demokratik özerklik projesi için çalıştıklarını vurgulayarak, bir çok Arap kesimin de Suriye için bu modele sıcak baktığını kaydetti.

“Türk halkı ile bir düşmanlığımız yok” diyen Müslim, “Biz kimseye karşı bir adım atmadık” diye eklerken, Türk devletinin Batı Kürdistan’a yönelik bir askeri müdahalesini de beklemediklerini ifade etti. Müslim, bunun daha çok uluslar arası konjonktüre bağlı olduğunu söyledi.

ESAD’IN GELECEĞİ ARTIK SURİYELİLERİN ELİNDE DEĞİL

Başar El Esad’ın geleceğinin artık Suriyelilerin elinden çıktığına da dikkat çeken Müslim, “Uluslar arası konjonktüre bağlı. Aralarında uzlaşma olursa gider, buna dış güçler karar veriyor” dedi.

Müslim, Suriye’de çatışmaların yoğun olduğunu, medyaya çok yansımasa da Halep’teki çatışmalarda yüzlerce kişinin öldüğünü belirtti.

PYD: Özgür Suriye Ordusu bize sempati duyuyor


PYD: Özgür Suriye Ordusu bize sempati duyuyor 

 

PYD Eşbaşkanı Salih Müslim, Türk medyasında Özgür Suriye Ordusu tarafından tehdit edildikleri yönünde yer alan iddiaları yalanlayarak, “Aksine bize sempati duyuyorlar” dedi. PYD Eşbaşkanı PKK ile de herhangi bir organik bağlarının olmadığını ifade ederken, Kürt partiler arasında karar altına alınan Kürt Yüksek Heyeti’nin de kurulduğunu açıkladı.
Tarihi gelişmelerin yaşandığı Batı Kürdistan’da Kürtler, bir yandan kendi bölgelerini korumak için örgütlenmelerini güçlendirirken, diğer yandan Suriye’deki diğer halklarla barışçıl bir yaşamın koşulları için çağrılarını yineliyorlar.  19-22 Temmuz arasında Kobani, Afrin, Dêrka Hamko ve Amude kentlerinin yönetimi Kürtlerin eline geçerken, gözler Batı Kürdistan’ın en büyük kenti Qamişlo’ya çevrilmiş durumda.
Kürtler Suriye nüfusunun yüzde 15’ini oluşturuyor. PYD kaynaklarına göre yarım milyonu başkent Şam’da, 600 bin kadarı da ülkenin en büyük ikinci kenti Halep’te olmak üzere 3,5 milyon civarında Kürt nüfusu sözkonusu.
QAMİŞO HASSAS BÖLGE
Son günlerde yaşanan gelişmelere ilişkin ANF’ye konuşan PYD Eşbaşkanı Salih Müslim, Qamişlo kentinde durumun sakin olduğunu ancak halkta bir gerginlik olduğunu belirtti. “Qamişlo hassas bir bölge” diyen Müslim, Suriye güvenlik güçlerinin kenti terk etmeleri yönünde verilmiş herhangi bir ültimatom olmadığını sözlerine ekledi.
YÜKSEK KÜRT HEYETİ KURULDU
Aynı zamanda Suriye’de iç muhalefeti temsil eden Demokratik Değişim İçin Koordinasyon Komitesi’nin başkan yardımcısı olan Salih Müslim, Hewler’de Kürt organizasyonlar arasında yapılan birlik anlaşmasında öngörülen Kürt Yüksek Heyeti’nin de kuruluğunu açıkladı. Müslim, 10 kişiden oluşan Yüksek Heyet’in ilk toplantılarını da bugün yapacağını söyledi.
PYD’nin de içinde olduğu bölgenin en kitlesel ve etkili gücü Halk Meclisi ile diğer bir çatı örgütü olan Kürt Ulusal Meclisi, 9-10 Temmuz tarihlerinde Hewler’de yapılan görüşmelerin ardından güçlerini ortaklaştırma kararı almışlardı. Federal Kürdistan Bölgesi Başkanı Mesut Barzani huzurunda imzalanan yedi maddelik Kürt Yüksek Heyeti ve alt komitelerinin kurulmasını öngörüyordu. Yüksek Heyet’in Kürtleri hem içerde hem de uluslar arası düzeyde temsil yetkisi bulunuyor.
GÜNEY’DEN ASKER TAKVİYESİNE YÜKSEK HEYET KARAR VERECEK
PYD Eşbaşkanı, Barzani’nin çoğu Suriye ordusundan firar eden Kürt askerlerden oluşan Batı Kürdistanlı gençleri bir kampta eğittikleri ve olası bir güvenlik boşluğu durumunda gönderecekleri yönündeki açıklamasını da değerlendirdi. Bu gençlerin Federal Kürdistan Bölgesi’nde eğitildiğini doğrulayan Salih Müslim, sözkonusu askerlerin oynayacağı olası rolün “Kürt Yüksek Heyeti’nin alacağı karara bağlı olduğunu” vurguladı. Müslim, “İhtiyaç duyulursa Yüksek Heyet gelişlerini onaylayabilir” diye ekledi.
PKK İLE ORGANİK BAĞIMIZ YOK
PKK’nin Batı Kürdistan’da olduğu yönündeki iddiaları da yalanlayan PYD Eşbaşkanı,  “Kesinlikle yok. PKK ile herhangi organik ilişkimiz yok” açıklamasında bulundu.
ÖZGÜR SURİYE ORDUSU SEMPATİ DUYUYOR
Eşbaşkan, Türk medyasında Özgür Suriye Ordusu’nun Batı Kürdistan’daki gelişmeler konusunda tehditte bulunduğu yönünde ortaya atılan iddiaları da yalanladı. Suriye muhalefeti ile ilişkilerini değerlendirirken, “Tam tersine aramızda bir dostluk var” diyen Salih Müslim,  Batı destekli silahlı grup olan Özgür Suriye Ordusu’nun ise Batı Kürdistan halkının mücadelesine sempati duyduğunu belirtti. Salih Müslim, “Bize sempati duyuyorlar. Herhangi bir tehdit yok. Olmadı ve olmasını da beklemiyoruz. Anlayışla karşılıyorlar. Kürtleri devrimin bir parçası olarak görüyorlar” dedi.
PYD Eşbaşkanı, Özgür Suriye Ordusu ile komiteler düzeyinde temasların da olduğunu söylerken, kamuoyuna seslenerek, bu tür manipülatif haberlere “inanmayın” dedi. PYD, Kürt halkına da “Bize güvenleri olsun” mesajını verdi. 
TÜRKİYE’DEN ASKERİ MÜDAHALE BEKLEMİYORUZ
Bölgede halkın kent yönetimlerinin ele geçirmesinin kendi güvenliklerini sağlamak için olduğunu ve herhangi bir halka karşı alınmış tedbirler olmadığını kaydeden Müslim, “Burada olanlar halkımızı korumak için yapılan hareketlerdir. Kimseye karşı değildir” dedi.
Müslim, dört yıldır demokratik özerklik projesi için çalıştıklarını vurgulayarak, bir çok Arap kesimin de Suriye için bu modele sıcak baktığını kaydetti. 
“Türk halkı ile bir düşmanlığımız yok” diyen Müslim, “Biz kimseye karşı bir adım atmadık” diye eklerken, Türk devletinin Batı Kürdistan’a yönelik bir askeri müdahalesini de beklemediklerini ifade etti. Müslim, bunun daha çok uluslar arası konjonktüre bağlı olduğunu söyledi.
ESAD’IN GELECEĞİ ARTIK SURİYELİLERİN ELİNDE DEĞİL
Başar El Esad’ın geleceğinin artık Suriyelilerin elinden çıktığına da dikkat çeken Müslim, “Uluslar arası konjonktüre bağlı. Aralarında uzlaşma olursa gider, buna dış güçler karar veriyor” dedi.
Müslim, Suriye’de çatışmaların yoğun olduğunu, medyaya çok yansımasa da Halep’teki çatışmalarda yüzlerce kişinin öldüğünü belirtti.

PYD: Özgür Suriye Ordusu bize sempati duyuyor


PYD: Özgür Suriye Ordusu bize sempati duyuyor 

 

PYD Eşbaşkanı Salih Müslim, Türk medyasında Özgür Suriye Ordusu tarafından tehdit edildikleri yönünde yer alan iddiaları yalanlayarak, “Aksine bize sempati duyuyorlar” dedi. PYD Eşbaşkanı PKK ile de herhangi bir organik bağlarının olmadığını ifade ederken, Kürt partiler arasında karar altına alınan Kürt Yüksek Heyeti’nin de kurulduğunu açıkladı.
Tarihi gelişmelerin yaşandığı Batı Kürdistan’da Kürtler, bir yandan kendi bölgelerini korumak için örgütlenmelerini güçlendirirken, diğer yandan Suriye’deki diğer halklarla barışçıl bir yaşamın koşulları için çağrılarını yineliyorlar.  19-22 Temmuz arasında Kobani, Afrin, Dêrka Hamko ve Amude kentlerinin yönetimi Kürtlerin eline geçerken, gözler Batı Kürdistan’ın en büyük kenti Qamişlo’ya çevrilmiş durumda.
Kürtler Suriye nüfusunun yüzde 15’ini oluşturuyor. PYD kaynaklarına göre yarım milyonu başkent Şam’da, 600 bin kadarı da ülkenin en büyük ikinci kenti Halep’te olmak üzere 3,5 milyon civarında Kürt nüfusu sözkonusu.
QAMİŞO HASSAS BÖLGE
Son günlerde yaşanan gelişmelere ilişkin ANF’ye konuşan PYD Eşbaşkanı Salih Müslim, Qamişlo kentinde durumun sakin olduğunu ancak halkta bir gerginlik olduğunu belirtti. “Qamişlo hassas bir bölge” diyen Müslim, Suriye güvenlik güçlerinin kenti terk etmeleri yönünde verilmiş herhangi bir ültimatom olmadığını sözlerine ekledi.
YÜKSEK KÜRT HEYETİ KURULDU
Aynı zamanda Suriye’de iç muhalefeti temsil eden Demokratik Değişim İçin Koordinasyon Komitesi’nin başkan yardımcısı olan Salih Müslim, Hewler’de Kürt organizasyonlar arasında yapılan birlik anlaşmasında öngörülen Kürt Yüksek Heyeti’nin de kuruluğunu açıkladı. Müslim, 10 kişiden oluşan Yüksek Heyet’in ilk toplantılarını da bugün yapacağını söyledi.
PYD’nin de içinde olduğu bölgenin en kitlesel ve etkili gücü Halk Meclisi ile diğer bir çatı örgütü olan Kürt Ulusal Meclisi, 9-10 Temmuz tarihlerinde Hewler’de yapılan görüşmelerin ardından güçlerini ortaklaştırma kararı almışlardı. Federal Kürdistan Bölgesi Başkanı Mesut Barzani huzurunda imzalanan yedi maddelik Kürt Yüksek Heyeti ve alt komitelerinin kurulmasını öngörüyordu. Yüksek Heyet’in Kürtleri hem içerde hem de uluslar arası düzeyde temsil yetkisi bulunuyor.
GÜNEY’DEN ASKER TAKVİYESİNE YÜKSEK HEYET KARAR VERECEK
PYD Eşbaşkanı, Barzani’nin çoğu Suriye ordusundan firar eden Kürt askerlerden oluşan Batı Kürdistanlı gençleri bir kampta eğittikleri ve olası bir güvenlik boşluğu durumunda gönderecekleri yönündeki açıklamasını da değerlendirdi. Bu gençlerin Federal Kürdistan Bölgesi’nde eğitildiğini doğrulayan Salih Müslim, sözkonusu askerlerin oynayacağı olası rolün “Kürt Yüksek Heyeti’nin alacağı karara bağlı olduğunu” vurguladı. Müslim, “İhtiyaç duyulursa Yüksek Heyet gelişlerini onaylayabilir” diye ekledi.
PKK İLE ORGANİK BAĞIMIZ YOK
PKK’nin Batı Kürdistan’da olduğu yönündeki iddiaları da yalanlayan PYD Eşbaşkanı,  “Kesinlikle yok. PKK ile herhangi organik ilişkimiz yok” açıklamasında bulundu.
ÖZGÜR SURİYE ORDUSU SEMPATİ DUYUYOR
Eşbaşkan, Türk medyasında Özgür Suriye Ordusu’nun Batı Kürdistan’daki gelişmeler konusunda tehditte bulunduğu yönünde ortaya atılan iddiaları da yalanladı. Suriye muhalefeti ile ilişkilerini değerlendirirken, “Tam tersine aramızda bir dostluk var” diyen Salih Müslim,  Batı destekli silahlı grup olan Özgür Suriye Ordusu’nun ise Batı Kürdistan halkının mücadelesine sempati duyduğunu belirtti. Salih Müslim, “Bize sempati duyuyorlar. Herhangi bir tehdit yok. Olmadı ve olmasını da beklemiyoruz. Anlayışla karşılıyorlar. Kürtleri devrimin bir parçası olarak görüyorlar” dedi.
PYD Eşbaşkanı, Özgür Suriye Ordusu ile komiteler düzeyinde temasların da olduğunu söylerken, kamuoyuna seslenerek, bu tür manipülatif haberlere “inanmayın” dedi. PYD, Kürt halkına da “Bize güvenleri olsun” mesajını verdi. 
TÜRKİYE’DEN ASKERİ MÜDAHALE BEKLEMİYORUZ
Bölgede halkın kent yönetimlerinin ele geçirmesinin kendi güvenliklerini sağlamak için olduğunu ve herhangi bir halka karşı alınmış tedbirler olmadığını kaydeden Müslim, “Burada olanlar halkımızı korumak için yapılan hareketlerdir. Kimseye karşı değildir” dedi.
Müslim, dört yıldır demokratik özerklik projesi için çalıştıklarını vurgulayarak, bir çok Arap kesimin de Suriye için bu modele sıcak baktığını kaydetti. 
“Türk halkı ile bir düşmanlığımız yok” diyen Müslim, “Biz kimseye karşı bir adım atmadık” diye eklerken, Türk devletinin Batı Kürdistan’a yönelik bir askeri müdahalesini de beklemediklerini ifade etti. Müslim, bunun daha çok uluslar arası konjonktüre bağlı olduğunu söyledi.
ESAD’IN GELECEĞİ ARTIK SURİYELİLERİN ELİNDE DEĞİL
Başar El Esad’ın geleceğinin artık Suriyelilerin elinden çıktığına da dikkat çeken Müslim, “Uluslar arası konjonktüre bağlı. Aralarında uzlaşma olursa gider, buna dış güçler karar veriyor” dedi.
Müslim, Suriye’de çatışmaların yoğun olduğunu, medyaya çok yansımasa da Halep’teki çatışmalarda yüzlerce kişinin öldüğünü belirtti.