Hayatın İçinden Yüreğimize Akan Doyumsuz Bir Taddır Türkülerimiz:


Hayatın İçinden Yüreğimize Akan Doyumsuz Bir Taddır Türkülerimiz:

Derin ve köklü bir tarihe sahip,folklorik zenginliklerle birlikte günümüze kadar gelmiş türkülerimizi dinlediğimizde gah ağlayıp üzüldüğümüz,gah neşelenip halaylar tuttuğumuz,gah tarihi bir takım olayları yeniden yaşadığımız, bazen dostluk bazende intikam hırsına büründüğümüz, bazen derya olup taştığımız bazende kara toprağı eştiğimiz duygular yaşadığımız,sevgiliye varmanın umudunu dokuduğumuz,varamadığımızda da feryada dönüştürdüğümüz, doğamızla bütünleştiğimiz, doğduğumuz mekanları uzaktan uzağa bu türkülerle dillendirdiğimiz, kendimize yakın kıldığımız ve yüreğimizdeki hasreti giderdiğimiz türküler türküler türküler…… hayatımızın içinden çıkıp gelen ve yüreğimize akan türküler………..

Dersim ve genel olarak Mezopotomya’da türkülerin varlığı tamamen tarihsel olguların tanıtımı veya tanımlamasıyla gerek Sosyolojik gerekse Edebiyat açısından olmazsa olmaz birer tarihi kesit ve kanıttırlar. Bu türkülerle birlikte yazılamayan tarihimizden izler,yasaklanan inançlarımızdan ibareler, kaybolup gitmeye ramak kalmış dillerimizden nefesler alıp yaşamaktayız, kelimeler öğrenip beslenmekteyiz, tarihsel haksızlıklara çokça maruz bırakılmış bir toplum olarak yaşamımızı ve bizleri en iyi tanımlayan geçmişten bugüne kadar söylenen türküler ve yöremize has anlatılan masallardır.

Yazılı tarihleri ve Edebi eserleri olmayan bizim gibi toplumların kendi milli değerlerini yaşatabilmeleri ancak sözlü edebiyat ve bu edebiyatın geleneğiyle mümkün olmuştur.Kendi benliklerini bulamamış topluluklar,Aşiret veya başka kavimler insanlığın oluşumundan bugüne kadar sürekli başka topluluklara saldırmış,baskılar uygulamış kendilerinden olmayan kültürleri kendilerinmiş gibi göstermiş veya sahiplenmişlerdir.Dersim’li ve Kürt bir sanatçı olan Rahmi Saltuk’a yıllar önce türküler hakkında bir soru sorulurken “kürtçe türkülerin başka dilde söylenmesine ve anlamını yitirilmesine karşıyım bu nedenle bilmediğim bir dilden türküleri değiştirerek söylemem” diyordu ve çokta haklı bir söylemdi çünkü o zamanlarda kürtçe türküleri türkçeleştirip yozlaştırıyorlardı halada bu tarz müzik yapanlara rastlamaktayız,her halkın kendisine göre yaşadıkları olaylar ve bu olaylardan yaratılan kültürel öğeler vardır, bu öğeler başka dillere çevrildiğinde görsel ve içsel özelliklerini yitirirler, buda iyi bir davranış olmasa gerek.

Anadolu ezgilerini özellikle kürt ezgilerini ve türkülerini doğumumdan bu yana , özellikle müziği algılamaya başladıktan sonra, genellikle türkçeleştirilmiş olarak dinledim. Türk musikisi diye algıladım ve kendimde türkçe müzikler arabeskler dinledim, devrimci marşlar ve özgün diye tabir edilen müziği hep türkçe dinledim ve halada dinlemeye devam ediyorum,bundan herhangi bir rahatsızlık duyduğum anlaşılmasın müziği her dilde dinlemek bana ayrıca bir haz vermektedir müzik gerçektende özgünlüğünü korumalı ve türkünün çıktığı koşulla değiştirilmeden okunmalı, türkçeye çevrilen kürtçe parçalar tam bir başkalaşıma uğramakta ve kültürümüz asimile edilerek bozulmaktadır rahatsızlığım bundandır. Bu nedenlerde dahil olmak üzere belli bir dönem sonra bendede uyanan ulusal bilinç tekrar kendi özüme ve anadilime dönmemi sağladı bu dönüş benim kendi kültürümle yüzleşmeme ve bugüne kadar doğru bildiğim bir çok bilginin aslında yanlış olduğunu bana ve bizim gibilere yanlış öğretildiğini farkettim. Bu farketmişlik beni biraz daha öze doğru dar anlamda çekirdek topluma doğru araştırmaya itti,belkide küresseleşmenin üzerimizde yarattığı bu “mikromilliyetçilik” dalgası ve kürt özgürlük hareketinin ulusal anlamda yarattığı değerler benimde bugüne kadar doğru bildiklerimi sorgulama ve yeniden değerlendirmeme gerekçe oldu. Küreselleşmenin kaybolmakla yüzyüze kalmış değerlerin tekrardan yaşatılmasına bir vesile olması bu kültürlerinde dünyamızdaki diğer kültürlerle öznelliğini yitirmeden kaynaştırılması gerektiğinide vurgulamamda yarar vardır yani çağdaş sentezlerle yoğrulan bir kültürü diğer milletlerde daha rahat tanıyabilir ve anlayabilirler.

Asırlardır süregelen bir gelenek ve hayatın hiçbir evresinde terkedilmemiş bir inanç hiç kuşku yok ki bizde de köklü kültürel dokuların oluşmasına neden olmuştur. Bağımsız yaşayan bir toplum olmamamıza rahmen doğal yöntemlerle toplumsal rituellerimizi bugüne kadar taşımış kısmen tahribata ve yokoluşa tabii tutulmuş olsada büyük bölümünü yaşatmayı başarabilmişiz. Kimliğimizi çeşitli baskılardan ötürü ,kendi yaşamımızı sürdürme, düşüncesiyle inkar etmiş olsakta ana dilimizi günlük yaşamımızda kullanmayı ihmal etmemiş konuşmaya devam etmişiz, İnançlarımız yasaklanmasına rahmen kendi yöntemlerimizle devam ettirmiş bugüne kadar sürdürmüşüz sunni islam dayatmalarına karşı sürekli dikkatlı olmuş bazı noktalarda özellikle cenaze kaldırma sırasında okunan arapça dualar dışında özgünlüğümüzü korumasını başarmışız.Bu anlamda da türkülerimiz çok önemli bir duruşu bize anlatmaktadır.

Çume diyare bederan/ ketim nav cema rençberan/ weki kare me karkeran/ne keni me ne ro dime

Kendi iktidarlarını veya devletlerini kurmuş topluluklardan farklı olarak büyük oranda sözlü edebiyatla kendi kültürlerini günümüze kadar taşımış bizim gibi topluluklarda türkülerin varlığı elbetteki daha ayrıcalıklı ve kutsal denilecek kadar önemli bir yere sahiptir. Bizler kendi sorunlarımızı sürekli (sosyal, siyasal) türkülerde bir şekilde dile getirmiş meramımızı anlatmışız, türkülerimiz sevdamızında isyanımızında sesi olmuştur.Türkülerimizle güzel bir dünyanın sıcacık düşlerine kapılmış yol almışız, çocuklarımızı ninnilerle uyutmuş o ninnilerdeki güzel nağmeyi onlarla tanıştırmış, insan özüyle harmanlamış, herkesin eşit yaşayacağı kardeşçe yaşayacağı bir bilince eriştirmiş ve hayatımızın bir parçası haline getirmişiz. İşin özü türkülerimiz yaşamımızın içinde çıka gelen büyük bir güç kaynağıdır bizler için, her yürekte mutlaka yer edinir ve karşılık bulur, kimisi aşktan kimisi kavgadan kimisi hastalıktan kimileride hasretten ve yoksulluktan türkülere asılırlar bu anlamda türkülerde vefa vardır acı ve sevinç vardır, türkülerimizin kutsallığıda toplumumuzun yüreğinden çıkıp gelmesinden kaynaklıdır.

Bölgemizde hayatımıza dair yazılı herhangi bir romana yakın geçmişe kadar rastlamış değiliz oysa türkülerimizde bu yazılamayan romanları görebilmekteyiz, türküler bizlere bırakılmış milyarlarca liradan daha değerli miraslardır. Mahmut Baran’ı dinlediğimiz zaman hayatımızdan bir çok kesiti bir anda yaşamış gibi oluyoruz, Ehmede Xani veya Cegerxun’u dinlediğimiz zaman kürt tarihi hakkında bir çok bilgiye sahip olmaktayız, türkülerimizin yüreğimizde ve belleklerimizde yer edinmesindeki en büyük etkenlerin içerisinde en önemlileri bunlar olsa gerek,tarihsel ve kültürel zenginlikleri beraberinde taşımış olmaları…

Kürt müziğinin usta yorumcularından Şıvan Perwer’de Xezal’ı dinlediğimizde derin bir hasretlik yüreğimizde beliriverir,zozana gideriz, süphan’a çıkarız,Xezal’ın aşkıyla sarıp sarmalarız yüreğimizi, “Kine em” parçasını dinlediğimizde tarihimizi ve kimliğimizi daha iyi anlarız, Feqiya Teyra’dan “Hay Dıl” parçasını dinlediğimizde çaresizliklerden dolayı Halepçe’de veya Beyruttaki hekimlerden medet umarız derdimizin çaresizliğini ve kimsesizliğimizi yaşarız gönül yarasının merhemsiz melodisini dinleriz, Aşkları, hüzünleri,mutlulukları,ayrılıkları alır yüreğimizin bir köşesine koyuverir türkülerimiz,adları unutulmaya ramak kalmış önemli şahsiyetleri bu türkülerin sayesinde tanır yaşatırız,tarihsel bir çok olgunun yazılmadığı önemli ayrıntıları bazen bu türkülerde görebilmekteyiz.

Ez xerîbê ustî xwar im
Dil da kul im kûr dinalim
Dikim nakim we nabînim
Êdî jar im ezî kal im

Türküler insana kocaman bir deryayı andırır, yüz yüze bildiğin kadar,yeterki deryayı kirletmeden anlam ve önemini kaybettirmeden korumasını bilelim.Türkülerin kıyısında şöyle bir yolculuğa çıkıldığında neler görmez neler hatırlamaz insan.Fiziki anlamda yaşamlarını yitirmiş bir çok şahsiyeti mısraların içerisinde sıralar durur dudaklarımız, „Yakamoz“ parçasıyla Ahmet Kaya’yı dinler gibiyim,daha dün bu kıyıda türküler söylemişti, ona besteler yapan şiirler yazan Yusuf hayaloğlu’nu görüyorum,dudağında yarım kalmış cığarası ve ömrünün eksik mısralı dizeleri.. fakat birileri Ahmed’e tahammül edememiş yaka paça kovmaya çalışmışlardı gerekçesi „ben kürdüm“ demişti, Pirsultan’ı görüyorum bu kıyıda elinde Asa‘sı dilinde şiirleriyle umuda yol alırken bir anda darağacında dik duruşuyla görüyorum gerekçesi“ben aleviyim“ diyordu, Ahmet Arif’i beşiklerin diyarı Anadolu‘suyla dinliyordum, türkülerin kıyısında hüzün vardı,Dersim vardı,Çorum,Maraş vardı,sürgün hayatlar vardı,işkenceler,zulümler , katliamlar vardı, İbrahimlar,Denizler,Mahirler, Mazlum ‚lar vardı onların türküleri yankılanıyordu bu kıyıda…dinliyorum hemde bıkmadan tekrar tekrar,Türkülerin kıyısında uzunca bir yürüyüşe çıkmıştım, hayatın içinden gelen ve kimilerini kavgada kimilerini hastalıkta yakalayan ölümlerin bıraktığı gam kederi yaşıyordum…Sivas Madımak’ta yanarak can veren Muhlis Akarsu‚yun„Akarsu‘yum yansamda/ kül olup savrulsamda/ bazı bazı gülsemde/yine gönlüm hoş değil“türküsünü dinliyorum bu kıyıda , hemen ötesinde Hasret Gültekin söylüyor; „yetiş ya erenler canımdan oldum“ „bir insan ömrünü neye vermeli „diyordu „tükenip gidiyor ömür dediğin“hüznün ve hasretlerin doruğa ulaştığı bir duygu yaşıyorum ,göz yaşlarımı ne zaman kuruttum bilemiyorum ama bizim yaşadığımız ülkede en erken tükenen gözyaşları olsa gerek çünkü türkülerin kıyısında o kadar hüzün görülüyorki hangi yöne başımı çevirsem acımasızca suratıma vuruyor,hayatın içinden çıka gelen ve bizleri aynı zamanda yaşanmış olaylar karşısında aydınlatan türküleri dinlemeye devam ediyordum…Ape Musa’nın söylenmemiş türkülerini dinliyordum, Ayşe şan,Said Gabbari,Ehmede Xani, Feqiya Teyra, Meyrem Xan,Şıvan Perwer,M.Arif Cizrevi, Kawis Ağa, Aram Tigran ‘dan kürtçe klamlar dinliyorum…Diyarbakır zındanlarında newroz ateşini tutuşturan dörtlerin kavgasını aydınlattığı ve özgürleştirdiği türküleri dinliyorum öte yandan bir sabah vakti köyünün ırak bir yerinde vurulmuş ceylanları için anaları tarafından yakılmış ağıtlar yüselir bu kıyıda,Halepçeler gelir kulağıma binlerce çocuk ve oracıkta cansız yatan her bedene yakılmış yanık türküler dinlerim,bir ulusun üzerinde oynanan oyunların ve esir alınmış bir halkın esaretini kıran türkülerin bazende coşkulu ezgileriyle doluyor kıyı…

Wezê daketim kel û kaşxanan
Wezê daketim serê birc û van dîwaran
Wezê bi serkela dilê xwe de mijûl ji xeman û kulan û derdan birîn in
Dîsa bombe û baran e
Her derê girtî mij û dûman e
Dîsa nale-nala birîndaran e
Dengê dayika tê li ser lorikê wan e
Bavik bi keder xwe davêjine ser zarokan e
Lê zarok mane bê nefes, bê ruh û bê can e
Ax birîndar im

Türkülerimizin kıyısında yürüyüşüme devam ederken ve onları dinlerken kendimi bir anda politikayla uğraşır gördüm,çünkü türkülerimizin içeriğinde bizlere uygulanan baskı ve zulümlerin sesleri vardır, sömürülen parçalanan ulusumuzun gam yüklü dağları vardır, kendi dillerinden türkülerini söyleyemeyen bir halkın feryadı vardı.yaşlılarımızın başka bir dilde konuşmak zorunda oluşlarının coğrafyamıza bıraktığı acıların iz düşümleri vardı türkülerimizde.Cigerxun’un „kine em“ şiirinde yazdığı gibi…bende kendime soruyordum kime ez?

Em in rojhilat,
Tev birc û kelat.
Tev bajar û gund,
Tev zinar û lat.
Ji destê dijmin:
Dijminê xwînxwar,
Xurt û koledar
Ji Rom, ji Fireng,
Di rojên pir teng,
Bi kûştin û ceng.
Parast, parast
Parast min ev rojhilat
Kîne em?
Hey hey hey kîne em?

Türkülerimiz kimliğimizi rahat bir şekilde bizlere anlatmaktadır, bazı kürt kardeşlerim kürt olmadıklarını söylediklerinde dinledikleri ve kendilerini dinlerkende kendilerinden geçtikleri kürtçe klamlardan kendilerini nasıl kurtarabilirler,o klamlar sen busun diyor ötesini karıştırmaya gerek kalmıyor..türkülerimiz siyasetten kimliğimizi tanımlamaz içtenlikle tanımlar ve bizlerde türkülerimizi dinlediğimizde kendimizi onlarla bütünleşmiş hissederiz. Bu anlamda Kürtlerin türkülerine bakmak ve onları dinlemek çektikleri acılara yaşadıkları baskı ve zulümlere bakmak demektir, o derinliğe inmek demektir.Kimliklerine ,inançlarına dillerine ulaşmak demektir.Sürgünden ve göçebelikten en çok etkilenen biz kürtler gittiğimiz heryere kendi türkülerimizi sırtlayarak gitmişiz,onlardan asla ayrı yaşamayı göze alamamışız, yükümüzün en mühim kısmı taşıdığımız bu türkülerdir,herşeyimizi onlarla paylaşmışız başka dost ve yar bulamamışız; “lı ber destan, kur dınalım,be welatım,ka welate mın ka,ez sewume, bırındarım, be dermanım,ka mala me, ka mal u melale me?” görüldüğü gibi türkülerimiz bizim vazgeçilmez bir parçamız ve en değerli sermayemiz olmuş ve olmaya devam edecektir. Kendilerini modernite adı altında değişime zorlayan ve kültürlerine set çekenlere Şah Hatayi’nin şu dizelerini hatırlatarak sonlandırmak istiyorum.

“Şu dünyanın ötesine vardım diyen yalan söyler/baştan başa sefasını sürdüm diyen yalan söyler”

Kendimizi kandırmadan içtenliğimizle,bizleri var eden türkülerimizle yaşamı anlamlandırmak ve türküt tadında yaşamak dileğimle..

Ali Haydar Gürbüz (24.09.2010)

haydargur@hotmail.com

‘Ogretmenim ez bi tirkî nizanim!’


Biryara Boykota Dibistanan a TZPKurdî bi piştgiriyek mezin dest pê kir. Li Amed, Mêrdîn, Şirnex, Colemêrg, Wan, Agirî, Mûş, Betlîs, Qers, Riha û gelek başarên din malbatên xwendekaran piştgirî dan kampanya TZPKurdî ya boykotê.

ŞIRNEX: Li Şirnexê, xwendekarên dibistana seretayî di çarçoveya biryara „Boykota Dibistanan“ a TZPKurdî ku bi daxwaza perwerdehiya zimanê zikmakî dabû destpêkirin bi destpêka vekirina serdema perwerdehiya 2010-2011’an re ligel gefên Serokwezîr û Wezîrên dewletê neçûn dibistanan û dibistan boykot kirin. Li Şirnex û navçeyên Cizîrê, Sîlopî, Hezex, Elkê û Qilabanê, dibistan hatin boykotkirin. Ji ber li Navçeyên Şirnexê ligelek dibistanan xwendekar neçûn dibistanan û ji ber vê yekê destan dest pê nekir. Her wiha li nava kolan û ber deriyê dibistanan polîs bi banzêran tûr dan xwe û ewlehiyek mezin girtin. Li hin dibistann jî xwendekarên ku çûn dibistanê jî neketin dersan û diyar kirin ku dersan boykot dikin. Ji ber vê yekê li gelek cihan mamosteyan xwestin xwendekaran îkna bikin û bi xwendekaran re ketin nava diyalogê. Li Dibistana Seretayî ya Cumhiriyetê ya Navçeya Elkê ku 500 xwendekar lê dixwînin tenê nêzî 10 xwendekar çûn dibistanê.

MÊRDÎN: Bi heman armancê dibistan hatin boykotkirin. Bi taybetî li navçeyên Qoser, Nisêbîn, Dêrîk, Şemrex, li gelek dibistanan ders hate boykotkirin. Ligel serdema perwerdehiyê dest pê kir jî disa gelek dibistan vala man. Li Navçeya Qoserê ji ber biryara „Boykota Dibistanan“ polîsan tedbîrên fireh girtin.

RIHA: Li navçeyên Xalfetî, Sîwerek, Serêkaniyê, Wêranşarê, bi piraniya xwendekaran neçûn dibistanan û piştgirî dan biryara TZPKurdî ya boykotê. Li navçeyên Rihayê bi sedan xwendekaran daxuyanî dan çapemeniyê û diyar kirin ku bi zimanê zikmakî perwerdehiyê dixwazin. Bi sedan kes li ber avahiya BDP’a Xalfetiyê li hev kom bûn û bi dirûşmeya „Bê ziman jiyan nabe“ berz kirin û dawîzên „Gotin yek ziman, yek çand, yek netew û qetil kirin“ û „Sinora zımanê min, sinorê cihana min e“ bilind kirin û meşiyan. Komê li Qada Xalfetiyê meşiyan û li vir daxuyanî dan çapemeniyê. Serokê BDP’a Xalfetiyê Prz. Mustafa Bayram daxuyanî xwend û operasyon şermezar kir. Bayram, anî ziman ku ji bo zarok di perwerdehiyê de serkeftinekê bi dest bixin divê xwendekar bi zimanêdayikê perwerde bibin. Li Navçeya Sîweregê jî koma li ber avahiya BDP’ê kom bû heta Qada Kanlikuyu meşiyan û li vir daxuyanî dan çapemeniyê. Li Wêranşar û Serêkaniyê jî bipaniya xwendekaran neçûn dibistanan û ders boykot kirin. Bi taybetî li dibistanên Dumlupinar, Ulugbey û Belediyeyê yên Wêranşarê ji sedî 90 xwendekar neçûn dibistanan û ders boykot kirin.

COLEMÊRG: Li Navenda Colemêrgê biryara boykotê tesîr kir. Gelek xwendekar neçun dibistanan û polên wan vala man. Midûrê Perwerdehiyê yê Colemêrgê Omer Bulut, diyar kir tenê yek xwendekar jî bê dê ders bikin û da zanîn ku dê demên pêş de daxuyaniyekê bide. Li Gever û Çelê jî dibistan vala man. Li Çelê xwendekarên dibistanên YÎBO’ya Şehîd Bîlal Soybîlgîç, Dibistana Seretayî ya Cumhuriyetê, Liseya Adnan Bahat ya Çelê û Dibistana Seretayî ya Ataturk, bi giştî neçûn dibistanê. Li Geverê jî bi tevahiya bajar tu xwendekar neçûn dibistanê. Li vir destûr nehate dayîn ku rojnamevan ji dibistanan dîmen bigirin. Li van deran polîsan gelek tedbîr girtin.

AMED: Li Amedê jî gelek xwendekar li gorî boykotê tevgeriyan û neçûn dibistanan. Hin xwendekar jî ji bo ku diyar bikin tevli boykotê dibin, li ber deriyê dibistanê sekinin. Bi tevahiya bajar li gel gefên rayedaran jî dibistan vala man. Li navçeyên Bismil û Licê jî xwendekaran bi daxwaza perwerdeya zimanê zikmakî dibistan boykot kirin û pol vala hiştin. Hate ragihandin ku midûrê polîsan yê Liceyê yek û yeko li dibistanan geriyaye û xwestiye boykot bê şikandin. Li Çinarê jî boykota dibistana serketiye. Ji ber ku tu kes neçû li dibistanan desr nehatin lidarxistin.

WAN: Biryara TZPKurdî li Wanê hate bi cih. Di serî de dibistanên serateyî yên wekî, Dumlupinar, Mustafa Cengîz û lîseyên wekî Ataturk Anadolu, Cumhuriyet, Mehmet Akif Ersoy û gelek dibistanan xwendekar neçûn dibistanan. Hinek dibistanan tenê navbera 15 û 20 xwendekaran çûn dibistanan. Ji bo xwendekaran destek dan boykotê polîsan tebdîrên berfireh li ber dibistanan wergirt. Der barê boykotê de li ber dibistana Dumlupinar a seretayî ya li Taxa Xaçortê daxuyaniya çapemeniyê hate dayîn. Biryara boykotê ligel Bajaroka Sixkeyê li 11 navçeyan jî bandor bû.

Komeke ku di nava wan de malbatên xwendekar û xwendekar heyîn li ber avahiya BDP’ê ya Erdîşê kombûyîn û bi pankartên, „Berpirsiyariya Peyanisê AKP’ ye“, „Jiyaneke bê zimanê dayîkê nabe“,ber bi Parka Zîlan a pişta Miduriyeta Polîsan dest bi meşê kir. Polîsan li ber Îş Bankê meş asteng kir. Li ser vê yekê komê li vir daxuyanî da. Daxûyanî ji hêla Zerya Koç ve hate kirin û di daxuyaniyê de xwendekarên kurd êdî dixwazin bi zimanê zikmakî perwerdehiyê bibînin.

BEDLÎS: Biryara boykotê li navçe û Bedlîsê destek dît. Hate dîtin ku li gelek dibistana xwendekar neçûn dibistanan û KURDÎ DER diyar kir ku li tevahiya bajêr sedî 50 xwendekar neçûn dibistanan. Berdevkê Plaftorma Şaxên KESK’ê Nîmet İlk, xwest ku zimanê kurdî bikeve makezagonê.

MÛŞ: Li Mûşê navend û Gimgim, Kop û Melezgîrê xwendekar neçûn dibistanan. Balkêş bû ku li gelek dibistanan pol vala ne. .

AGIRÎ: Li Agirî û navçeyên wê yên wekî Bazid, Giyadîn, Panos, Dutax û yên din û bajarokan xwendekar neçûn dibistanan û boykot kirin. Boykot herî zêde li Bazidê pêk hat ji xwendekaran sedî 5 çûn dibistanan. Boykotê li Îdir û navçeyên wê, navçeyên Karaçoban, Tekman ên Erziromê, Qers û navçye wê Kaxizmanê destek dîti.

ÊLIH: Li Êlihê, gelek malbatan zarokên xwe neşandin dibistanê û piştgiriyê dane biryara boykotkirina dibistanan a TZPKurdî. Gelek xwendekar kincên dibistanê li xwe nekirin û neçûn dibistanan. Balkêş bû gelek polîsên sivîl bi wesayît, panzêran li ber dibistanan dewriye davêtin.

Li ber Dibistana Seretayî ya Yavuz Selîm a Taxa Îpragazê daxuyaniya çapemeniyê hate lidarxistin. Di nava wan de Hevserokê BDP’ê ya Êlihê Şehmus Aslan, Serokê Navçeya Navendî Şerîf Çakar, Cigirê Şaredarê Êlihê Serhat Temel, Serokê Şaxa KURDÎ DER a Êlihê Suat Çelîk jî hebûn gelek xwendekar û malbat beşdar bûn. Li ser navê xwendekaran, Mustafa Bayındır, daxuyaniyekî bi kurdî kir û diyar kir ku ew zarokên kurd wekî hemû zarokên cîhanê dixwazin bixwînin di nav şaristaniya hemdem de ciyê xwe bigirin.

DİHA

——————————————————————————–

Kongra Gel: Piştgiriyê bidin boykotkirina dibistanan

Serokatiya Kongra Gel piştgirî da kampanyaya TZPKurdî ya boykotkirina dibistanan û hate gotin ku daxwaza perwerdehiya zimanekî mafek e. Kongra Gel bangî hemû xwendekar, ciwan û malbatan kir ku bila piştgiriyê bidin boykotkirina dibistanan. Di daxuyaniya Kongra Gel ya der barê boykotkirina dibistanan de wiha hate gotin: “Em hemû kesên ku vê xebatê dimeşînin bi dil û can pîroz dikin. Em şahiya hemû xwendekarên ku dibistanan boykot dikin parve dikin.” Di daxuyaniyê de hate gotin ku zimanê zikmakî ji bo hebûna gelan girîng e û wiha hate gotin: “Ziman di dîrokê de di têkoşînê de li dijî serdestan roleke girîng girtiye ser xwe. Mafê perwerdehiyê mafê herî xwezayî yê gelê me ye û dev jê bernadin. Li ser vê esasê ev çalakiyeke bêîtîatiya sivîl e, watedar e û girîng e. Ev kampanya daxwaza gelê me ya nasname û ziman e.”

Kongra Gel bibîrxist ku gelê kurd di referandumê de serkeftineke mezin bi destxistiye û niha vê serfeftinê di boykotkirina dibistanan de nîşan dide û wiha hate gotin: “Di referanduma makeqanûnê de gelê me di boykotê de bi ser ketiye û niha jî ji bo perwerdehiya ziman dibistanan boykot aniye rojevê. Ji ber vê yekê kampanya pir girîng e û em bangî xwendekar, ciwan û malbatan dikin ku bila piştgiriyê bidin kampanyayê.”

BRUKSEL

Perwerde bi kurdî xweş e!


Perwerde bi kurdî xweş e!

Kürt Dili Araştırma, Geliştirme ve Eğitim Hareketi’nin (Tevgera Ziman û Perwerdehiya Kurdî -TZPKurdî) anadilde eğitim talebiyle başlattığı okul boykotu devlet yetkililerinin tüm tehditlerine rağmen büyük destek gördü. Hakkari, Amed, Şırnak, Batman, Mardin, Van, Muş, Iğdır, Bitlis, Kars, Urfa ve birçok ilde sınıflar boş kalırken, bazı okullarda öğretmenler öğrencilerin yolunu gözledi. Okulları boş bırakan öğrenciler ve aileleri, “anadilde eğitim hakkı” talebiyle eylem yaptı.

Türkiye ve Kuzey Kürdistan’da ilk ve orta öğretimde 2010-2011 eğitim ve öğretim yılı dün başladı. TZPKurdî’nin anadil talebiyle Türk eğitim sistemini boykot etmesi nedeniyle Kürt illerinde okulun ilk gününe boykot damgasını vurdu. Birçok ilde öğrenciler okulları boykot ederek ders başı yapmadı. Toplam 16 milyon öğrencinin bulunduğu Türkiye ve Kürdistan’da boykota katılanların sayısının 3 milyonu bulduğu tahmin ediliyor. 20-25 Eylül tarihleri arasında yapılan kampanyaya destek mesajı veren BDP’li yetkililerin çocukları da dün ders başı yapmadı. BDP Eşbaşkanları Selahattin Demirtaş ve Gültan Kışanak ile BDP Grup Başkanvekili Ayla Akat Ata da boykota katılarak çocuklarını okula göndermedi.

HAKKARİ
Öğrencilerin ders başı yapmadığı Hakkari merkezde, okullar da sessizlik hakim oldu. Anayasa referandumunda olduğu gibi anadil talebiyle gerçekleştirilen okul boykotunda da Hakkari ilk sırada yerini aldı. Okulların tamamına yakınının boş olduğu ilde, öğrenciler okula gitmek yerine evden çıkmamayı tercih etti. Hakkari ve ilçelerinde sadece görev yapan çok az sayıda mamur çocuklarının okula gittiği gözlendi. Hakkari Vali Vekili Davut Sinananoğlu, öğrencilerin ilk hafta okula gitmemesinin nedeninin boykot olmadığını; geçmiş yıllarda da benzer durumların yaşandığını ileri sürdü. Hakkari Kurdi-Der Hakkari Temsilcisi Eyüp Bor ise Hakkarili öğrencilerin yüzde 95’nin anadilleri için okullara gitmeyip, boykot kararını uyguladıklarını söyledi. Bu arada, asker ve polis çocuklarının da devam ettiği bin 700 öğrenci kapasiteli Hakkari Cumhuriyet İlköğretim Okulu’nda sadece 50 kadar öğrenci ders başı yaptığı gözlendi.

Hakkari’nin Yüksekova, Şemdinli ve Çukurca ilçelerinde de benzer durumlar yaşandı. Şemdinli’de BDP ilçe binası önünde basın açıklaması yapıldı. Şemdinli Belediye Başkanı Sedat Töre’nin de katıldığı açıklamaya yaklaşık 2 bin kişi katıldı. Boykota destek mesajı veren halk, “Zimanê me rûmeta me ye”, “Bijî Serok Apo”, “Şehit Namirin” ve “Em perwerdehiya zimanê kurdî dixwazin” sloganları eşliğinde Umut Kitapevine kadar yürüdü. Yüksekova ve Çukurca’da da okullar öğretmenlere kaldı. Çukurca boykotun en fazla hissedildiği ilçelerden birisi oldu. İlçede bulunan Şehit Bilal Soybilgiç Yatılı İlköğretim Bölge Okulu, Cumhuriyet İlköğretim Okulu, Çukurca Adnan Bahat Lisesi ile Atatürk İlköğretim Okulu’nda bulunan öğrencilerin tamamına yakını ders başı yapmazken, ilçede bulunan 4 okulda sadece 20 öğrenci okula gitti. Öğrencilerin sivil kıyafetleriyle okul önlerinde dolaşması dikkat çekti. Yüksekova’da da okul boykotundan dolayı 16 okulda dersler iptal edildi, öğretmenler evlerine gönderildi. Ders zilinin çalınmadığı ilçede, İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü’nün talimatıyla okullarda gazetecilerin görüntü almasına izin verilmedi. Öğrenciler okulların duvarlarına, “Anadilimizde eğitim için okulları boykot ediyoruz”, “Kürtçe eğitim istiyoruz” yazıları yazdı. Yenimahalle’de bir araya gelen kalabalık bir öğrenci grubu ise aynı mahallede bulunan İMKB İlköğretim Okulu’na kadar yürüyerek boykota destek verdi. Aynı saatlerde ise Atatürk İlköğretim Okulu ile Hamit Kesici İlköğretim Okulu öğrencileri de, kitlesel yürüyüşler yaptı. “Anadilde eğitim istiyoruz”, sloganlarını atan öğrenciler, okulların önlerinde 5 dakikalık oturma eylemi yaptıktan sonra dağıldı.

AMED
TZPKurdî’nin anadilde eğitim talebiyle başlattığı okulları boykot kampanyasının etkili olduğu illerden birisi Amed oldu. Referandumda yüzde 70 oranında boykot diyen Amedliler, dün de çocuklarını okula göndermeyerek anadilde eğitim talebine destek verdil. Diyarbakır Valiliği’nin ‘okul boykotu anayasal suçtur’ tehdidine rağmen aileler çocuklarını okula göndermezken; Yenişehir İlköğretim Okulu, Melik Ahmet Lisesi, Mehmetçik İlköğretim Okulu, Ali Emir İlköğretim Okulu boykota desteğin en fazla olduğu okullar arasında yer aldı. Kimi öğrenciler, okul kıyfetleri giymeden okul bahçelerinde bekleyerek boykota destek mesajı verdi.

Amed’de bulunan kadın kurumları da Birlik Lisesi önünde basın açıklaması yaptı. Açıklamaya, Selis, Kardelen, DİKASUM, Ekin Ceren Kadın Derneği destek verdi. Selis Kadın Derneği Üyesi Perihan Kaya, Kürt dili yasaklı olduğu müddetçe Kürt sorunun devam edeceğini belirterek, Türkiye’nin Kürtçe dilinin anayasal ve yasal düzenlemeye alınmasını istedi.

Amed’in Bismil ve Lice ilçelerinde de öğrencilerin büyük çoğunluğu okulları boykot etti. Bismil’de boykot nedeniyle ders yapılmazken, Lice de okullar boş kaldı. Okul bahçelerindeki az sayıda öğrenci ise okula kitaplarını almak için gittiklerini söyledi. Çınar İlçesi’nde de boykota katılım yüksek oldu. TZPKurdî, boykota ilişkin ilçe binası önünde basın açıklaması yaptı. Açıklamaya kadın ve çocukların katılımının yüksek olması dikkat çekti.

Valinin boykot yalanı
Öğrencilerin boykota yüksek katılımı ve yapılan eylemlere rağmen, boykotu görmek istemeyen Diyarbakır Valisi Mustafa Toprak, öğrencilerin yüzde 90’ının okula gittiği ve bu oranın geçen yıldan daha fazla olduğunu iddia etti. Eğitim Sen Diyarbakır Şube Başkanı Abdullah Karahan ise okul boykotun Amed’de rağbet gördüğünü belirterek, okulların yüzde 90’ının boş olduğunu söyledi.

ŞIRNAK
Şırnak merkez başta olmak üzere Cizre, Silopi, İdil, Beytüşşebap ve Uludere’de okullar boykot edildi. Okula giden öğrenci sayısının azlığı dikkat çekerken, sınıflar ve okul bahçeleri boş kaldı. Dersleri protesto ederek okul önünde toplanan gruplarla öğretmenlerin gündemi boykot olurken, öğretmenlerin boykotçu öğrencileri ikna çabası sonuç almadı.

Şırnak merkezde sokakları okulu boykot eden çocuklar doldururken, Beytüşşebap İlçesi’nde de öğrenci velileri boykota yüzde 90’ın üzerinde uydu. Beytüşşebap’ta 500’e yakın öğrencinin öğrenim gördüğü Cumhuriyet İlk Öğretim Okulu’nda sadece 30 öğrenci okula gitti. Saat 07.20’de başlaması gereken dersler, saat 08.05’te başladı. Okul yönetimi 12 öğrenciyi okulun giriş merdivenlerine çıkararak, gür bir sesle ‘andımızı’ okuttu. İdil İlçesi’nde de İdil Lisesi, Endüstri Meslek Lisesi ve Anadolu Lisesi’nde boykota katılım yüksek oldu. BDP’li Hasip Kaplan’ın memleketi olan ilçede boykot yüzde 90’lara ulaştı.

Cizre İlçesi’nde ise boykot oranı yüzde 70 civarında oldu. Okula giden bazı öğrenciler de ilk gün dağıtılan kitapları almak ve sınıflarını öğrenmek için gittikleri öğrenildi. Bu nedenle boykotun bugün daha etkili olacağı belirtildi. Cizre İlçe Milli Eğitim Müdür İhsan Gören, bütün okulları gezerek, okul idarecilerinden öğrenciler hakkında bilgi aldı. Boykotun gereksiz bir karar olduğunu savunan Gören, ailelere çocuklarını okula göndermesi çağrısı yaptı.

VAN
TZPKurdî’nin okulları boykot kararı il merkezinde ve 11 ilçede boykot edildi. İl merkezinde Dumlupınar, Atatürk Lisesi, Cumhuriyet lisesi, Mustafa Cengiz İlköğretim Okulu olmak üzere okulların büyük bölümünde öğrenciler ders başı yapmadı. Bazı okullarda öğrenci sayısı 15-20’yi geçmedi. Van’da 3 bin öğrenci kapasiteli Dumlupınar İlköğretim Okulu’nda sadece 30 öğrenci ders başı yaptı. Okul önünde Eğitim Sen, KURDİ DER yöneticileri ile öğrenci ve velilerin katıldığı basın açıklaması yapıldı. KURDİ DER Şube Başkanı Galip Garip Yaviç, uluslararası anlaşmalara göre anadilde eğitimin bir hak olduğunu ama Kürtlerin yaşadığı ülkede bu hakkın gasp edildiğini belirtti, Kürt dilinin anayasal güvenceye alınması gerektiğini söyledi.

Erciş’te ise BDP önünde biraraya gelen bir grup öğrenci ve ailesi Zilan Parkı’na kadar yürüdü. “Anadilsiz yaşam olmaz” pankartı taşındı. TZPKurdî öncülüğünde Feqiyê Teyran Parkı’nda da basın açıklaması yapılarak, Kürtçe üzerindeki baskılara son verilmesi istendi. Öte yandan okullardaki boykot nedeniyle Van İl Milli Eğitim Müdürlüğü yoğun bir çalışma içerisine girerken, Milli Eğitim görevlileri okulları dolaşarak sabah, öğle ve akşam yoklaması sonuçlarını valiliğe bildirdi. Okul paydosundan sonra okullardaki boykot durumunun valiliğe bildirileceği ve valiliğin de buna ilişkin rakamlarla bir açıklama yapacağı belirtildi.

BATMAN
145 bin ilköğretim öğrencisinin bulunduğu Batman’da bir çok aile çocuklarını okullara göndermedi. Çocuklar ders başı yapmak yerine sivil kıyafetleri içinde okul bahçelerinde oynayarak boykota katıldı. Batman’da Yavuz Selim İlköğretim Okulu önünde yapılan boykot açıklaması renkli görüntülere sahne oldu. Öğrenciler ve velilerin yanısıra KURDİ DER Batman Şube Başkanı Suat Çelik ve Belediye Başkanvekili Serhat Temel’in de katıldığı basın açıklamasında, “Bişaftin sûcê mirovahiyê ye R. Tayip Erdogan Almanya”, “Ez ê di xewnan de jî zimanê xwe winda nekim”, “Gever, Çelê, Şemzînan, Colemêrg, Amed, Êlih, Dêrsim, Hewlêr, Agirî, Qamişlo, Qubîn, Hezo, Farqîn, Riha, Dîlok em navên xwe dixwazin”, “Dibistanên bişaftinê YÎBO’yan re na”, “Ortmenim ez bi tirkî nizanim” ve “W,Q,X, Û, î” dövizleri dikkat çekti. Basın açıklamasını okuyan öğrenci Mustafa Bayındır, tüm dünya çocukları gibi Kürt çocukları olarak da kendi anadilini eğitim görmek istediğini belirterek, “Ama maalesef biz gözlerimizi dünyaya açar açmaz Kürt dilinin yasak olması kabus gibi üzerimize çöktü” dedi. Devlet yetkililerine çağrı yapan Bayındır, “Siz insanlık suçunu işliyorsunuz. Bu etkinlik bir uyarıdır size. Eğer bizi yok sayarsanız biz de sizi yok sayarız” dedi.

MARDİN
Mardin’de ilçeleriyle okulları boykot kampanyasına katıldı. Mardin’in Kızıltepe, Nusaybin, Dargeçit, Derik ve Mazıdağı ilçelerinde öğrenciler okullara gitmezken, birçok okulda öğrencilerin azlığı nedeniyle dersler yapılmadı.

URFA
Urfa’nın Halfeti, Siverek, Ceylanpınar ilçelerinde TZP’nin anadilde eğitim hakkı için düzenlediği okulları 1 hafta boykot etme eylemine destek geldi. Her üç ilçede de çok sayıda öğrenci okula gitmezken “anadilde eğitim temel insan hakkıdır” sloganıyla yüzlerce kişinin katıldığı basın açıklamaları yapıldı. Halfeti İlçesi’nde parti binasında bir araya gelen yüzlerce kişi, “Bê zıman jiyan nabe” sloganları eşliğinde Halfeti Meydanı’na kadar yürüdü. Siverek İlçesi’nde de BDP İlçe Örgütü, Kanlikuyu Meydanı’nda basın açıklaması yaptı. Viranşehir İlçesi de okul boykotuna katılım yüksekti. Bazı okullarda boykot oranı yüzde 80-90’lara ulaştı. İlçenin Dumlupınar, Uluğbey ve Belediye İlk Öğretim Okulları boykotun en yoğun olduğu okullar arasında yer aldı. Emniyet güçlerinin de özel olarak okulları tek tek dolaşıp okul müdürlerinden boykota katılım konusunda bilgiler aldığı tespit edildi.

BİTLİS
Boykot kararına, Bitlis ve ilçelerinde de destek geldi. Okulların büyük bölümünde öğrencilerin çoğunluğun okula gitmediği gözlenirken, KURDİ DER, kent genelinde öğrencilerin yüzde 50’sinin ders başı yapmadığını söyledi. Alınan boykota tam destek verdiklerini belirten KESK Şubeler Platformu Dönem Sözcüsü Nimet ilk, Kürt dilinin anayasal güvenceye alınmasını istedi. Tatvan’da ise yüzlerce kişi “Bê ziman jiyan na be” “Zimanê me hebûna me ye” sloganları atarak, Tatvan Belediyesi önünden Tatvan Yaşam Alışveriş Merkezi’ne kadar yürüyüş yaptı.

MUŞ
Ders boykotunun yaşandığı Muş merkez ile Varto, Bulanık, Malazgirt ve beldelerde ise, öğrencilerin büyük bölümü ders başı yapmadı. Öğrencilerin çoğunluğun ders başı yapmadığı il merkez ve ilçelerde, sınıfların büyük bölümünün boş olması dikkat çekti.

AĞRI
Ağrı merkez ile Doğubeyazıt, Diyadin, Patnos, Tutak olmak üzere ilçe ve beldelerde, öğrenciler okulları boykot etti. Boykota en fazla destek Doğubeyazıt İlçesi’ndeki öğrenci ve velilerden geldi. Bazı okullarda öğrencilerin yüzde 5’inin okullara gittiği gözlendi.

IĞDIR
Iğdır’da BDP ve DYG tarafından okulları boykot kampanyasına destek açıklaması yapıldı. Açıklamaya, BDP Iğdır Milletvekili Pervin Buldan, Belediye Başkan Vekili Hüseyin Malk, BDP İl Başkanı Salih Tikiz ile çok sayıda kişi katıldı. Iğdır BDP İl binası önünde yapılan açıklamayı okuyan İlköğretim okulu öğrencisi Büşra Turan, “Ülkemizde ilköğretime başlayana kadar tek bir Türkçe kelime bilmeyen birçok Kürt çocuğu var. Yalnızca anadilde konuşabilen, anadilinde düşünebilen bireylerin vatandaşı oldukları ülkede, eğitimi, henüz bilmedikleri egemen dille almaları, egemen dille düşünmeye zorlanmaları en büyük insanlık suçudur” dedi. Boykot kararı, Erzurum’un Tekman, Kağızman, Karaçoban ilçeleri, Kars merkez ve ilçelerinde de destek gördü.

İSTANBUL
İstanbul’da anadilde eğitim için bir haftalık eğitim boykotu başlatan BDP Beyoğlu’nda Kürtçe dersi verdi. Galatasaray Lisesi önündeki eyleme BDP’nin yanı sıra Emekçi Hareket Partisi (EHP), Ezilenlerin Sosyalist Partisi (ESP) Sosyalist Kadın Meclisleri (SKM) ve Emek Partisi (EMEP) üyeleri de katıldı. Grup adına Kürtçe basın açıklamasını Kürt Enstitüsü Başkanı Sami Tan okudu ve şunları söyledi: “Bir dil bir kimlik demektir. Kürt dili üzerinden yıllardır Kürt halkına baskı yapılıyor. 88 yıldır Türkiye’de Kürt dili yasaklanmış ve bu dille söylenen türküler söylenmeye devam etmiş. Başbakan Erdoğan, Almanya’daki konuşmasında orada yaşayan Türkler için ‘Asimilasyon insanlık suçu’ demişti. Ama burada kendi ülkesinde yaşayan Kürtlere yönelik asimilasyon politikasını sürdürüyor.”

Açıklamanın ardından İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel de şunları söyledi: “31 harften oluşan Kürt alfabesinin 29 harften oluşan Türk alfabesinden farklı olması sanırım bir anlam ifade ediyor. Bu ülkede 20 milyon insanın farklı bir dili ve kültürü olduğu gerçeğini… Ben de asimilasyon politikası sonucu dilini unutanlardan biriyim. AKP, çocukları okula göndermeyerek başlattığımız boykot eylemi için ‘çocuk istismarı’ diyor. Peki Kürt çocuklarına farklı bir dil öğretip kendi dilini unutturmak istismar olmuyor mu?” Tuncel’in konuşmasının ardından sembolik olarak Kürtçe alfabesi dersi verildi. Derse yaklaşık 50 kişi katıldı.

ANKARA
Ankara da ise emek ve demokrasi güçleri okulları boykot eylemine destek verdi. BDP, SDP, KESK ve birçok sivil toplum örgütü YKM önünde basın açıklaması yaparak anadilde eğitim talebine destek verdi. Grup adına açıklama yapan Hüseyin Taka, Kürtlerin kendi gerçekliğini yok sayan eğitim sistemini istemediğini ve kendilerini yok sayan bugüne kadar zorlandıkları ‘Varlığım Türk varlığına armağan olsun’ andını söylemeyeceklerini ifade etti. Türkiye’nin imza attığı uluslararası anlaşmalara riayet etmesini ve Kürtçenin anayasal güvence altına alınmasını istedi.
DİHA/HABER MERKEZİ

YENİ ÖZGÜR POLİTİKA

Demirtaş: Erdoğan JİTEM’in avukatlığını yapıyor


Demirtaş: Erdoğan JİTEM’in avukatlığını yapıyor
Hakkari’de patlamanın yaşandığı yerde açıklama yapan BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş, “Bu patlamayı karanlık güçler yapmıştır. Bunların Türkiye’de ismi Ergenekon bölgede ise, JİTEM’dir. Başbakan’ın çıkıp bunların avukatlığını yapıyor” dedi

Sabah saatlerinde Van’a gelen BDP Eşbaşkanları Selahattin Demirtaş ve Gülten Kışanak, DTK Eşbaşkanı Aysel Tuğluk ve BDP Grup Başkan Vekili Ayla Ata Akat, BDP İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel, Van Milletvekili Özdal Üçer, Bengi Yıldız, Siirt Belediye Başkanı Selim Sadak Van Belediye Başkanı Bekir Kaya, eski parlamenter Esat Canan, Hakkari Belediye Başkanı Fadıl Bedirhanoğlu, BDP Van İl Eşbaşkanı Fevziye Şilan, Doğubayazıt Belediye Başkanı Canan Korkmaz, Iğdır Belediye Başkan Vekili Hüseyin Malk, Botnaici Belediye Başkanvekili Serkan Artın, Edremit Belediye Başkanı Abdulkerim Sayan, Patnos Belediye Başkanı Yusuf Yılmaz, BDP Genel Saymanı Salih Yıldız, İl Genel Meclis üyeleri ve bölge belediye başkanlarının da bulunduğu 100 araçlık konvoy, ilk olarak patlamanın olduğu yere gitti.

‘HABERLERİ MERKEZLER DEĞİŞTİRİYOR’

Durankaya ile Geçitli Karakolları’nın tam ortasında bulunan ve korucu kulübesinin tam cephede gördüğü noktaya BDP Heyeti durduğu sırada olaydan sonra operasyon başlatmayan askerler, patlamanın olduğu bölgeye doğru giderek, operasyon başlattıkları izlenimini vermek istedi. Feryatların yükseldiği olay yerinde patlama izleri halen tazeliğini kururken, BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş, olay yerinde patlama sırasında parçalanmış bir ayakkabıyı alarak basın mensuplarına gösterdi. Demirtaş’ın ayakkabıyı basına gösterdiği sırada, olay yerinde bulunan insanlar gözyaşlarına hakim olmazken, olayda akrabasını kaybeden Meryem isimli bir kadın ağıtlar yakarak, ayakkabıyı almak istedi. Vatandaşlar kadını sakinleştirerek, arabaya bindirdi. Hükümet ve basına büyük tepkinin olduğu köyde, bazı vatandaşların basın mensuplarına saldırmak istemesi üzerine devreye giren BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş, buradaki gazetecilerin işlerini yaptığını haberlerin merkezlerinde değiştirdiğini belirterek halkı, sakinleştirdi.

KORUCULARA İLGİNÇ UYARI

BDP Heyeti, olay yerinde incelemelerini yaparken, bazı köylüler ise yıllardır, olay yerinin karşısında bulunan korucu kulübesinde nöbet tutulmasına rağmen iki gün önce Geçitli Karakolu’nun koruculara artık orada nöbet tutmaması yönünde uyardığı bilgisini verdi.

İncelemelerden sonra patlamanın olduğu noktada açıklama yapan BDP Eşbaşkanı Salahattin Demirtaş, BDP olarak tek isteklerinin yaşanan olayların bütün boyutlarıyla ortaya çıkması olduğunu belirterek, hükümetten olayın faillerini ortaya çıkarmasını istedi ve şunları söyledi:

‘’Şu an acının yaşandığı noktadayız. Bütün halkımıza başsağlığın da bulunuyoruz. Ölenlere rahmet, yarılara şifalar bulunuyoruz.

Dün Ankara’da bu acı olayı duyduğumuzda da ifade ettik. Gerçekten bu topraklar yıllardır gün yüzü görmedi. Huzur görmedi. Artık yeter diyoruz.

Bu kanı durdurmak için siyasetçiler olarak samimi bir çaba içindeyiz. Ancak Hakkari’nin bu noktasında bu barış arayışları provokasyon etme adına 9 kardeşimiz katledilmiştir. Gerçekten buradaki halkımızın tepkisini taleplerini anlamayan, anlamakta zorluk çeken, bir hükümet gerçeğiyle karşı karşıyayız.

Bakın dünden beri hükümet ve devlet adına yapılan bütün açıklamalarda bölge halkının hassasiyetleri, duyguları, gözardı ediliyor. 80 yıldır bu yapılmış dünde bu yapılmaktadır. Sanki bu bölgede bu provokasyonlara kurban giden bu halkın düşünceleri hiçbir anlam ifade etmiyor, burada söylenenler burada yaşanan olayın gerçekliğiyle ilgili hiçbir anlam iade etmiyor. Ama Genelkurmay Başkanı rahatlıkla olayları manipüle edebiliyor.

PATLAMANIN İSMİ JİTEM’DİR

Bu bölgede yaşayan insanlarımız, burada yaşanan her türlü olayı yakından bilirler. Bölgeye hakimdirler. Burada tek bir mermi patlasa, tek bir kuş uçsa buranın insanın nereden geldiği nereye gittiğini bilirler. Bu yüzden bölgenin hassasiyetlerine, düşüncelerine kulaklarını kapatıp, bu örgüt tarafından yapılmış diyip, üzerine kapatan bir hükümet bu ülkede meşruyetini kaybetmiş bir hükümettir.

Bizim derdimiz bu olayda PKK’yı aklamak değildir. Kesinlikle BDP’nin çabası bu değildir. Eğer bu olay PKK tarafından yapılmış olsaydı. Bu acıyı gene hissedecektik. Bundan kimsenin şüphesi olmasın. Ama bu bir kontra faaliyettir. JİTEM vari bir faaliyettir. Daha ilerlisi Türkiye bilsin diye, Ergenekon dedik. Bölgedeki ismi ise JİTEM’dir.

Başbakan’ın çıkıp bunların avukatlığını yapıyor. Ne yazık ki; Sayın Başbakan dün çıkıp onların avukatlığını yapmıştır. Başbakan’ın elinde ne bilgi var, gelip bölge insanını dinlesin bakayım. Bizim arayışımız şudur. Burada birileri barış çabalarını provoke etmiştir. Bunlar ortaya çıksın. Bu güne kadar kimler barışı engelliyor. Kimler savaş istiyor anlaşılsın.

Burada patlayan bombanın, mayını patlatanların bulunması devlet için birkaç saatlik iştir. Bunu yapanları burada ellerini kollarını sallayarak, çıkması mümkün değildir. Yakalanmadan çıkmak imkansızdır. Bunu bölge halkı da güvenlik görevlileri de iyi biliyor. Bunu yapan kimse ortaya çıksın.

‘HALKI ASLA İNANDIRAMAZLAR’

akkari’yi bilmeyenler bu bölgeye bilmeyenler genelkurmay ve başbakan açıklamalarına kanabilirler. İstanbul’daki Ankara’dakiler kanabilirler, ama buradaki halkı asla inandıramazlar.

Başbakan gelip burada o açıklamayı yapsın. Gelip bu çukurun önünde kimin yaptığını açıklasın. Birileri barış sürecini provoke etmek istiyor. Başbakan ise buna ‘hayır’ diyor. Bunlar savaş istiyor. Bizde savaşacağız demeye getiriyor. Ne söylediğini farkında değildir. Biz sayın başbakanı acının yaşandığı yerden sesleniyoruz yeter artık diyoruz; bu acıları ve savaşı durdurulalım. Bu savaşı durduralım ki; bu provokasyonlar dursun. Artık insanlar çocuklar katledilmesin.

Başbakan’ın sert üslubuna rağmen burada tekrar sesleniyoruz. Barış hatırına çağrı yapıyoruz. Gelin barış ve kardeşliği geliştirelim.’’

TUĞLUK: HALK KATİLLERİ BİLİYOR

Demirtaş’ın açıklamasından sonra BDP konvoyu Geçitli Köyü’ne gitti. Köyde bulunan taziye çadırında BDP’liler alkış ve “PKK halktır halk burada”, “Katil Erdoğan”, “Biji Serok Apo” sloganlarıyla karşıladı.

Yapılan karşılamadan sonra PKK lideri Abdullah Öcalan’ın posterleri ile PKK filamanlarıyla donatılan çadırda konuşan DTK Eşbaşkanı Aysel Tuğluk, yaşanan olayda yaşamını yitirenlere başsağlığında bulunarak, “Yaşanan bu olay derhal açığa çıkarılmalıdır. Geçmişte de bu olaylar sık yaşandı. Bu olay PKK tarafından yapılmış bir olay değildir. Bu olay özel savaş çeteleri tarafından gerçekleştirilmiştir. Biz bu katilleri iyi tanıyoruz. Bu halk bu katilleri iyi tanıyor. Bu halk sahipsiz değildir. Sahipleri vardır. Halkımızın yanındayız. Bu saldırılara karşı meşru direnme hakkımızı kullanacağız. Özel savaş güçleri bu eylemle bir mesaj veriyor. Çocukta olsa gençte olsa biz sizi öldürürüz. diyor. Biz bu katliamlara karşı boynumuzu bükmeyeceğiz. Meşru direnme hakkımızı kullanacağız” dedi. Patlamanın 20 Eylül’den önce gelmesinin düşündürücü olduğunu da belirten Tuğluk, yetkililerden olayın kısa sürede ortaya çıkarılmasını istedi.

ANF NEWS AGENCY

20 Eylül’e kadar bir gelişme olmalı!


Türkiye kritik dönemeçten geçiyor…

Hükümetin demokratik açılımı Habur’dan girişlerle sekteye uğradı.

Muhalefetin hükümete yönelik sert eleştirileri, referandum sürecinde ‘İmralı ile pazarlık yapılıyor’ iddiasını gündeme taşıdı.
Süreci başından beri dikkatle takip eden, Kürt aydınlarının görüşlerine başvuran AKŞAM, Başbakan Erdoğan’ın danışmanı Yalçın Akdoğan’ın, ‘İmralı ile pazarlık ya da müzakere yapılmıyor ama diyalog var. İmralı, gelişmeleri Kandil ve BDP’den iyi okuyor’ sözlerini manşete taşıyınca tartışmalar daha da alevlendi. BDP’nin referandumu boykot kararıyla ‘Referandumdan sonra demokratik özerklik tartışması başlatacağız’ açıklamaları ve referandumun öncesinde süreli silah bırakan PKK’nın 20 Eylül tarihini işaret etmesi konuyu başka bir boyut getirdi. BDP boykot kararını uyguladı. 20 Eylül yaklaşıyor. Peki şimdi ne olacak?

Bu kritik dönemde hassas davranmak zorundaydık. Ya BDP’nin demokratik özerklik taleplerini, PKK’nın yeniden silaha sarılacağı ve kan dökeceği o tarihle (20 Eylül) gündeme taşımasını bekleyecektik ya da gelişmeleri doğru okumak, anlamak ve anlatmak için Abdullah Öcalan’a bazı sorular soracaktık. Beklemek yerine sorumlu gazetecilik saikiyle hareket ederek ikinci şıkkı tercih ettim ve İstanbul’da Asrın Hukuk Bürosu’nun kapısını çaldım.

Tanışma faslının ardından Öcalan’ın avukatlarına şunu sordum, ‘İmralı’ya ziyarete gittiğinizde bizim için şu soruları sorabilir misiniz?’

Özellikle dünya basınının önde gelen temsilcilerinden bu yönde çok sayıda talep olduğunu söyleyerek umutlanmamamı tavsiye ettiler.

Bu görüşme 27 Ağustos Cuma günü gerçekleşti. Avukatlar, ‘Görüş saatimiz sınırlı. Kendisine soruları iletip iletemeyeceğimize söz vermeyiz. Siz sorularınızı bize verin. Her görüş öncesi mutlaka toplantı yapıyoruz. O toplantıda bu konuyu değerlendireceğiz, size haber veririz’ dediler.
Görüşmenin ardından avukatlar 1 Eylül Çarşamba günü İmralı’ya gittiler. Telefonla kendilerini aradığımda, ‘Müvekkilimize bu soruları sorma fırsatımız olmadı’ yanıtını aldım. Bir sonraki görüşmede sormalarını rica edip beklemeye başladım.

Amacım sorularıma referandum öncesi yanıt almak ve kamuoyunda BDP’nin boykot kararıyla ilgili oluşan soru işaretlerini gidermekti. Ancak beklediğim gibi olmadı.

Avukatlar 8 Eylül Çarşamba günü İmralı ziyaretlerinde ismimizi verip sorularımı sorduklarında Abdullah Öcalan’ın hepsine ayrıntılı olarak yanıt verdiğini ancak bana bu yanıtları 14 Eylül Salı günü (dün) iletebileceklerini söylediler. Söyledikleri tarihte Ankara’dan İstanbul’a yola çıktım ve bir kez daha Asrın Hukuk Bürosu’na gittim.

Dün avukatlarla yaptığım görüşmede şunları öğrendim: İmralı’ya her hafta çarşamba günü 3 avukat gidiyor. Adaya giden çok sayıda avukat var. Öcalan’ın avukatlarından bazıları yasaklı… Haklarında açılan davalar nedeniyle adaya gidemiyorlar. Her görüşme savcının talebi üzerine infaz hakimliğinin onayı ile Adalet Bakanlığı’nın bir görevlisi tarafından kayda alınıyor. Yani görüşmelerde hazır bulunan bakanlığın resmi görevlisi, ses kayıt cihazı ile ne konuşulduğunu kayıtlara geçiriyor.

Bizim sorularımız da böyle bir ortamda Abdullah Öcalan’a soruldu.
Öcalan’ın açıklamalarına bakılırsa sorulara referandumun sonucuna göre farklı seçeneklerle yanıt verdi. Ancak avukatları gündeme göre bu yanıtları eledi…

Avukatların anlattığına göre Öcalan önce soruları kimin gönderdiğini öğrenmek istemiş. İsmimi söylediklerinde yazılarımı ve röportajlarımı okuduğunu ve cevaplamak istediğini belirtmiş. İşte okuyacağınız röportaj bu şekilde gerçekleşti.

Öcalan’la avukatları aracılığıyla yapılan röportaja ilişkin detayları başından beri bilen Genel Yayın Yönetmenimiz İsmail Küçükkaya dün yanıtları aldığımı söyler söylemez beni gazeteye, yazı işleri toplantısına çağırdı. Koşarak gittim. İsmail Küçükkaya ile Yayın Koordinatörümüz Nergis Bozkurt, yazı işleri müdürlerimiz ve görsel yönetmenimiz bir masanın etrafında oturmuş merakla beni bekliyorlardı. Haberin hikayesini anlattım, sorularımı sıraladım ve hep birlikte Öcalan’ın yanıtlarını okuduk.

Herkesin kaygısı ortaktı: Teröre prim vermemek, kamuoyunun hassasiyetlerini göz ardı etmemek… Başlayacak tartışmalara ışık tutması açısından sizlere ulaştırmayı görev saydığımız bu yanıtları gazeteye nasıl taşıyacağımızı, başlıkları uzun uzun tartıştık…

Amacımız sadece ve sadece Türkiye’de neler olup bittiğini doğru anlamak ve kan dökülmemesi için ortak aklın oluşmasına katkıda bulunmaktır…

20 Eylül’e kadar bir gelişme olmalı!
‘Eğer, hükümet tarafından belli adımlar atılırsa, o zaman aklımı mantığımı kullanarak rolümü oynarım. Gelişme olmazsa ben sorumluluk almayacağım’

ASKERLER İSTİHBARİ AMAÇLI GELİYORDU SİVİLLERLE DİYALOG İÇİN GÖRÜŞÜYORUZ

-Kimler Abdullah Öcalan’la görüşüyor? Görüşmelerde Kürt sorununun çözümü konuşuluyor mu? PKK’nın süreli silah bırakmasının bu görüşmelerle ilgisi var mı?

İmralı’ya getirildiğim ilk günden bugüne kadar defalarca değişik heyetler benimle görüştü. İlk dönemler askeri ekiplerdi ve daha çok istihbari görüşmeler yapmak istiyorlardı. Ben ise görüşmeleri diyalog ve müzakere niteliğine dönüştürmek istiyordum. Dolayısıyla ilk dönemlerde yapılan bu görüşmelerden sorunun çözümüne hizmet edecek sağlıklı neticeler elde edilemedi. Son dönemlerde benimle görüşen ekip, sivil bir ekip özelliğini taşıyor. Burada yaptığım görüşmeler daha çok diyalog düzeyinde.

BENİMLE GÖRÜŞMELER DEVAM EDİYOR…

Bu görüşmeler belli bir düzeyde devam ediyor. Kürt sorununun adil-demokratik çözümü isteniyorsa bu görüşmelerde Kürtlerin temsilcileri siyasi özne olarak kabul edilmeli ve soruna gerçekçi bir perspektifle bakılmalıdır. Kürt sorununun çözümü için illa ki benimle görüşülsün demedim. Önemli olan bu konuda devletten doğru samimi adımların gelmesidir. Yoksa muhatap BDP olur, PKK olur, ben olurum fark etmez. Demokratik açılım sürecinin başlarında hazırladığım yol haritasında sorunun nasıl ele alınıp çözüleceğine ilişkin bir çalışmam oldu. Ancak şu an nerede tutuluyor onu bile bilmiyorum. Burada, sorunun çözümü için aylarca üzerinde çalıştığım, emek verdiğim 156 sayfalık yol haritası devlet tarafından görmezden gelindi, kamuoyuyla paylaşılmadı.

TÜRKLERLE KÜRTLERİN APO ALGISI TEZAT BUNU BİLİYORUM

Kürt sorunu gibi tarihsel sorunlar çözülmek isteniyorsa eskinin psikolojik algılanmaları aşılmak zorundadır. Sorunun çözümüne katkı sunanların sıfatı ya da tarafı ölçü olmamalı. Şunun farkındayım, Kürtler ve Türklerin beni algılayışlarındaki tezatlığı biliyorum. Bu nedenle bütün bu ayrıntıların göz ardı edilmemesi gerektiğini de düşünüyorum. 12 yıldır İmralı’da Kürt sorununun demokratik çözümü için çaba sarf ettim ve bundan sonra da imkanlarım ve sağlığım elverdikçe sarf edeceğim.

EĞER GÖRÜŞMELER KESİLİRSE…

Referandum sonrası 13-20 Eylül arası bazı şeyler daha çok netleşir. Eğer bu tarihe kadar bir gelişme olmazsa ben sorumluluk almayacağım. Eğer belirli adımlar hükümet tarafından atılırsa o zaman rolümü oynamaya çalışacağım. Doğrudur benimle görüşmeler oldu, oluyor. Eğer görüşmeler aniden kesilir ve kapsamlı bir yönelim olursa benim burada yapabilecek bir şeyim kalmaz. Görüşmeler devam ederse ben aklımı, mantığımı kullanarak rol alabilirim.

ETNİSİTEYE VE COĞRAFİ SINIRLARA DAYANMAYAN DEMOKRATİK ÖZERKLİK

– Dediniz ki, ‘Kürtler, BDP, DTK (Demokratik Toplum Kongresi) nasıl bir yaşam isteyeceklerini tartışıp karar verecekler. KCK, PKK demokratik özerklik sistemi içinde kendi yerini belirleyecektir.’ Kürtler demokratik özerklik diyorlar ama özellikle bunun bölgeye ekonomik açıdan büyük darbe vurmasından, yoksullaşmaktan, bölgede yalnız kalmaktan korkuyorlar. Ayrıca ABD’nin bölgeye ilişkin politikalarına dair kaygıları da var. Herkesin yanıtını merak ettiği bir başka soru da batıda yaşayan Kürtler ne olacak?

Demokratik özerklik, Türkiye’de yanlış tartışılıyor. Bizim ortaya koyduğumuz demokratik özerklik projesi etnisiteye ve coğrafi sınırlara dayanmıyor, demokrasiye dayanıyor. Toplum, merkezi devleti sınırlayarak kendi yetkileriyle kendini yönetecektir. Önemli olan devletin sınırlandırılmasıdır. Bahsettiğimiz demokratik özerklik sadece Kürdistan’a ilişkin değil, Ege, Karadeniz, Orta Anadolu’ya da ilişkindir. Ulus-devlet anlayışının halklara dar geldiğini, yetmediğini görmek zorundayız. Amerika bu modelin uygulayıcısıdır ama bu model Ortadoğu’ya kesinlikle uymaz.

CUMHURİYETİN KURULUŞUNDA VARIZ, İÇİNDE YOKUZ

Biz demokratik özerklik derken bir tarihsel haksızlığa vurgu yapıyoruz. ‘Cumhuriyetin kuruluşunda varsınız ama içinde yoksunuz’ haksızlığıdır bu. Benim demokratik özerklik anlayışım, Türkiye’nin cumhuriyet tarihine de bir eleştiri sunmaktadır. Demokratik özerklik 1919-1922 yıllarının güncellenmesidir. Biliniyor; o yıllarda Mustafa Kemal, Erzurum’daki Kongre’sine, delegeliği düşen Bitlis delegesinin yerine, Bitlis delegesi olarak yani Kürt delegesi olarak katılıyor. İşte biz bu tarihin güncellenmesini istiyoruz.

BEYAZ TÜRKLER FAŞİZM UYGULUYOR!

Beyaz Türklerin uyguladığı faşizm diğer tüm farklılıkları yok sayıyor. Cumhuriyet tarihinde yaratılmak istenen ulus kimliği Türklük kimliğidir. Bir ulus inşa etme adına bütün farklı dil ve kültürler, kimlikler ve inançlar tek tipleştirilmeye çalışılmıştır. Türkiye’de var olan bu ulus-devlet anlayışını her kesim bir köşeden yontmaya çalışıyor. Böyle bir süreç başladı. Kürtlere düşen görev belki de bu konularda öncülük etmektir. Demokratik özerklik, ulus-devlet karşısında en doğru, uygulanabilir seçenektir. Sadece Kürtler için değil her yerde, Türkiye’de, Ortadoğu’da uygulanabilir. Ulus-devlet belki hemen aşılamaz, bunun farkındayız ancak ulus-devletle yetinmeyeceğiz.

Dışarı çıkma talebim yok ama….

– Kendinizi Kürt halkının lideri olarak mı görüyorsunuz? Hapisten çıkma talebiniz var mı?
Ben hiçbir zaman kendimi bu tür sıfatlarla tanımlamadım. Öcalan bu işe hangi saiklerle bulaştı diye merak edenlere benim annemle ilişkim iyi bir örnektir. Yedi yaşında okula başladığımda baktım ki anadilimden farklı bir dili öğrenmek zorunda bırakılıyorum. Bir çocuk olarak korktum, yabancı bir dili nasıl öğreneceğim diye düşündüm, çok zoruma gitti. O çocuk zihniyetimle annemin beni bu kültürel soykırımdan kurtarmasını bekledim ve bunu yapamadığı için annemle çok tartıştım. Evden çıktıktan sonra ve annem ölünceye kadar bir kez bile telefonda onunla konuşamadım. İsyanım o kadar büyüktü ki, ölüm döşeğindeyken bile annemi arayamadım. Bunun acısını hala yaşıyorum.

Tartışmalarımda anneme ‘Tavuklar bile kendi yavrularıyla kendi anlayacağı dilden konuşuyor, anlaşıyor, yavrularını koruyor, sen bunu neden yapmıyorsun?’ diyordum.

İşte benim meselem, Apo’yu ortaya çıkaran gerçeklik budur. Bu gerçekliği ortaya çıkaran, bugün herkesin üzerinde tartıştığı ve büyük oranda kabul ettiği Kürt sorunudur! Bu sorunun çözülmesi için şahsıma ilişkin herhangi bir talebim hiçbir zaman olmadı. İmralı’da ya da dışarıda olayım diye bir gündemim yok. Sorunun çözümünde taraflı tarafsız rol almam isteniyorsa mevcut koşullarda bir şey yapamayacağım bilinmelidir. Ancak koşullar oluşturulursa demokratik çözüm ve barış için elbette rolümü oynarım.

İSTESEYDİK REFERANDUMU KAYBEDERLERDİ

– BDP’nin boykot kararı olmasaydı sizin deyiminizle ‘Kürtler kendilerini doğrudan ilgilendiren bir husus barındırmayan’ bu anayasa paketine ‘Evet’ der miydi?

Biz Türkiye Cumhuriyeti’ne, devletine ve hükümetine demokratik çözümü, demokratik anayasayı dayatmak için boykot kararı aldık, doğrudur. Biz isteseydik bu referandumu kesin kaybederlerdi. Biz ‘Hayır’ deseydik, bu değişiklik paketinin geçmesi imkansız hale gelirdi. Erdoğan’a son bir şans verdik, bunu iyi görmesi gerekir. Umarım bundan sonra demokratik anayasa ve demokratik çözüm konusunda olumlu gelişmeler olur.

ÖZLEM AKARSU ÇELİK

SİVİL BİR EKİP GÖRÜŞÜYOR


SİVİL BİR EKİP GÖRÜŞÜYOR

Kendisi ile yapılan görüşmeleri anlatan Öcalan, “İmralı’ya getirildiğim ilk günden bugüne kadar defalarca değişik heyetler benimle görüştü. İlk dönemler askeri ekiplerdi ve daha çok istihbari görüşmeler yapmak istiyorlardı. Ben ise görüşmeleri diyalog ve müzakere niteliğine dönüştürmek istiyordum. Dolayısıyla ilk dönemlerde yapılan bu görüşmelerden sorunun çözümüne hizmet edecek sağlıklı neticeler elde edilemedi. Son dönemlerde benimle görüşen ekip, sivil bir ekip özelliğini taşıyor. Burada yaptığım görüşmeler daha çok diyalog düzeyinde” dedi.

GÖRÜŞMELER DEVAM EDİYOR

“Bu görüşmeler belli bir düzeyde devam ediyor” diyen Öcalan, şöyle devam etti: “Kürt sorununun adil-demokratik çözümü isteniyorsa bu görüşmelerde Kürtlerin temsilcileri siyasi özne olarak kabul edilmeli ve soruna gerçekçi bir perspektifle bakılmalıdır. Kürt sorununun çözümü için illa ki benimle görüşülsün demedim. Önemli olan bu konuda devletten doğru samimi adımların gelmesidir. Yoksa muhatap BDP olur, PKK olur, ben olurum fark etmez. Demokratik açılım sürecinin başlarında hazırladığım yol haritasında sorunun nasıl ele alınıp çözüleceğine ilişkin bir çalışmam oldu. Ancak şu an nerede tutuluyor onu bile bilmiyorum. Burada, sorunun çözümü için aylarca üzerinde çalıştığım, emek verdiğim 156 sayfalık yol haritası devlet tarafından görmezden gelindi, kamuoyuyla paylaşılmadı.”

Kürt sorunu gibi tarihsel sorunlar çözülmek isteniyorsa eskinin psikolojik algılanmaların aşılması gerektiğini vurgulayan Öcalan, “Sorunun çözümüne katkı sunanların sıfatı ya da tarafı ölçü olmamalı. Şunun farkındayım, Kürtler ve Türklerin beni algılayışlarındaki tezatlığı biliyorum. Bu nedenle bütün bu ayrıntıların göz ardı edilmemesi gerektiğini de düşünüyorum. 12 yıldır İmralı’da Kürt sorununun demokratik çözümü için çaba sarf ettim ve bundan sonra da imkanlarım ve sağlığım elverdikçe sarf edeceğim” şeklinde konuştu.

20 EYLÜL’E KADAR GELİŞMEZ OLMAZSA SORUMLULUK ALMAYACAĞIM

Öcalan, referandum sonrası 13-20 Eylül arası bazı şeylerin daha çok netleşeceğini kaydederek, şu uyarıda bulundu: “Eğer bu tarihe kadar bir gelişme olmazsa ben sorumluluk almayacağım. Eğer belirli adımlar hükümet tarafından atılırsa o zaman rolümü oynamaya çalışacağım. Doğrudur benimle görüşmeler oldu, oluyor. Eğer görüşmeler aniden kesilir ve kapsamlı bir yönelim olursa benim burada yapabilecek bir şeyim kalmaz. Görüşmeler devam ederse ben aklımı, mantığımı kullanarak rol alabilirim.”

ÖNEMLİ OLAN DEVLETİN SINIRLANDIRILMASI

Demokratik özerkliğin Türkiye’de yanlış tartışıldığının altını çizen Öcalan, “Bizim ortaya koyduğumuz demokratik özerklik projesi etnisiteye ve coğrafi sınırlara dayanmıyor, demokrasiye dayanıyor. Toplum, merkezi devleti sınırlayarak kendi yetkileriyle kendini yönetecektir. Önemli olan devletin sınırlandırılmasıdır. Bahsettiğimiz demokratik özerklik sadece Kürdistan’a ilişkin değil, Ege, Karadeniz, Orta Anadolu’ya da ilişkindir. Ulus-devlet anlayışının halklara dar geldiğini, yetmediğini görmek zorundayız. Amerika bu modelin uygulayıcısıdır ama bu model Ortadoğu’ya kesinlikle uymaz” şeklinde konuştu.

CUMHURİYETİN KURULUŞUNDA VARIZ, İÇİNDE YOKUZ

Öcalan, “Biz demokratik özerklik derken bir tarihsel haksızlığa vurgu yapıyoruz” diyerek sözlerini şöyle sürdürdü: “’Cumhuriyetin kuruluşunda varsınız ama içinde yoksunuz’ haksızlığıdır bu. Benim demokratik özerklik anlayışım, Türkiye’nin cumhuriyet tarihine de bir eleştiri sunmaktadır. Demokratik özerklik 1919-1922 yıllarının güncellenmesidir. Biliniyor; o yıllarda Mustafa Kemal, Erzurum’daki Kongre’sine, delegeliği düşen Bitlis delegesinin yerine, Bitlis delegesi olarak yani Kürt delegesi olarak katılıyor. İşte biz bu tarihin güncellenmesini istiyoruz.”

BEYAZ TÜRK FAŞİZMİ

Beyaz Türklerin faşizm uyguladığına dikkat çeken Öcalan, bu faşizmin diğer tüm farklılıkları yok saydığını vurguladı. Öcalan şöyle dedi: “Beyaz Türklerin uyguladığı faşizm diğer tüm farklılıkları yok sayıyor. Cumhuriyet tarihinde yaratılmak istenen ulus kimliği Türklük kimliğidir. Bir ulus inşa etme adına bütün farklı dil ve kültürler, kimlikler ve inançlar tek tipleştirilmeye çalışılmıştır. Türkiye’de var olan bu ulus-devlet anlayışını her kesim bir köşeden yontmaya çalışıyor. Böyle bir süreç başladı. Kürtlere düşen görev belki de bu konularda öncülük etmektir. Demokratik özerklik, ulus-devlet karşısında en doğru, uygulanabilir seçenektir. Sadece Kürtler için değil her yerde, Türkiye’de, Ortadoğu’da uygulanabilir. Ulus-devlet belki hemen aşılamaz, bunun farkındayız ancak ulus-devletle yetinmeyeceğiz.”

KOŞULLAR OLUŞTURULURSA ROLÜMÜ OYNARIM

“Kendinizi Kürt halkının lideri olarak mı görüyorsunuz? Hapisten çıkma talebiniz var mı?” sorusuna Öcalan şöyle yanıt verdi: “Ben hiçbir zaman kendimi bu tür sıfatlarla tanımlamadım. Öcalan bu işe hangi saiklerle bulaştı diye merak edenlere benim annemle ilişkim iyi bir örnektir. Yedi yaşında okula başladığımda baktım ki anadilimden farklı bir dili öğrenmek zorunda bırakılıyorum. Bir çocuk olarak korktum, yabancı bir dili nasıl öğreneceğim diye düşündüm, çok zoruma gitti. O çocuk zihniyetimle annemin beni bu kültürel soykırımdan kurtarmasını bekledim ve bunu yapamadığı için annemle çok tartıştım. Evden çıktıktan sonra ve annem ölünceye kadar bir kez bile telefonda onunla konuşamadım. İsyanım o kadar büyüktü ki, ölüm döşeğindeyken bile annemi arayamadım. Bunun acısını hala yaşıyorum. Tartışmalarımda anneme ‘Tavuklar bile kendi yavrularıyla kendi anlayacağı dilden konuşuyor, anlaşıyor, yavrularını koruyor, sen bunu neden yapmıyorsun?’ diyordum.

İşte benim meselem, Apo’yu ortaya çıkaran gerçeklik budur. Bu gerçekliği ortaya çıkaran, bugün herkesin üzerinde tartıştığı ve büyük oranda kabul ettiği Kürt sorunudur! Bu sorunun çözülmesi için şahsıma ilişkin herhangi bir talebim hiçbir zaman olmadı. İmralı’da ya da dışarıda olayım diye bir gündemim yok. Sorunun çözümünde taraflı tarafsız rol almam isteniyorsa mevcut koşullarda bir şey yapamayacağım bilinmelidir. Ancak koşullar oluşturulursa demokratik çözüm ve barış için elbette rolümü oynarım.”

İSTESEYDİK ERDOĞAN REFERANDUMU KESİN KAYBEDERDİ

Boykot kararı ve referandum sonuçlarını değerlendiren Öcalan, şöyle dedi: “Biz Türkiye Cumhuriyeti’ne, devletine ve hükümetine demokratik çözümü, demokratik anayasayı dayatmak için boykot kararı aldık, doğrudur. Biz isteseydik bu referandumu kesin kaybederlerdi. Biz ‘Hayır’ deseydik, bu değişiklik paketinin geçmesi imkansız hale gelirdi. Erdoğan’a son bir şans verdik, bunu iyi görmesi gerekir. Umarım bundan sonra demokratik anayasa ve demokratik çözüm konusunda olumlu gelişmeler olur.”

ANF NEWS AGENCY

Hakkârililer Cemil Çiçek’e kına gönderdi


Hakkârililer Cemil Çiçek’e kına gönderdi
BDP Hakkâri İl Örgütü, Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’i referandumdaki oy sandığına kına dolu torba koyarak protesto etti.

Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek, geçtiğimiz aylardaki bir konuşmasında “Nijeryalılara Türkçe öğrettik ama Hakkârililere öğretemedik” ifadelerini kullanmıştı. BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş ise, Hakkâri’de düzenlenen boykot mitinginde halka, “Referandumda boş çıkan bir sandıkta Çiçek’e kına gönderin” çağrısında bulunmuştu. Bu çağrıya uyan Hakkârililer, herkesin boykot etmesi nedeniyle boş çıkan 1136 numaralı sandığın içerisine kına torbasıyla birlikte bir mektup ve halkın genelinin boykot ettiği referandum sonuçlarını posta aracılığıyla Çiçek’e gönderdi.

Basın toplantısı düzenleyen BDP Hakkâri Milletvekili Hamit Geylani de, Hakkâri’de boykot oranının rekor kırdığını hatırlattı ve 417 seçmenlik 1136 numaralı sandığa ise tek bir oy bile çıkmadığını bildirdi. Geylani, bu sandığın içerisine kına, mektup ve ildeki referandum sonuçlarını yerleştirerek bakan Çiçek’e gönderdiklerini açıkladı.

SEÇMEN SAYISI: 417, KATILIM: 0

Hakkârili BDP’lilerin Çiçek’e gönderdiği mektubu okuyan Geylani, şunları ifade etti: “Binlerce yıllık Kürt dili ve kültürünü yok sayarak, Kürtlere Türkçe’yi öğretemediniz ve bu anlayışla da öğretemeyeceksiniz. Kürtler, bu ırkçı ve asimilasyonist anlayışınıza, referandumda boş sandıkta cevap verdi. Referandumdaki sonuç Kürtlerin ‘Demokratik Özerklik’ yolundaki iradelerini yansıtmakta ve kanıtlamaktadır. Halkımızın anlamlı bir mesajı olarak; size bir torba kına ile birlikte 100’lerce sandığa örnek Hakkâri’nin 1136 numaralı sandığını ve referandum sonuçlarını yolluyoruz. Sonuç; seçmen sayısı: 417, Katılım: 0, Boykot: 417. İşte size örnek bir boş sandık. Sizlere bol kınalı günler.”

YÜZDE 95 BOYKOT

Geylani, yapılan referandum sonuçlarına göre Hakkari ve ilçelerinde yaşayanların sandık başına gitmeyerek seçimi boykot ettiklerine dikkat çekerek, halka teşekkürlerini ise, şu sözlerle sundu: “Yüzde 95 oranıyla boykot rekoru kıran ilimizde yaşayan küçük yaştaki çocuğundan 70 yaşındaki yaşlısına kadar herkesin ellerinden öper, Kürt mücadelelerine verdikleri destekten dolayı teşekkür ederim.”

Ayrıca BDP’li Hamit Geylani, Hakkâri ve ilçelerinde referandum çalışmaları yürüten 100’e yakın partilinin gözaltına alındığı bilgisini de vererek, ekledi: “Ama tüm bu antidemokratik anlayışa karşı halkımız mücadelelerine sahip çıktı. Halkımız yüzde 95 civarında boykot kararına uymuştur. Köy korucuları da tüm baskılara rağmen seçimi boykot etti. Örnek olarak Şemdinli Aktütün köyünde koruculara yapılan tüm baskılara rağmen sandığa gitmeyip seçimi boykot ettiler.”

ANF NEWS AGENCY

Darbecilere karşı her yerde suç duyurusu


Darbecilere karşı her yerde suç duyurusu
Referandum ardından başta Kenan Evren olmak üzere 12 Eylül 1980 askeri darbesinde yer alanlara karşı İstanbul, İzmir, Ankara, Bursa Diyarbakır, Batman ve İdil’de suç duyuruları yapıldı.

BATMAN’DA BDP’Lİ YILDIZ’DAN EVREN HAKKINDA SUÇ DUYURUSU

Anayasa değişikliğinin onaylanması ardından, BDP Grup Başkanvekili ve Batman milletvekili Bengi Yıldız, Kenan Evren ve darbecilerin yargılanması için Batman Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunarak, darbecilerin “Anayasal düzeni zorla değiştirme, işkence ve insanlığa karşı suç işledikleri” gerekçesiyle yargılanmalarını istedi.

Yıldız suç duyurusuna konu olayları ise dilekçesinde şöyle anlattı: “12 Eylül 1980 tarihinde Orgeneral Kenan Evren ve Kuvvet komutanlarınca yapılan askeri darbe mevcut anayasal düzenin zorla değiştirilip yerine faşist, askeri ve baskıcı bir düzenin geçirilmesine neden olmuştur. Bu dönem içinde köylerimize yapılan baskınlar, uzun süreli gözaltı ve işkenceler maddi ve manevi dünyamızda telafisi imkansız yaralar açmıştır. Köyümüzün meydanında toplatılan babamızın, amca ve dayılarımızın uğradığı insanlık dışı muameleler daha sonra yaşamımızın tamamında belirleyici bir rol oynadı. Aileden birisinin suç işlediği iddiasıyla, anne, kız kardeşimizin ve bizlerin günlerce işkenceden geçirildiği günler bu darbe ürünü uygulamalarıdır. 8 Kasım 1982 gününde Batman ili Kozluk ilçesi askerler tarafından ablukaya alındı. Başta daha 16 yaşında bulunan ben olmak üzere binlerce insan saatlerce Kozluk Lisesinin bahçesinde ayakta bekletildik. Daha sonra aç, susuz, yorgun düşmüş bir şekilde lisenin tüm derslik ve odalarına tıkıştırıldık. Nefes alacak bir ortam yoktu. 24 saat aç, susuz ve ayakta bekletildik. Tuvalet ihtiyacımızı bulunduğumuz yerde yapmak zorunda kaldık. Öyle ki bir çok oda diz boyu sidikle doldu. Sonradan öğrendiğimize göre her erkek bir silah getirme gibi bir baskı ve yükümlülük altına sokuluyordu. 1982 anayasası askerlerin ağır baskısı altında gerçekleşti. Yaşadığım Yedibölük köyünde askerlerin huzurunda açık oy ve açık tasnif şeklinde gerçekleşti.”

İDİL’DA HASİP KAPLAN SUÇ DUYUSU YAPTI

BDP Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan, 12 Eylül darbesinin sorumlularının yargılanması için İdil Hükümet Konağı’nda savcılığa suç duyurusunda bulundu. Savcılığa yaptığı suç duyurusunun ardından Hükümet Konağı önünde kısa bir açıklama yapan Kaplan, tarihi anayasa referandumunu geride bıraktıklarını ve yapılan değişiklikte geçici 15. madde ile ilgili tartışmalara dikkat çekti. Kaplan, “Ben o dönmede bu madde ile ilgili önerge verip, insanlığa karşı işlenen suçlarda zaman aşımı işlenemeyeceğinden, işlediği suçlardan yargılanması için partim adına başvuruda bulunmuştum. Ancak AKP oylarıyla ret edilmişti” dedi. “Geçici 15. madde kaldırılsa bile Erdoğan Kenan Evren’i yargılayamaz” diyen Kaplan, kendisinin de 12 Eylül’de gözaltına alındığını ve yoğun işkence gördüğünü belirtti. Kaplan, “Hala işkence izlerini taşıyorum. 1984 yılında ikinci kez gözaltına alındım, İdil, Mardin, Diyarbakır, Edirne ve İstanbul’da gözaltı süresince işkence gördüm” dedi.

Referandum sonuçlarına da değinen Kaplan, Şırnak’ta boykotun ne kadar etkili olduğunun medyanın da yardımı ile görmezden gelindiğini söyledi.

DARBENİN KORKUNÇ BİLANÇOSU

Kaplan verdiği suç duyurusu dilekçesinde 12 Eylül’de yaşananlara dikkat çekerek, “Darbenin karanlık bilançosu korkunçtur. 12 Eylül darbesinin karanlık bilançosu şöyle: 650 bin kişi gözaltına alındı. 1 milyon 683 bin kişi fişlendi. 210 bin davada 230 bin kişi yargılandı. 7 bin kişiye idam cezası istendi. 517 kişiye idam cezası verildi. 50 kişi idam edildi. 98 bin 404 kişi örgüt üyeliğinden yargılandı. 14 bin kişi yurttaşlıktan çıkarıldı. 30 bin kişi mülteci olarak yurtdışına gitti. 300 kişi kuşkulu şekilde öldü. 171 kişi işkenceden öldü. Cezaevlerinde 299 kişi öldü.14 kişi açlık grevinde öldü.16 kişi kaçarken vuruldu.95 kişi çatışmada öldü” dedi.

Kaplan, “12 Eylül askeri darbesini yapan generaller hakkında (özel hukuka ilişkin haklarımız saklı olmak kaydıyla) soruşturma açılmasını, mal varlıklarına tedbir konulmasını, askeri nişan, rütbelerin geri alınmasını, devletin sağladığı koruma hizmetlerinin kaldırılmasını, orduevlerine girişlerinin yasaklanmasını, haklarında cezai kovuşturma açılarak tutuklanmalarını, yargılanmalarını ve tecziyelerini dilerim” dedi.

DİYARBAKIR’DA HAK-PAR

HAK-PAR Genel Başkanı Bayram Bozyel, Diyarbakır Adliyesi önünde yaptığı basın açıklaması ile 12 Eylül’de yaşanan idamların ve işkencelerin faili olan darbecilerin yargılanması gerektiğini söyledi. Bozyel, “12 Eylül ruhunun teşhir edilmesi için tüm toplumsal kesimlerin bu konuda birlik olup gereken mücadeleyi sürdürmek için bir takım çalışmalarda bulunacağız” dedi. 12 Eylül darbesini yapanların yargılanmasını önleyen Anayasa’nın 15. maddesinin değiştirilmesi gerektiğini belirten Bozyel, söz konusu maddenin militarist bir ruh taşıdığını belirtti. Bozyel, yeni bir anayasa sürecinin biran önce başlatılması gerektiğini söyledi. Açıklamanın ardından HAK-PAR Genel Başkanı Bayram Bozyel ile beraberindeki partililer, Adliye binasına giderek, 12 Eylül askeri darbesinin sorumlularının yargılanması için savcılığa suç duyurusunda bulundu.

ANKARA VE İSTANBUL’DA STK’LAR

Ankara’da ise aralarında İHD Genel Merkezi, MAZLUM-DER, Yetmez Ama Evet Platformu’nun de içinde bulunduğu birçok kurum Ankara Cumhuriyet Başsavcılarına 12 Eylül darbesini gerçekleştirenlerin yargılanması için suç duyurusunda bulundu. Ankara Adliyesi önünde bir araya gelen insan hakları kurumu temsilcileri ayrı ayrı yaptıkları basın açıklamalarından sonra ellerindeki dilekçeleri savcılara teslim etti. ilk basın açıklamasını gerçekleştiren Mazlum-Der Genel Başkanı Ahmet Faruk Ünsal, 30 yıl önce tarihe geçen kara lekenin temizlenmesi için bugün burada olduklarını belirterek, içinde Kenan Evren ve Kara Kuvvetleri eski Komutanı Nurettin Ersin, Hava Kuvvetleri eski Komutanı Tahsin Şahinkaya’nın da içinde bulunduğu bakan bürokrat ve emniyet müdürünün yargılanmaları için Ankara Cumhuriyet Başsavcılarına suç duyurusunda bulunacaklarını söyledi.

İstanbul’da 100’e aşkın kişi Beşiktaş’taki İstanbul Adliyesi’ne gelerek “Yetmez! Yeni anayasa istiyoruz” ve “darbeci Evren 12 Eylül’ün hesabını vereceksin” yazılı pankartlar açtı. Yapılan konuşmalar ardından, aralarında BDP milletvekili Ufuk Uras, Yazar Nihal Bengisu Karaca, Ferhat Kentel, Osman Can, Sacit Kayasu, Yasemin Çongar, Yücel Sayman ve Zeynep Tanbay’ın da bulunduğu grup adına 12 Eylül darbecileri hakkında savcılığa suç duyurusunda bulunuldu. Suç duyurusu dilekçesinde Kenan Evren ile birlikte dönemin komutanları Nurettin Ersin, Tahsin Şahinkaya, Nejat Tümer, Sedat Celasun, eski komutanlardan Bedrettin Demirel, Ali Haydar Saltık, eski Başbakan Bülent Ulusu ile diğer bakan, bürokrat, vali, kaymakam, emniyet müdürü, asker, amir ve memurların yargılanması istendi.

İZMİR’DE EDP SUÇ DUYURUSU YAPTI

Eşitlik ve Demokrasi Partisi (EDP) İzmir il örgütü, Anayasa’nın geçici 15. maddesinin ortadan kalkmasıyla, darbeci General Kenan Evren’in de aralarında bulunduğu 550 kişinin yargılanması talebiyle suç duyurusunda bulundu.

İzmir Bayraklı Adliyesi önünde bir araya gelen EDP üyeleri, 12 Eylül darbecileri hakkında suç duyurusunda bulunmadan önce basın açıklaması yaptı. Açıklamayı okuyan EDP İzmir İl Başkanı Arif Ali Cangı, 12 Eylül’de yapılan referandum sonucu yeni Anayasa’nın onaylandığını hatırlatarak, “12 Eylül Anayasa’sının geçici 15. maddesi ortadan kalktı. Böylelikle; darbecilerin yargılanmasını önleyen anayasa hükmü kaldırıldı” diye konuştu.

Bu nedenle darbeyi gerçekleştiren generallerin yanı sıra darbe sırasında görev yapan vali, bakan ve emniyet müdürleri hakkında suç duyurusunda bulunacaklarını açıklayan Cangı, “Suç duyurusu üzerine yapılacak soruşturma ve kovuşturmalar sonucunda 12 Eylülcülerden hesap sorulması sağlanacağı gibi, eşitlikçi, özgürlükçü ve demokratik bir düzenin kurulması yolunda önemli bir adım atılmış olacaktır” dedi. EDP üyeleri yapılan açıklamanın ardından Adliyeye girerek hazırladıkları suç duyurusu dilekçesini savcılığa sundu.

BURSA’DA GENÇ SİVİLLER

Bursa’da da “Genç Siviller”, 12 Eylül 1980 tarihinde darbe yaparak ülke yönetimine el koyan Kenan Evren ve üst düzey komutanlar hakkında duyurusunda bulundu.

ANF NEWS AGENCY

Demirtaş: Boykot tarihi zafer elde etti


Demirtaş: Boykot tarihi zafer elde etti
ANF21:50 / 12 Eylül 2010 AMED – Referandum sonuçlarını değerlendiren DTP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş, Kürt halkının ‘boykot’ tavrı ile demokrasi dersi verdiğini belirterek, yeni bir Anayasa çalışmasının başlatılması gerektiğini söyledi. Demirtaş, “Boykot Kürt halkı için tarihi bir zaferdir. Evet ve ‘hayır’cıların işi bitmiştir ama boykotçuların işi bitmemiştir” dedi.

Referandum sonuçlarının açıklanmasının ardından BDP Diyarbakır İl binası önünde bir araya gelen binlerce kişi bölgede ‘Boykot’un yüksek oranda çıkmasını havai fişeklerle kutladı. BDP İl binasına dev KCK bayrağı asılırken, binlerce kişi sık sık “Bijî serok Apo”, “Yaşasın Demokratik Özerklik” ve “Selam selam İmralı’ya bin selam” sloganları attı.

Sonuçları BDP Diyarbakır İl binasından takip eden Eşbaşkanlar Selahattin Demirtaş ve Gültan Kışanak ise, sonuçların büyük oranda belli olmasından sonra, parti binasında basın toplantısı düzenledi. Referandum sonuçlarını ve Kürdistan’da büyük bir başarı elde eden ‘boykot’ tavrını değerlendiren BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş, Türkiye’de boykot tavrının etkili olduğunu ve bunun bugüne kadar görmezden gelinenlerin, Türkiye’de kardeşçe, eşitçe yaşamak isteyenlerin ortak tavrı olduğunu söyledi.

Demirtaş, Türkiye’de yeni bir anayasa isteyenlerin referandum sonucunda kazandığını ifade ederek, “Türkiye’de yeni bir anaya isteyenler referandumun sonucunda kazanmışlardır. Bu saatten sonra bizim beklentimiz çok zaman geçirmeden artık, bir anayasa platformunun oluşturulmasıdır. Siyasi partilerin ve sivil toplum kuruluşlarının katılımı ile yeni bir anayasanın oluşturulması gereklilik haline gelmiştir. Çıkan sonuçtan özerklik isteyenler, anadilde eğitim isteyenlerin talebi doğru okunmalıdır ” şeklinde konuştu.

‘BOYKOT TARİHİ ZAFER ELDE ETMİŞTİR’

‘Boykot’ başarısı ile Kürt halkında gelişmiş olan yenilmezlik duygusunun ülkenin her tarafını sardığının bir kez daha görüldüğünü ifade eden Demirtaş, “Karşımızdaki güç ne kadar amansız olursa olsun, elindeki imkanlar ne kadar olursa olsun halkın yüreği halkın iradesi kazanmıştır. Boykot Kürt halkı için tarihi bir zaferdir. En son 29 Martla gelen zaferle değerlendirildiğinde Kürt halkı artık siyasi iradedir. Bundan sonra Hükümetin tavrı önemlidir” diye kaydetti.

AKP’nin bundan sonraki tavrının nasıl olması gerektiği yönündeki soruları da cevaplandıran Demirtaş, “En son 29 Mart’ı değerlendirirsek çok umutlu olmaya gerek yok. AKP’nin anlayışı ve zihniyeti demokrasi anlayışına gerçek bir saygısı yoktur. Bütün hesabı kendi iktidarını var olan statükonun yerine kendi statükosunu koymaktır. AKP 29 Mart gibi bir operasyon hesabı daha düşünürse, bilsin ki Kürt halkının artık tahammülü kalmamıştır. 29 Mart’tan sonra AKP siyasi operasyonlar yapmıştır. Yeniden siyasi, askeri operasyonlar yapabilir. AKP bu şekilde yaklaşarak herhangi bir kazanım elde edemiyor. ‘Boykot’ zaferi ile bir kez daha görüldü ki, AKP ve Türkiye Cumhuriyeti hükümetleri sadece ve sadece Kürt halkı nezdinde kendi meşruiyetlerini yitiriyor. Kürt halkı her seferinde AKP’nin baskı politikalarına karşı siyasi hamlelere cevap veriyor” diye kaydetti.

‘BİZE ÖZÜR BORÇLARI VAR’

Hiç kimsenin tahmin etmediği, bir boykot gücünün ortaya çıktığını da vurgulayan Demitaş, “İşte ‘Boykot Kürt halkına ihanettir’, ‘Kürt halkı başka düşünüyor’ ve ‘Kürt halkı bu defa evet cevabı verecek’ gibi binlerce hikâye dinledik. Görüldü ki Kürt halkı politik bir halk ve özgürlük talebi konusunda en siyasi tavrı koyan halktır. Şimdi o kesimlerin bize bu halka bir özür borcu vardır. Kürt halkı daha çok özgürlük ve Türkiye demokrasi mücadelesinin lokomotifi olarak boykot tavrını ortaya koymuştur. Boykot olmasaydı bugün yeni Anayasa tartışılmayacaktı. Hayırcıların işi bitmiştir evet diyenlerin işi bitmiştir ama boykot diyenlerin işi bitmemiştir” diye konuştu.

‘BOYKOT DEMOKRASİYE GÜÇ KATMIŞTIR’

BDP Eşbaşkanı Gültan Kışanak ise Diyarbakır’ın, demokrasinin ve halkın özgür iradesi olduğunu belirtti.

Yaşanan referandum sürecinde 3 cephenin olduğunu hatırlatan Kışanak, “Bunlardan biri 12 Eylül’ün ömrünü uzatanlar, diğeri 12 Eylül’ün devamını isteyenler ve en önemli olanı yani demokrasiden yana olan ‘Boykotçular’dır” dedi. BDP’nin tüm çarpıtmalara, yalanlara ve kara propagandalara rağmen siyasi iradesi ile ayakta durmasını bildiğini belirtti. Boykot, tavrının “Demokratik Özerklik” ve anadilde eğitimi isteyenlerin ortak tavrı olduğunu ifade eden Kışanak “Bu taleplerin arkasında büyük ve güçlü bir halk desteği var. Artık bunu herkes görmelidir” dedi. Boykot tavrının yarından sonra Türkiye’de yeni ve eşitlikçi bir anayasa yapma sürecini başlattığını sözlerine ekleyen Kışanak, “Boykot tavrımız umarız ki diyalog ve müzakereye vesile olur” dedi.

ANF NEWS AGENCY

Anayasa Paketi yüzde 58’le kabul edildi


Anayasa Paketi yüzde 58’le kabul edildi
ANF20:13 / 12 Eylül 2010 ANKARA – Anayasa değişikliği referandumunda sandıkların yüzde 99’undan fazlası açıldı. Oyların yüzde 58’i Evet, yüzde 42’si Hayır. Katılım oranıysa yüzde 77 Anayasa değişikliği için bugün gerçekleştirilen referandumda sonuçlar açıklanmaya başlandı.

Son durum şöyle .

Açılan sandık oranı: Yüzde 99,19.

Evet oyları: Yüzde 58.

Hayır oyları: Yüzde 42.

Katılım oranı: Yüzde 77.

Yüksek Seçim Kurulu (YSK) bu referandumda oy kullanabilecek seçmen sayısını 49 milyon 446 bin 269 olarak açıklamıştı.

ANF NEWS AGENCY