Hasan Bildirici tarafından yazıldı.
Cumartesi, 25 Aralık 2010 22:42
Yazarlar – Hasret Birsel
Uzun zaman oldu sana yazmayalı.
Hava çok soğudu buralarda, eksi dört derece, eldiven takmadan dışarı çıkmıyor çocuklar. Parmak uçları donmasın diye o süslü eldivenlerden takıyorlar. Delal ise deri eldiven istiyor. Biraz pahalı; gönlü olsun diye alacağım, ama aklıma sen düşüyorsun.
Ellerin üşüyor mu?
Sırtına yüklediğin evinle yürüdüğün yollarda düşüp kalkıyor musun? Sahi alışabildin mi yeni yaşamına?
Eldiven alacağım biraz pahalı, bir çiftte ayakkabı.
Sanki bana inat olsun diye her gün gidip geldiğim yolun üstüne üzerine kocaman harflerle Lacoste yazan bir tabela asmışlar. Yeşil timsah ağzını açıp beni yutuverecek sanıyorum.
Aklıma sen düşüyorsun.
Mağazanın vitrinine bakmamak için bakışlarımı yere dikip, yitirdiğini bulmak umudu ile aranan gözlerime güvenerek yürüyorum.
Anlamıyorlar çocuklar neden böyle yaptığımı… Hoş ben de anlatmak istemiyorum ya.
Aramızda sessizce bir anlaşma imzalamış gibiyiz. Senden hiç söz etmiyoruz.
Delal, sık sık seni görüyor rüyalarında. Yüzünden anlıyorum. Bilirsin kara gözlü çocuğu yitirdiğimiz gün bile ağlamamış, öylece eve doluşan kalabalığa bakıp kalmıştı. Hatırlıyorum; sen de hiç ağlamamıştın.
Hep aynı rüya, bir ritüel gibi tekrarlanıp duruyor; gözlerinden anlıyorum. “Rüya mı gördün?” diye, soruyorum. Buğulanıyor gözleri, “evet” anlamında başını sallıyor. Keşke ben de görebilsem diye öykünüyorum. Üzülürüm diye anlatmıyor artık rüyalarını. Bazen albümlere bakarken yakalıyorum onu. Ben yanına gidince acemi bir telaşla başka sayfaya geçiyor; ya da albümü kapatıveriyor.
Hava çok soğuk buralarda, eksi dört derece, Delal eldiven istiyor, bir çiftte ayakkabı.
İçimde kocaman bir alev tutuşuyor. “Hadi oradan sen nasıl devrimcisin… Devrimciler marka giyer mi?” dediğim günleri anımsıyorum. Böyle öğrendim ben… Kuşak farkı ne edersin.
Döneceksin biliyorum!
Habersizce gittiğin gibi yine habersizce çıkıp geleceksin. Büyük olasılıkla ben evde olmayacağım. Telefon edecekler. Delice çığlıklar atacağım, hele verin şu kızı diyeceğim. Evin devrimcisi hoş geldin …
En çok düş avcılarına öfke duyarım biliyorsun.
Düşlerimi çalanlara içimde öfke büyütürken, düş kurmaktan geri kalmıyorum işte. Hem senli düşler kurmanın kime ne zararı olabilir ki.
Sen ağlamazsın biliyorum, ama hayat bu değişiyor insan, özlem dağları yüreğinde büyüdükçe değişiyor. Suya, ağaca, çiçeğe, çocuğa, insana başka bir gözle bakıyor. Büyük olasılıkla telefonun diğer ucunda ağlayacağım. Senin de sesin titreyecek, kim bilir belki de ağlarsın. Dedim ya değişiyor insan…
Döneceksin bir gün biliyorum.
Saçlarındaki Serhat rüzgarını koklayacak, Amed olan gözbebeklerinde kendime bakacağım.
Kime benzedin sen bilmem ki… Böyle deli… Böyle asi…
Hava çok soğuk buralarda; eksi dört derece… Delal eldiven istiyor, bir çiftte ayakkabı.
Alacağım almasına, ama sen çok üşüyorsun oralarda. İçim buz tutuyor, yüreğimde ısıtıyorum her gece seni.
Arada bir içimdeki fay hatları kırılıp enkaz altında kalınca, sana cümlelerle dokunmak için, bilgisayarın başına oturuyorum. Hani olur ya okur da bir ses verirsin.
En azından bir haber yollarsın. Belki iki cümle karalar, bir tutam saçını da yollarsın. Geleneği bozarım ben de. Hep sevgililer bir tutam saç taşımaz ya koynunda. Saçını kutsal bir emanet gibi koynumda taşırım. Belki uğur niyetine boynuma asarım. Ne bileyim işte…
Hala her gece “Delori lori berxemin lori, delori lori bavete kuştin dayik bı dori” kılamını dinler, seni hissedebilmek için gözlerimi sımsıkı yumarım.
Uzay çağında yitirmişlik… En çok bu acıtıyor canımı…
Yok, ben hala bıraktığın yerdeyim, kimi zaman isyan ve öfke kusan cümleler kuruyorum. Bazen sadece imgelere tapınıyor, geçmişte senli zamanlarda donup kalmak istiyorum.
Yazdıklarımı anlamadıklarını söylüyor kimileri. Hani bilirsin “Ne Mutlu Türküm” diyene, sözünü kafamıza vura vura ezberleten devşirme öğretmenlerin yazı konusunda da kafamıza vurduğu, özürlü bir anlayış vardı: Komik kompozisyon dersleri… Giriş, gelişme sonuç teorileri…
Biliyorum sen anlıyorsun beni… Gerisi önemli değil…
Yani anlayacağın bıraktığın gibiyim…
Ya sen gittiğin gibi misin?
Hasretbirsel@hotmail.frBu e-Posta adresi istek dışı postalardan korunmaktadır, görüntülüyebilmek için JavaScript etkinleştirilmelidir