Erdoğan Gazzelilerden önce Kürtleri savunmalı


Erdoğan Gazzelilerden önce Kürtleri savunmalı

Türkiye’deki Kürtlerin maruz kaldığı ayrımcılık ve baskı göz önünde bulundurulduğunda, Erdoğan’ın Gazze’ye dair adalet ve vicdan çağrıları değersiz kalıyor. Türkiye Ermeniler ve Süryanilerden de hâlâ özür dilemedi

NİZAR AĞRİ (Arşivi)

Türkiye Başbakanı Tayyip Erdoğan her münasebette İsrail’in Filistinlilere yaptığı zulmü kınıyor. Hükümetinin ve partisinin adalete, insan haklarına ve değerlerine bağlılığına işaret etmekten bıkmadı. Erdoğan’ın Filistin, Gazze, vicdan ve adaletle ilgili bu süslü sözleri yeni değil. Birçokları da geçmişte aynı şeylerden bahsetti. Bununla birlikte uzun zamandır bu tür konuşmalar ciddiye alınmıyordu. Hatta bu söylemler alay konusu da yapıldı. Bunun sebebi Filistinlilerin zulme veya eşitsizliğe maruz kalmıyor olması değil, bu sözleri dile getiren hükümetlerin de zulüm, eşitsizlik ve hak ihlallerinde rekor kırmasıydı. Sözgelimi, kendi hapishaneleri vahşet ve işkence örneğiyken Guantanamo’yu eleştiren bir hükümeti onaylamak mümkün değil. Kendi azınlıklarını ezerken ve hatta varlıklarını inkâr ederken İsraillilerin Filistin halkına baskılarından bahseden hükümetlerin ateşli konuşmalarına dikkat çekmek de mümkün değil. Buna en iyi örnek İran. İranlı yöneticiler zayıf bırakılan ve zulme uğrayan insanlardan söz etmekten usanmıyor, ancak aynı zamanda Birleşik Arap Emirlikleri’nin üç adasını işgal ediyor; Lübnan, Irak ve Filistin’e karışıyor; ülke içindeki Beluci, Kürt, Arap ve Azeri azınlığa baskı yapıyor; ve iç muhalefete demir yumrukla muamele ediyor.
Adalet ve haklar birbirinden ayrılamaz. Bir yerde haklardan ve adaletten konuşanlar bu değerleri bir başka yerde görmezden geliyorsa çifte standart uyguluyordur. AKP hükümetinin de aynı durumda olduğu sır değil. Zira Türkiye milyonlarca Ermeni ve Süryani’yi tarihi bölgelerinden söküp atan etnik temizlik kampanyalarını itiraf etmedi ve yukarı Mezopotamya’daki varlıklarını anayasal olarak kabul etmedi. Aksine bu dosyayı açmaya çalışan herkesi cezalandırıyor. Türkiye bu katliamları tanımadı ve yol açtığı korkulardan dolayı özür dilemedi. Erdoğan’ın bahsini ettiği adalet, Türk devletinin işlediği soykırımı tanımasını gerektirir.
İsrail uçakları Erdoğan’ın öfkesini körükleyerek Gazze’yi bombalarken, Ankara’nın ABD ve İsrail’den satın aldığı uçaklar Türkiye’nin güneydoğusunu ve Kuzey Irak’taki Kürt köylerini bombalıyordu. Türkiye’deki Kürtlerin maruz kaldığı zulüm, baskı ve ayrımcılığı herkes biliyor. Türkiye Kürtlerin en basit insan haklarını tanımıyor, ayrımcı ve baskıcı politikalar izliyor. Kürtlerin durumunun Filistinlilerinkiyle karşılaştırılması, hakların sindirilmesi ve adaletin hiçe sayılması konusunda dile getirilen eleştirilerin ikiyüzlülüğünü ortaya koyuyor. Yazar Orhan Pamuk İsviçre gazetesi Tagesanzeiger’le söyleşisinde Türkiye’nin 30 bin Kürt ve 1 milyon Ermeni’yi öldürdüğünü ve kimsenin bunu dile getirmeye cesaret etmediğini söylediği için yargı takibine maruz kaldı. Türk basını onu hain olarak gördü ve bu durum Pamuk’un kamusal hayattan çekilmesine yol açtı. AKP hükümetinin Kürtlere yönelik açılımına dair büyük sözlere rağmen herşey neredeyse olduğu gibi duruyor. Şu anki vaatlere göre hükümetin rıza göstereceği azami sınır Kürtlere kendi dillerinde konuşma izni verilmesi…
Türk ordusu 20 yıldan uzun bir süre boyunca 30 bin kişiyi öldürdü; on binlerce Kürt köyü boşaltıldı ve yakıldı. 4 milyondan fazla Kürt kendi bölgelerini terk etmek ve korkunç zulümlerden kaçarak kentlere göçmek zorunda kaldı. Olağanüstü hal yasası bağlamında Kürt bölgelerine abluka dayatıldı. Bu abluka İsrail’in Gazze ablukasından daha ölümcüldü. Fakat ne Erdoğan ne de parti üyeleri tek kelime etti. Hiçbiri adaleti ve hakları hatırlamadı veya çocukların öldürülmesi, kadınların çığlıkları, yaşlıların imdat çağrısı karşısında bir şey söylemedi. (Londra’da Arapça yayımlanan Hayat gazetesi, 30 Ocak 2010)

Bağıra bağıra barış…


Yıllardır ekranlarımızda… Canlandırdığı karakterlerin inandırıcılığından olsa gerek pek çokları için mahalleden biri gibi. Çok kişi onunla “Bir tek atıp iki
çift laf etmek ne güzel olurdu”
diye düşünüyor ama o insanları ‘ağırlamayı’ pek sevmiyor: “Kalabalıkta yürümek bile, gündelik konuşmalar, hayata karışıp mutluymuş gibi yapmak
bile şebeklik. İnsanları ağırlamak…
Zor” diyor.
Kalabalıkta yürümeyi sevmeyen oyuncu ve yönetmen Uğur Yücel’le yeni filmi Ejder Kapanı vesilesiyle temas etme imkânı bulduk. Ama yazılı olarak… Üç yıldır yüzyüze söyleşi vermeyen Yücel bizim sorularımızı da e-postayla yanıtladı. Üçüncü kez yönetmenlik koltuğuna oturduğu filminden, filmde açılışı yapan Güneydoğu’dan, kapanıştaki ruhâni âlemden bahsetti. Bir de “Yeni çıkıyorum ortalığa” deyip, gelecek ‘gümbürtülü’ filmlerine dair ipuçları verdi.
Şimdi siz bu satırları yazarken, filmle ilgili süreç hangi noktada? Gösterime girdi mi, ilk tepkiler nasıl?
Filmin ilk haftası sürüyor sinemalarda. Tepkiler genellikle olumlu; beğeniyorlar. Bu tür filmlerde en önemli ölçüt sinemadan çıkan seyircinin ne diyeceği. Onu önümüzdeki Pazartesi daha iyi anlayacağız.
Önümüzdeki Pazartesi’yi beklerken sizin ruh haliniz nasıl? İçinize sinmiş bir film yapmış olmanın rahatlığı mı var mesela? Yoksa gişe kaygısı mı?
Bugünlerde tatile çıkmış havasındayım. Dokuz aydır bu filmle yatıp kalkıyorum. Şimdi artık kendime, zevklerime döneyim. Ne yazık ki kulağım gişede. Ve televizyonlardan ‘Dışarı çıkmayın! Alarm!’ diye bağırıyor insanlar. Yine de iyi seyirci yapacaktır.
Ejder Kapanı’nda ilk kez başkasının yazdığı bir senaryoyu çektiniz. Senaryoda ne vardı da “Güzel hikaye; iyi film olur bundan” diye düşündünüz?
Atmosfer, entrika. Polisiye metinler bende film çekme arzusu uyandırıyor.
Ben de onu soracaktım zaten: Siz polisiyeyi, tekinsiz insanları, karanlık mekanları bayağı seviyorsunuz galiba. Neden?
Hayalperest bir çocuktum. Hayallerim alelade değildi. Büyüdük, hayallerimizi filme çeker olduk. Mahalle arasından, arsalardan, koruluklardan, görkemli hayaletlerin anlatıldığı sokak aralarından, deniz kıyısından geliyorum.
Bizim semtlerde melankolik bir semte kapanma vardır. Bazıları yıllarca İstanbul’a bile inmezlerdi. Adalı insanlara bakın ne kadar içe dönük masalları ve ruh halleri vardır. Kışları ağızlarında hayaletler dolaştırır boğaz çocukları. Karanlıklar âlemi…. Bayılırdım. Sokaklardan geliyor macera severliğim galiba.
Filmde önce, “Güneydoğu’daki savaşın etkilerini göreceğiz”, sanıyoruz. Ama film ilerledikçe yanıldığımız anlıyoruz. Neredeyse “Mesele Vietnam sendromu gibi görünüyor ama hiç öyle değil aslında” diyorsunuz… Hikayeyi böyle kurmak sizce problemli
değil mi?
Okunmaya bağlı. O sahnede tavuk keser gibi gırtlak kesen ve şıpın işi birkaç kişiyi tarayıveren bir adam var: Ensar. Sonra elinde makinalıyla kıstırdığı bir kızı salıveren bir adam bu. Rahatlıkla cinayet işleyebilen ama küçük bir kızı salıveren bir karakterle tanışıyorsunuz. Bu filminizin katilini tanıtmak için iyi bir açılış. Demek ki küçük bir kız onun vicdanını kusturabiliyor. Sonra anlıyoruz ki savaşçının kız kardeşine tecavüz edilmiş. Güneydoğu’yu gören Kürt sorununa uzanıyor. Bu da iyi bir tersinleme…
Sizin Yazı Tura filminizde de savaş-sonrası hayatları izlemiştik Ama genelde bu meseleyi hiç konuşmuyoruz, savaşın etkilerinin üzerini örtüyoruz galiba değil mi?
Neyin üstünü örtmüyoruz ki? Memleketin üstünde koyu yeşil bir branda bezi var. Biz onu orasından burasından yırtıp altına bakmak istiyoruz. Yıllar önce telekomünikasyon hamlesi için dışarıdan uzman getiriliyor. Adam santrale götürülüyor. Telefon tellerine bakıyor: Arapsaçı. Biraz düşünüp soruyor ‘İstanbul’da telefonla konuşabiliyor mu insanlar’ diyor. Herkes atlıyor ‘Tabi efeem, mükemmel efeeem.’ Uzman odadan çıkarken mırıldanıyor. ‘Hiç ellemeyin o zaman böyle kalsın.’
İşte, brandayı kaldırdığınızda tekrar ve hızla örtmek istiyorsunuz. Her bakan ‘Bırakın öyle kalsın, ben uğraşamam’ demiş.
Tüm bu hakim atmosfere rağmen o brandayı çekiştirip, altında ne olduğunu ısrarla görmek, göstermek isteyenler de var…
Vicdan sahibi olan elele verir, meselemize namusla bakar. Burası benim memleketim. Her atılan kurşun beni sıyırıp geçiyor ki hayattayım. Barut, kokusunu bırakıyor ama. Çocukluğumdan beri barut kokusuyla yaşıyorum. Ne yapayım burnum hassas.
Yönetmenliğini yaptığınız ilk film Yazı-Tura gişede başarısız olunca film için ‘İki beden büyük geldi’ demiştiniz, ‘Erken oldu’ demiştiniz. O günden bugüne seyirci büyüdü mü sizce? Artık savaşı ve etkilerini daha rahat konuşabileceğimiz bir dönemde miyiz?
Her şeyi rahat konuşacak günler geliyor. Ben inanıyorum.
2006’da Kürt sorunuyla ilgili ‘Savaşın değil barışın dilini konuşalım’ diyen bir metnin altına imza atmışsınız…
Atmış mıyım?
Atmışsınız. Gazeteler öyle diyor…
Bilmiyorum. Ben metinlerin altına imza atmıyorum. Çıkıp Yazı- Tura yapıyorum. Benim işim de bu olmalı. Yok o seminer, yok bu panel sürtmem. İşimi yaparım.
Açılımla ilgili ne düşünüyorsunuz?
Açılım çoktan başladı bu ülkede. Özal zamanı. Bağıra bağıra gelecek barış. Ama kolay olmuyor tabi ki.
Peki demokrasi tartışmalarına ne diyorsunuz? Demokratikleşiyor muyuz yoksa tektipleşmeye doğru mu gidiyoruz?
Demokratikleşiyoruz. Buna çabalayan islamcılar. Çünkü dine Allah’a inanan, ruhen kemale erdiğinde vicdan yakasını bırakmaz onun. Bütün kullar eşittir. Hiçbirine ayrıcalıklı muamele etmek toplumu yönetenlerin haddi değildir. Irkçılık inançsızlıktır.

Aramızda kalsın, yakında gümbürtü kopacak!
Bir ara “Para kazanmak için 10 sene boyunca önüme ne iş gelirse hepsini yapacağım. Sonra istediğim filmleri çekeceğim” demişsiniz. Ejder Kapanı, o 10 senedeki işlerden biri mi?
O lafı söyledikten sonra iki dizi, iki sinema filmi, iki de reklam filmi çektim. Demek ki bir karar vermişim ve uyguluyorum.
İlerde otobiyografinizi yazsanız bu filmle ilgili ne söylersiniz? Hayatınızda nasıl bir yere oturuyor bu film?
Daha üç film çektim. Bu da hiç düşünmediğim, planlarıma koymadığım bir filmdi. Şimdiden nereye koyacağımı kestiremiyorum. Aramızda kalsın ben galiba yeni yeni çıkıyorum ortalığa. Gümbürtülü filmler gelecek yakında. Kollar sıvanıyor ilk filmlerimde…
Sonraki filmlerin hikayeleri hazır duruyor mu bir köşede?
Gelecekle ilgili kenarda duran birkaç senaryo var. Bazen elime alıp baktığımda okkalı işler gibi duruyor. Boşuna umutlanmadığımı anlıyorum. Kendi sesimden gaza gelen bir adam değilim. Sezgilerim beni yanıltmıyor. Güzel filmler izleyeceğiz. Şimdilerde yaptığım işlerle ilgili “Dur bakalım daha neler yapacağız” gibi laflar etmek istemiyorum. Hele bu filmi bir tüketelim.
Daha önce “Kendimi bırakmak istiyorum… Sadece uzun plan sekanslardan oluşan ve neredeyse ruhsal olarak durağan birkaç tane proje var” demişsiniz. Oysa Ejder Kapanı hızlı akan Hollywoodvari bir film… Kendinizi bıraktığınız projeler ne zaman ete kemiğe bürünecek?
Yazılı bekleyen bir filmim bu kış çekilecek. Neredeyse on yıl önce yazılmış bir senaryo. Kars’ta çekecektim. Aslında sade bir anlatımı olacak ama gerilim ve aşk filmi. Derin bir sükûnet içindeyken ani ve sert bir yumruğun kamerayı parçalaması gibi bir his taşıyorum.
Bafa Gölü’nden geçerken beni hatırlayıp bir an durun. Eğer su durgunsa biraz bakın. Göl ve çevresindeki dağlar tuhaf bir his yaratacak üzerinizde. Aniden sudan büyük bir ejderha ya da nükleer bir gemi çıkacakmış gibi gelir. Durgunluğun içindeki patlama…

Hadi bana eyvallah…
Bir de öyküleriniz varmış elden ele dolaşan…
Var var. Arada bakıp, orasını burasını çekiştirip adam ediyorum. Evcil hayvan muamelesi yapıyorum. Keşke bazılarını sinema yapabilsem…
Ne anlatıyorsunuz bu öykülerde?
Ne demeliyim?! Fantastik de B-movie çağırışımı yapıyor. Bir kısmında dekor Kuzguncuk ve kimi karakterler Kuzguncuk’lu. Olayların gerçekle ilgisi yok. Tamamen uydurma, kaydırma. Ama hayal ettiğim mekan orası.
Diğeri Prostia adlı bir Rum köyünde 1920’lerdeki Rumların hikayeleri. Fazla anlatmayayım. Ben ötmeye meraklıyım. Sesimi kısayım. Eyvallah!

Mesane kanseri tutsaktan mektup!


Mesane kanseri tutsaktan mektup!

ANF15:05 / 30 Ocak 2010 ANTEP – PKK davasından müebbet hapis cezası alan Taylan Çintay, 12 yıldır tutuklu bulunduğu cezaevinde yakalandığı mesane kanseri yüzünden ölümle burun buruna yaşıyor. Cezaevi koşullarında tedavisi uygun şekilde yapılmayan Çintay yazdığı mektupta, “Kimleri son nefeslerine yaklaşıyor…

Ama nasıl oluyorsa, kanı eti kemiği tükenen bu insanlar kimselerin uykusunu kaçırtmıyor” diye sordu.

PKK davasından müebbet hapis cezası alan 34 yaşındaki Taylan Çintay, 12 yıldır cezaevinde… Önce Erzurum şimdi de Antep Cezaevi’nde tutukluluk hali devam eden Çintay’ın durumu her geçen gün ağırlaşıyor.

Şuana kadar 2 kez ameliyat olan Çintay, ANF’ye yazdığı mektupta sağlık sorunlarını anlattı.

ÇİNTAY’IN MEKTUBU

“Öldüren ve çürüten sessizliğe

Aldığım siyasi ahlak gereği sağlığım hakkında kimselere minnet etmem. Çocuk yaşta insanların bile ölümü ağır başlılıkla karşıladığı bir siyasi geleneğin mirasçıları olmaya çalışıyorsak onurumuzu korumalıyız. Ancak bu konu hakkında duygu ve düşüncelerim merak edildiği için bu kısa mektubu yazıyorum. Malum cezaevlerinde ölümü bekleyen insanların haberini okuyoruz. Bedenleri hastalıklardan dolayı eriyen, ömürleri aylarla ölçülen insanlar bunlar. Kalabalık bir seyirci topluluğu önünde “sistem” dediğimiz katil, onları karanlık kuyulara itiyor. Kimileri son nefeslerini tutsak haldeyken verdi. Kimleri son nefeslerine yaklaşıyor…

Ama nasıl oluyorsa, kanı eti kemiği tükenen bu insanlar kimselerin uykusunu kaçırtmıyor. Kimseler neredeyse naklen seyrettiği ölümlerin sorumluluğunu üstlenmiyor. Belki de bu ölümler artık katili kadar seyircisine de haz verir hale geldi. O seyirciler ki; ölümün soğuk nefesinin uzağında “sağlıklı” ve “dışarıda”lar. İçeridekiler kadar şanssız, içerdekiler kadar yalnız değiller.

Öyle mi gerçekten?

Aslında yanılıyorlar. Bu tutsak-hasta insanların kimselerin acımasına ve merhametine ihtiyacı yok. Onlar şerefleriyle yaşamayı bildikleri gibi şerefleriyle ölmeyi de bilirler. Sorun arkada kalanların ne olduğu ya da olacağıdır. Sözde çok değer verdikleri insanlar ölümün eşiğinden tek tek geçerken bu suskun seyirciler çürüyerek yaşayacak, yaşarken çürüyeceklerdir. Ağızlarına aldıkları her kıymetli söz, dokundukları her sevgi nesnesi, karanlık vicdanlarına çarpıp çürümüş bir geleceğe dönüşecektir. Çünkü bu ölümlerin seyircileri katillerin ortaklarıdırlar, en az katiller kadar suçludurlar.

Sen; kalabalıklaşan sessizlik: bırak içerdeki insan ölsün. Emin ol, o ışıltılı an geldiğinde son nefeslerini anılarıyla birlikte sevdiklerine emanet edip çekip gideceklerdir.

Ya sen!

Ayakta, dışarıda ve yaşıyorken; birileriyle konuşuyor ya da önündeki yemeği kaşıklıyorken, hiç mi ağzında “ölü eti” hissetmeyeceksin?”

ANF NEWS AGENCY

Ahmet Altan ve Kürtler


Hasan Bildirici
bildiricihasan@hotmail.com

Tarih: 29 Ocak 2010 Cuma

Ahmet Altan’ın Kürt sorununa bu kadar ilgi duymasının başlangıç zamanını pek bilmiyorum. Bilmek için, Ahmet Altan arşivine bir göz atmak gerekecek. Fakat Ahmet Altan’ın Kürt sorunuyla bu kadar açık ilgilenmeye başlaması yakın zamana denk düşüyor olmalı. Çürümüş Türk rejiminin çürük cıvatalarıyla bu şiddette uğraşması da yenidir. Eski veya yeni olması önemli değil. Kürt ve Türk gençleri devletin bugünkü çürük ve hileli yapısını çok önce ortaya koymuş ve bu yolda ağır bedeller ödemişlerdi. Ahmet Altan, rejimi sorgulayan radikal Türk liberallerine şu anda büyük ölçüde fikir ve tavır öncülüğü yapıyor. Rejim tepeden tırnağa kirlendiği ve suç ortaklığına bulaştığı için Ahmet Altan’ın temiz devlet arayışı ilgi görüyor. Bu nedenle devlet ve ordu içinden suç dosyaları aktarılıyor kendisine…

Çürümüş bütün rejimlerin özelliğidir. Rejimin suçları ortaya dökülmeye başladığında ve iktidar savaşı kızıştığında, muhaliflere önemli devlet bilgiler akar. İran’da da şu anda benzer bir süreç işliyor. Bilgi sızdıranlar, söz konusu bilgiyi tesadüfen bulanlar değil, bizzat o bilgi ve eylemi paylaşanlardır. O gün Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğu’un basın toplantısını izlerken çaresizliğini gördüm. “Vicdansızlar,” diyordu.

Kürt kamuoyunun Ahmet Altan hakkında görüşleri farklılıklar içeriyor. PKK; kendisine ait eylemleri bulanıklaştırdığı, şaibe yarattığı ve eylemlerden sonra ağır kınama metinleri yazdığı gerekçesiyle Ahmet Altan ve Taraf Gazetesine tavırlı görünüyor…

PKK dışındaki Kürt çevreleri ise Ahmet Altan’ın çabalarını genellikle olumlu buluyor, hatta destek ziyaretlerinde bulunuyorlar…

Her dönem; kendi siyasetçisini, gazetecisini ve aydınını yaratır. Ahmet Altan henüz Türk devletine bu şiddette muhalefet etmemişken, Anadolu’nun nice yiğit Türk ve Kürt çocuğu bu devlete muhalefetten sokak ortalarında kurşunlanıp, idam sehpalarında can verirdi. Sayısını yanlış hatırlamıyorsam, sadece oniki eylül’de yirminin üzerinde solcu asıldı. Hepsi de ipe, devrimci bildiriler okuyup marşlar söyleyerek gittiler…

Ancak onlar düzen dışı oldukları için, defterleri çabuk dürüldü. Görüşleri solduruldu. İsimleri ve idam sehpalarında haykırdıkları metinler konuşulmaz oldu.

Ahmet Altan’ı önemli kılan; her eylem ve olaydan sonra kendisine ve gazetesine aktarılan devlet bilgileridir. Bu bilgiler ya telsiz konuşmaları, ya önemli malzemeler gizleyen bir kroki ya da üst düzey generaller arasında konuşulan darbe planları ya da cinayet ortaklıklarıdır. Demek ki bu bilgiler, Ahmet Altan’a devletin kalbinden geliyor. Ahmet Altan bunu, temiz devlet isteyen subayların, bürokratların, istihbarat elemanlarının yurtseverliğiyle açıklıyor. Daha sonra gelen bilgiler gözden geçiriliyor ve yayınlanıyor. Bu yayınlar daha sonra bilgi sızdıranların basın yayın alanındaki taraftarlarıyla öne çıkarılıyor…

Demek ki, Ahmet Altan’ı önemli kılan devlet içindeki bağlantılarıdır. Yoksa Ahmet Altan’ın bugün için söylediklerinden çok daha ilerisini Türk solcuları yıllar içinde idam sehpalarında söylediler… Ancak faşizm yanlısı Türk liberalizmi, o vakitler onların düzen değişikliği isteyen görüşlerine tenezzül etmedi… Harcanmasına göz yumdu. Bir anlamda faşizmin suç ortaklığını yaptılar.

Kuzey Kürdistan halkı, gasp edilmiş topraklarıyla birlikte Türk sistemine ve Türk hukukuna bağlı olduğu için, Ahmet Altan’ın söyledikleri ve savundukları doğal olarak onları yakından ilgilendiriyor. Burada konuyu kişiselleştirmek istiyor, Türkiye’nin sorunlarını yüksek bir bilinç, inanç ve çabayla gündeme getiren Ahmet Altan’a bir Kürt yazarı olarak karşılık vermek istiyorum.

Ahmet Altan’ın Türk devletini ve Türk ordusunu yenileştirme çabalarını elbette olumsuz bulamayız. Olayı olumlu veya olumsuz çerçevesinin için hapsetmek gerekmiyor aslında. Her devlette ve her toplumda olduğu gibi, Türk devleti ve Türk toplumundan da reformcular çıkacak ve bu yolda mücadele edeceklerdir. Bu açıdan bakıldığında, Türk yurtseverliği, Türk yenileştirme hareketleri, Türk reformculuğu geç bile kalmıştır denebilir.

Çünkü bu ordu ve devlet, seksen altı yıldır toplumun sol kanadına vurmuş; yirmi milyon Alevi’yi gizli inançlı hale getirmiş; yirmi milyon Kürdü kendi dilinde hayatı karşılayamaz noktaya itmiş, iktidara ortak olmak isteyen Siyasal İslam’ın kendisine yakın olmayan kanadını da her defasında ezmiştir. Kısacası bu devlet ve ona bağlı ordu, devletliğini yaptığını söylediği hayatların canına okumuştur… Bu duruma karşı çıkmak bir lütuf değil, bir insanlık görevidir. Türkiye ile birlikte askeri darbe yaşamış ülkelerin darbeci generalleri şu anda ömür boyu hapis cezasına çarptırılmış olarak cezaevlerinde yatmaktadırlar…

Sovyetler Birliği’nin dağılmasının önünü açan Gorbaçov bir yerde şöyle demişti:

“Sovyet treni durmuştu. Biz devlet olarak bu treni sallıyor ve gidiyor görüntüsü veriyorduk. Ben bu trenin durmuş olduğunu söyledim.”

İki Almanya’nın birleşmesi üzerine de şöyle demişti:

“Doğu Almanların Batı’ya doğru olan yürüyüşünü gördükten sonra, bu iş bitmiştir dedim.”

Türk rejimi, faşist kurum ve kuruluşlarını koruyarak açılım yapıp, demokratikleşmek istiyor. Faşist kurumların hakim olduğu bir yerde, demokratik kurumlara sandalye olmaz. Faşist bir devletin demokratikleşebilmesi için, bir çok faşist kurum ve kuruluşun gözden çıkarılması gerekiyor.

Ahmet Altan, yeni bir Türk devletinin kurulmasını istiyor. Osmanlı gelenekçiliğinin Ahmet Altan ve ailesinde baskın bir kişilik ve ruh olduğunu yazılarından ve romanlarından anlayabilirsiniz. Bu nedenle zaten dindarlara karşı hoşgörülüdürler. Bunda bir sorun yok. Türk ulusunun aydınlarının, insan haklarına, azınlıklara, çeşitli fikirlere ve dini inançlara saygılı olan bir devleti istemelerinden daha doğal bir şey olamaz. Bunun ne abartılacak ne de küçümsenecek bir yanı vardır…

Fakat sıra Kürt sorununa gelince, Kürtlerin nasıl bir yaşam ve devlet istediklerine de Kürt toplumu, onun siyasetçileri ve aydınları karar verecektir. Bence sorun burada düğümleniyor, Ahmet Altan’a ilişkin görüşlerimiz burada çetrefilleşiyor.

Ahmet Altan bir yazısında, “Kürtler ne istiyorsa onu ortaya koysun, ona göre yeni bir devlet kuralım,” demişti. Aşırı iddialı ve abartılı bir beklentidir bu… Ahmet Altan, yeni devleti oluşturan öznelerden biriyse, Kürdün şu gerçeğini iyi bilmesi gerekir: Hangi Kürdün talepleri öğrenilmek isteniyor?

AKP’li Kürtler mi?

MHP’li Kürtler mi?

CHP’li Kürtler mi?

PKK’li Kürtler mi?

Köy korucuları mı?

JİTEM elamanı Kürtler mi?

HAK-PAR’lı Kürtler mi?

PSK’li Kürtler mi?

Kürt yurtseverlerine Domuz Bağı atan Kürtler mi?

Yoksa bunların tümünün dışında kalan Kürtler mi?

Gördüğünüz gibi ortada ortak çıkarlara dayalı bir Kürt ailesi, bir Kürt oluşumu, bir Kürt bileşimi bırakılmamış. Kürtlerin, aile, ülke ve istem birliği Türk devleti tarafından darmadağın edilmiştir… Bu halk eğer böyleyse, bu halkın, dağılmış bu ailenin her alanda ortak talebi olabilir mi? Olursa ne olabilir? Kürtlerin en örgütlü gücü olan PKK’nin istemlerini devlet muhatap alıyor mu?

Ama Türklerin binlerce ortak kurumu var. Meclis, ordu, basın yayın, milli eğitim… Say sayabildiğiniz kadar…

Bu noktada Ahmet Altan’a tekrar sormak gerekiyor: Yeni bir devlet kurmak için hangi Kürdün görüşü lazım?

Sorun bununla da sınırlı değil. Cumhuriyetin kuruluşuyla birlikte Kürtlerin önüne bir ret ve inkar barajı çekildi. Bu baraj seksen altı yıldır kan ve irin depoladı. Çamur doldu, su doldu, ret ve inkarı artık kabul etmeyen asi nesillerle doldu. Baraj alttan, üstten, yandan sızıyor. Dolgu çatlamış. Barajın yıkılıp gideceği kesin. Onun için Türk devleti barajın yükünü hafifletecek delikler açmaya karar vermiş. Bu delikleri açarken veya açmaya karar verirken devlet hangi Kürtlere danışmış? Devletin danışma referansları doğru mu? Ya verilen referanslar yanlış operasyonlara neden oluyorsa?

Çünkü ben Paris’te yaşadım. Oturduğum tek odalı evde, yerden kazanmak için duvarlara raf yapmaya karar verdim. Komşu bir arkadaşa duvara çivi çakıp çakamayacağımı sordum. “Çak,” dedi. Köşeden çaktığım ilk çivi gidip apartmanın ana gaz borusunu buldu ve patlattı. Yüzüme gaz fışkırınca dışarı kaçtım. Bina havaya uçmasın diye fedakarlık yapıp tekrar içeri girdim, karşılıklı iki pencereyi açtım. İkinci fedakarlığı da, elektrik kıvılcımına karşı evin sigortasını attırmak ve telefon fişini çekmekle yaptım… İyi ki de yapmışım. O an bir telefon gelse bile içerideki gaz alev alabilirmiş. Yarım saat kadar sonra gelen itfaiyecilerden öğrendim bunu.

Yasak ve katliamlardan sorumlu devlet 86 yıllık ret ve inkar barajında delikler açarken kime danışıyor sahi? Referansları kimlerdir? Bu referanslar doğru mudur? Bu referanslar yıllardır Türk ve Kürt halkını dolandıranlar içinden seçilmiş olmasın? Sahi açılım noktaları nasıl tespit ediyor? Her şeyden önemlisi, eskimiş ve çürümüş bir barajda delikler açarak barajı ayakta tutabileceğine nasıl inanıyor bu devlet, kim inandırıyor?

Kürtlerin Ahmet Altan’la kavga etmesine veya kendisine çok rol biçmesine gerek yok. Sonuçta herkes kendi işini yapıyor. Ahmet Altan’dan bizim gibi düşünmesini beklemek çok anlamsız bir beklentidir. Örneğin “Taraf gazetesinden devlet tarafından öldürülmüş 24 çalışma arkadaşınızın cenazesini kaldırsanız kendinizi nasıl hissedersiniz?” diye bir soru Ahmet Altan’a sorulamaz. Ama biz bunu Gündem Gazetesinde yaşadık… “Kardeşlerinizi, çocuklarınızı ve babanızı failli meçhullere kurban verirseniz tepkiniz ne olur? diye bir soruyu da sormak çok saçma…

Ayrıca, “sabah okula gönderdiğiniz minik yavrunuz ağzından tek Türkçe sözcük kaçırdığı için akşam sopa yemiş mor parmaklarla eve dönerse ne yapardınız?” diye üzücü bir soruya kendisine sormak gerekmiyor. Herkes kendisini, içinde yaşadığı toplumun koşullarıyla hisseder. Onun acısını, mutluluğunu ve sorunlarını yaşar. Başka toplumlara ve uluslara ait dostlar ise ancak daha çok özgürlük isteyip, baskı altındaki insanlarla dayanışma içinde olabilirler. Onlara nasıl davranmaları gerektiğini buyurmazlar. Onun için elbette Türk devletinin yenilenme uğraşı farklı, Kürt sorunun çözümü farklı iki şeydir…

Ancak Ahmet Altan’a şöyle bir şey söylenebilir:

“Ortada kötü bir Devlet Baba var. Kötü Baba 86 yıl çocuklarını dövmüş, öldürmüş, bodruma kapatmış, tecavüz etmiş, yasaklamış, kısacası çocuklara tek mutlu gün göstermemiş. Sonra zaman değişmiş. Çocuklar büyümüş. Devlet Baba, canından bezdirdiği çocukları eskisi gibi yönetemeyecek duruma gelmiş ve şöyle demiş: Evlatlarım, kapı ve pencerelerinizi hafif aralayacağım. Sakın ola ki, bu aralıklardan dışarı sızmaya kalkmayasınız!”

Bu çocuklar kapı ve pencereyi açık görünce o evde ve Kötü Baba’nın hakimiyeti altında kalmayı sürdürürler mi? Sürdürürlerse nasıl sürdürürler?

Kürt sorunu sanal tedbirlerle, sanal açılım numaralarıyla geçiştirilecek bir sorun değildir. Kürt sorunu, 86 yıllık ret ve inkar barajında kan ve irin tutmuş çok bir ağır sorunudur. Ret ve inkar barajının bu saatten sonra dikiş tutmayacağı anlaşılmıştır. Bunun anlaşılması için gerilla ve sivil olarak en az kırk bin kayıp vermiştir. Kürt nesilleri bu saatten sonra çürük temelli barajın arkasında durmaz. Kimsenin onları orada durdurmaya gücü yetmez.

Diğer Kürt aydınları ve siyasetçileri gibi, “sorunu çözemezseniz felaket geliyor” türü öcülü laflar söylemeye gerek yok. Eğer özgürleşmek bir felaketse, felaket zaten geliyor! Bundan kaçış yoktur. Kürtçeden başka bir dil bilmeyen Kürt köylüsünün kendi soyunu Türk soyuna dayadığı inkar zamanlarında bitirilememiş bu toplum, şimdi mi bitirilecek!

Kötü Baba’nın, kapı ve pencereleri hafif aralandıktan sonra öldürmeye, işkenceye ve baskıya dayalı sistemi zaman içinde Kürt şehirlerinde varlığını sürdürebilir mi? … Yüzde sekseni açlık sınırında yaşayan sokağın Kürt çocukları devlet kurumlarına saygılı olur mu? O kurumları sahiplenir mi?

Çünkü bir düzen, o düzeni seven halk tarafından ayakta tutulabilir ancak. Kürtler ise, babalarının ve kardeşlerinin katili olan devleti sevmiyor… Sevemiyor… Korkunun olmadığı yerde, başta askerlik olmak üzere bu devlete ait kurallara uymak istemiyor.

Ahmet Altan, derinliği olan bir Türk aydınıdır. Aydınlanma hareketlerini, rönesansı, devrimleri okumuştur… Reformların ve devrimlerin, faşistleşmiş parti ve devletlerin değil, zinde ve ilerici güçlerin işi olduğunu bilir. Eskiyi sevmedikleri için Kürtler, kendilerine dürüstçe devletlik yapacak yeni bir devletin kurulmasına zaten hazırdırlar..

Yeni devletin kurulmasına hazır olmayan, yan çizen, bin dereden su getiren, ayak direten Türklerdir… Yozgat’tır, Nevşehir’dir, Bursa’dır, Sakarya’dır… Ordudur, bürokrasidir… Yargı ve basındır… Türk devletiyle her koşulda ilkesizce işbirliği yapan dolandırıcı Kürtlerdir. Köy koruculuğunu beslemeyi sürdüren hazinedir… Kendisinin de belirttiği gibi, savaş kışkırtıcılığı yapan Türk basının büyük çoğunluğudur…

Kürt dostu Ahmet Altan’a, tehlikenin ve çözümsüzlüğün yönünü tayin etmek açısından bir öneride bulunmak isterim… Kendisi, Kürdistan’ın bütün şehirlerine gidebilir. Koruma olmadan Hakkari, Şırnak, Bitlis dağlarını dolaşabilir… Buralarda halkın kendisini çiçeklerle karşıladığını görecektir. Saldırı gelirse yine devlete bağlı güçlerden gelir.

Aynı Ahmet Altan, koruma olmadan Trabzon, Edirne, Sakarya veya Yozgat’a gidebilir mi? Köşesinde yazdığı ordu ve sistemle ilgili görüşlerini bu şehirlerde meydanlarda bir basın açıklamasıyla anlatabilir mi? Anlatırsa linçe hazır Türk milliyetçilerinden ve ulusalcılardan nasıl bir tepki görür?

Çürümüş Türk devlet sistemine cesurca eleştiriler yönettiği için Ahmet Altan’ı Kürtlerin takdir etmesi gerekir. Ahmet Altan’ın da, kendisine her dönem cellatlık yapmış devlete karşı mücadelede ve istemlerinde Kürt halkını anlaması lazım…

Asıl o zaman, aynı topraklarda huzur ve güven içinde yaşamak isteyen farklı kökenden insanların önünde eşsiz ufuklar açılır… Kürt yurtseverleri, 86 yıldır topluma cellatlık yapan devletin sahte göz yaşlarına bu kez aldanmayacaktır. Yeni ve demokratik bir devlet kurmak isteyen Türk yurtseverleri de eskinin suçlu gözyaşlarına aldanmamalı…

Çünkü bizlere çok silahlanmış suçlu bir devlet değil, az silahlanmış dost bir devlet gerekiyor…

Bu kez bu olacak… Dört parçada ayağı kalkmış Medlerin torunları bu kez sömürgeci diktatörlüklere teslim olmayacak…

****

Kayıp çocuklar


Kayıp çocuklar

Hasan Bildirici

Türkiye ve Kürdistan’da çocuk kaçırılmadığı veya kaçırma girişiminin olmadığı gün yok gibi. BDP İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel son günlerde artan çocuk kaçırma olaylarına ilişkin İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevaplaması talebiyle verdiği yazılı önergede son sekiz yılda Kürdistan’da 187 çocuğun kayıp olduğunu ve bir daha haber alınamadığını söylüyor. Diyarbakır, 99 çocuk kaybıyla ilk sırada. 36 kayıp çocukla Batman ikinci… Bingöl’de 22 Ocak’ta Saray Mahallesi’ndeki Temel Yapı Konutlarında bulunan evlerinden kitap almak için ayrılan Zeynep Varış ile dayısının kızı Asliye Ayaz’dan günlerdir haber alınamıyordu. Ajansların geçtiği habere göre, Dün, Çapakçur Deresi bölgesinde bir kız çocuğu görüldüğü bilgisini alan Ayaz ailesi ve yakınları, olay yerine gittiklerinde 8 yaşındaki Asliye Ayaz’ın cesediyle karşılaştı. Kayıp kız çocuklarından Zeynep Varış’ın (13) cesedi de bu sabah bulundu.

Leyla Baykara 144 gündür kayıp. Diyarbakır’da 6 Eylül 2009 günü annesi tarafından evlerinin yakınında bulunan markete şampuan almak üzere gönderilen çocuk bir daha dönmedi. Mardin’in Mazıdağı ilçesinde Beşevler mezrasına gelerek vatandaşlarla görüşen Mahmut Ökmen (45), ilçe milli eğitim müdürlüğünden geldiğini ve çocuklara yardım yapacaklarını söyledi. Bu açıklamasının ardından bir evde yaklaşık 20 kadar çocuğu toplayan Ökmen, içlerinden seçtiği 10-12 yaşlarındaki N.A, S.A, Z.A, A.N’yı bir odaya alarak, burada çocuklara daha önce ameliyat olup olmadıklarını sordu. Ailelerin şüphelenmesi üzerine bir felaket engellenmiş oldu.

Aydın’da da bir ay önce kaybolan iki kardeşten hala haber alınamıyor. Kenan ve Sinan Demirhoş kardeşler, 25 Aralık 2009’da işe gitmek için erken saatlerde evlerinden ayrıldıktan sonra ortadan kayboldu. Kayseri’nin Talas ilçesinde de bayramın ikinci günü şeker toplamaya çıkan ve kendilerinden bir daha haber alınamayan ikisi kardeş çocuk aylardır kayıplar.

Nedir bu? Bir toplumun çocukları bu kadar mı tehdit altında olur?

Organ Mafyası, çocuk pornosu, kadın ve uyuşturucu ticaretinde Türkiye lider ülke. Bu işleri yapanlar bizzat çürümüş rejimin, çürümüş devletinin içinden birileriyle çalışıyor. Yoksa bu kadar rahat hareket edemezler. İnsanlığın, dostluğun, dayanışmanın öldürüldüğü; bunun yerine “vatan, millet Sakarya” tetikçiliğiyle toplumun getirilip bırakıldığı yer ortada.

Çocuk pornosu ile mücadele eden uluslar arası teşkilatlar, Türk polisinin kendilerine yeterince yardımcı olmadığını, çocuk pornosu içeren CD’lerin Türkiye’de çoğu yerde rahatça satıldığını söylüyorlar. Bu CD’ler içersinde tecavüz ederken öldürme sahneleri bile varmış.

Yine çocuk pornosuyla mücadele eden kuruluşların, google arama sisteminden edindikleri bilgiye göre, çocuk pornosu içeren sitelere en çok da Ankara, İzmir ve İstanbul’dan giriş yapıldığı belirtliliyor.

Çürümüş devlet ve rejim altında Türk-Kürt, bütün çocukların hayatı tehlikededir.

Dağların en ulaşılmaz doruğuna beş f 16 uçağını bir PKK’li vurmak için gönderen, seksen bin köy korucusunu yılda birkaç kez geçeceği tahmin edilen PKK’li gruplara karşı silahlandıran devletin hakimiyeti altındaki Kürdistan topraklarında Kürt çocukları her an organ mafyasının ve cinsel sapıkların eline düşebilir…

Çocuklarınızı; cinsel sapıkları, organ mafyasını, canileri sokaklarda rahatça gezdirip, Kürt çocuklarını hapishanelere dolduran devletten bizzat koruyun. Sabahları çocuklarınızı okula kendi elinizle bırakıp, akşam kendi elinizle alın… Devlet görevlilerinin çocuklarınızı tek başına bir yere götürmesine izin vermeyin… Çocuklarınıza, devlete ve görevlilerine karşı dikkatli olmasını öğütleyin…

Belediye başkanlarını uykuda bastırıp kelepçeleyen, telefonlarını dinleyen, evleri basan, dağlardan yaban keçisi indirir gibi PKK’li cesedi indiren devletin çocukları koruyacak herhangi bir birimi ve güvenlik teşkilatı bulunmuyor. Var olan silahlı teşkilatlar da, çürümüş rejimi korumak için muhaliflere karşı konumlandırılmış durumda. Durum böyle olunca Türkiye her türlü insanlık dışı, yüz kızartıcı ve hastalıklı suçların merkezi haline geliyor:

Tanrı Kürt ve Türk çocuklarını, bir milyonluk silahlı ordusu, 500 binlik polis teşkilatı, MİT’i, Özel Timleri ve otuz santimden ense delen JİTEM’li Türk devletinden korusun…

Çocukları devlete ve canilere karşı aileler ve iyi örgütlenmiş toplum korusun!

bildiricihasan@hotmail.com

Öcalan: AKP Auswirkungen hat die Verhandlungsposition


AKP Auswirkungen hat die Verhandlungsposition

ANF10.04 / January 29, 2010 ISTANBUL – Balyoz diskutieren angeblichen Putsch Berücksichtigung Öcalan “Balyoz Staatsstreich Plan im Jahr 2003, seitdem die AKP, weil er wusste nicht hinüber? Also, wir wissen, dass ein Schnäppchen ist “, sagte er.

Menschen kurdischer Führer Abdullah Öcalan, hat mit einem Rechtsanwalt erfüllt. Informieren Sie sich über die Medien Organe in der Stellungnahme der Ereignisse an der Entführung der Tochter Öcalan erwähnt, “Press Entführung und Ermordung von einigen kurdischen Mädchen Ereignisse, die ich gelesen habe. Sollte zeigen, was passiert hinter sich. Ich finde es interessant, wurde erst kürzlich in Kurdistan verbreitet. Igdir und war früher in Nusaybin. Gibt es noch etwas dahinter, ist diese Offenlegung. Diejenigen, die spielen so schlecht. Die Folgen dieser wird schlecht sein. Notwendigkeit, sich auf. 13-14 Jahre alte kurdische Mädchen werden entführt. Müssen wissen, was los war. “Er sagte.

“AKP kurdische Politiker, politische Maßnahmen machen, ist die selbsternannten Aktion. Start und demokratische Volksfront der demokratischen Aktivismus versucht, den Aufstieg in die Aussage “mit Öcalan, sagte:

Der BDP EIGENEN OFF

“Demokratische Kreise können ihre eigene Arbeit haben, aber finde es wichtig, BDP’ye verschiedenen Kreisen zu beteiligen. In der Kongress-Partei nach dem 1. Februar dieses Rahmens wird für ähnliche Arbeiten beschleunigt werden kann. Diese Untersuchungen sind wichtig. A multi-Partei hat sich bereits geschlossen. Dies sollte nicht neu sein. Gewarnt, als ich meinen Vorschlag, zu wiederholen, und ich habe Sie gewarnt, es ist wichtig, nicht in denselben Fehler fallen. Und ich möchte, um anzugeben, Hier ‘, die PKK-Sprecher, “oder etwas sagen, sie geben der Partei aus. PKK ist eine Organisation von illegalen bewaffneten. PKK sagt: “Der Staat bin ich, und das Problem gelöst, meine Arme”. PKK die eigene Kraft, die Bildung, vor allem wieder in die Berge und die Landschaft in einem var. Frieden und Demokratie Partei, aber “wir in der Rechtsgrundlage, um Fragen über unser Parlament zu diskutieren und wir wollen, zu lösen.” Diese Unterscheidung ist notwendig, um eine gute stellen. PKK ist nicht eine Frage der Lobbyarbeit. Darüber hinaus ist die PKK kann sagen, seine eigenen Worte. ”

BDP Mediator kann

“Wenn den Entwicklungsprozess und die, wenn sie von einem Fahrzeug an dem Punkt der Diskussion, wenn für notwendig erachtet und BDP kann dies durch dringend benötigt. Allerdings sind ein Sprecher nicht bereits in diesem Format. Diese “PKK ist eine terroristische Organisation” erfordert keine Diskussion. Pflicht, zu erklären, oder BDP’nin PKK-Terroristen ist kein Job. In diesem Zusammenhang werden die Worte des Wechselrichters zu kräuseln, keine Notwendigkeit, Defrag, “mein Job ist nicht zu erklären, PKK-Terroristen” denilebilinmelidir. Das Problem der PKK mit Waffen Staaten, die zu einer illegalen Organisation, die weiß, lösen wollen. Als ein Ergebnis, eine Verbindung zwischen der PKK und BDP ist nicht möglich, vernünftig ist oder nicht. Frieden und Demokratie Party in der Organisation sollte in diesem Zusammenhang berücksichtigt werden. Daher etwas früher geschlossene Gesellschaften. Neue Partei sollte in dieser Frage vorsichtig sein. Party, wo wird es ab? Als Ergebnis, ist es notwendig, zu brechen. Darüber hinaus BDP ist nicht nur kurdische Partei. Nicht organisiert in erster Linie eine nationalistische Partei. Nationalistische Parteien sind im Grunde organisiert. Hier in der Türkei die nationalistische MHP sie im Grunde Organisationen. Der Nationalstaat Ideologie des Nationalismus, aber ich erkläre ich religiös sei. Dies kann allgemein gesehen Verteidigung. Organisiert auf der Grundlage eines kurdischen Staates wird nicht gesagt, das Volk. ”

Wir sind ohne staatliche Demokratischen Volksrepublik WILL

“Diese Richtung wird von den Türken und den Kurden unterscheiden. Die Türken sind ein Volk auf der Grundlage der staatlich organisierten und staatlich gefördert wurde. Kurden in der demokratischen Grundlagen Organisationen durchzuführen. “Der Zustand der nicht-demokratischen Begriff des Volkes” Sie haben bereits verwendet. Diese Frage wurde diskutiert und frage mich, in meinem Kopf, denke ich. Nationalstaat, die Existenz des Kapitalismus ist der Grund. Der Kapitalismus ist nicht ohne einen Nationalstaat, nicht Nationalstaat selbst nicht da sein können. Gegen sie haben, habe ich das Konzept der demokratischen Moderne entwickelt. Nation-Staat hat das Ende der Freiheit und Demokratie. Es waren Anarchisten versuchen, das Konzept dieses Staates zu erörtern. Bakunin, Kropotkin und andere Kritik war für den Staat schwer, sondern, was der Staat nicht eingeführt werden, um sistematize. , Die bereits erwähnt wurde, anstelle von Marx und Lenin an den Staat zu lösen, statt des kapitalistischen Staates kann ein sozialistischer Staat Sozialismus schaffen, damit das Denken bringen kann. Gebiert die nationalstaatlichen Kapitalismus. Staaten können nicht sozialistisch sein. Nation-State-Kapitalismus ist, zu züchten. Ergab jedoch, dass sie, wie der Sozialismus gesehen haben. Als Ergebnis dieses Verständnis von Sozialismus zum Kapitalismus gedient hat. China-Status in der Mitte. Kurdischen Parteien haben auch nationalistischen Basis organisiert. Zum Beispiel sind Şerefattin Botschafter und der KDP YNK sie in der nationalistischen Basis organisiert. Diesem Verband Forderungen liegen auf der Hand. ”

PARTY ist ein MUSS INCLUDE ALL IN DER TÜRKEI

“Diese Dinge sind, was sie wissen sollten. Die Parteien haben bereits auf die Grundlage organisiert, unser Verständnis, aber wir sind es nicht. Auf dieser Grundlage wurde an der Akademie der demokratischen Politik vorgeschlagen. Um zu verstehen, wie man Politik machen, die Existenz der demokratischen Politik, der Wissenschaft ist wichtig. AKP und anderen Parteien sind so gut hier. AKP nicht ein, hat viele politische Akademie. Wie das demokratische Politik der Kurden im Rahmen eines politischen Akademie, wie man eine organisatorische Diskussion nicht erforderlich ist. Ich sagte ihnen, diese wird vor kritisieren sind. Alle Kurden in der Türkei sind wichtige Organisationen. BDP, DTK, BDP’nin nicht anders, haben alle eine Partei, einschließlich der Türkei, ist erforderlich. BDP, ist das Ergebnis einer politischen Partei. Erfüllt dieses Bedürfnis, das grundlegende demokratische Politik hat zu machen. Die Grundsätze zuvor zu löschen. Dach-Partei-Plattformen, oder sie können zusammen kommen, nicht ausreichend den Erfordernissen einer demokratischen Politik zu erfüllen. ”

Lassen Sie UNMÖGLICH Organisationen nur KURDISH der

“Wenn es 10’lara Prozent der Stimmen zusammen. Andere frühere Parteien zu diesem Thema blieb ein wenig eng. “Ich lasse die Kurden-Organisationen,” die Kurden überall “mit der Logik ihres Ansatzes, um dieses Verständnis zu überwinden, ist BDP’nin. Natürlich ist die kurdische Frage zu lösen, ist eine sehr wichtige Frage. Allerdings können nur in den engen linken Seite mit einer nationalistischen Ansatz kurdische Problem nicht gelöst werden. So können Sie gehen wieder auf die andere Umgebung. Was wir wollen besser erklärt werden. Diese Fragen gehören grundlegende Politik verteilt werden kann, eine Broschüre herausgegeben werden. Diese Broschüre soll gehen durch die verschiedenen Umgebungen können mit ihnen diskutiert werden. Ich versuche, meinen Teil über diese Fragen nicht tun wird. Las ich einen Artikel vor kurzem Ahmet İnsel’in. Türken und Kurden in öffentlichen Bereichen Politik, sprach von der gemeinsamen politischen Raum. Hier können Sie die Türken und Kurden haben den politischen Raum, den sie tun können, zu schaffen. Auf dieser Grundlage sollte auch an alle. Kurdischen politischen Parteien organisiert, diese Bilder zeigen sollte. Ich nehme auch Anregungen aus den vorangegangenen Zeitraum, der Politik, die ich denke, Redirects sollte. Ich möchte auch zu der Gruppe sagen: andere Parteien sollten nicht wie verhalten. Sollte ein Verständnis von Demokratie innerhalb der Gruppe. Fraktionssitzung der Leiter der anderen Parteien im Interesse nur Parteien-Gespräche. Zum Beispiel, nur Tayyip Erdogans in der AKP, CHP Deniz Baykal nur reden. Es gibt eine Hierarchie geleitet. Die Unterschiede zwischen den Kurden, sind verpflichtet, ihre demokratische Haltung zu offenbaren. Andere nicht erwähnt, nur der Präsident sagen kann, ist wichtig. So eine Diskussion Medium, wird die Plattform zu diskutieren. BDP sollte festgelegt werden, die Differenz des aktuellen Parteien. Vorsitzende der Versammlung sollte sehr gut genutzt. Gut ist sehr wichtig wäre. Deklamation ist sehr wichtig. Mai und Rechtsmittel, kann das Chaos beseitigen up, behandelt werden sollte in der Lage, sehr wirksam. ”

DTK zivilen Organisationen

“Diese jüngste Verhaftung hier KCK, DTK etwas, was ich getan haben. Aber der Kongress der demokratischen Gesellschaft, dass KCK’nin DTK nicht mit einbezogen. ‘ve bereits erwähnt. DTK alle kurdischen Organisationen, ist legitim. Dass alle Bereiche der Kurden im Bereich der Nicht-Regierungs-Organisationen Organisation schafft. Grundsätzlich einer demokratischen kurdischen Organisation braucht. Kurden als die Demokratisierung des gesellschaftlichen Bedürfnis. DTK in allen Bereichen der Kurden arbeiten an der sozialdemokratischen Heilung bieten. Es hat viele Möglichkeiten und Stile. Der wirtschaftlichen Organisationen, bietet Sport, Kunst, Sprache der Kurden in der Umgebung Organisationen. Horizontal als auch ermöglichen, wie die Organisation der Gesellschaft. Hier ländlichen, städtischen Genossenschaften gesagt, Dinge wie diese zur Verfügung stellt. Horizontal Organisationsmodell, demokratische Regierungsführung, die demokratische Kultur ist sehr wichtig. Dies ist das demokratische System. BDP ist eine politische Partei. In der kurdischen Selbstverwaltung DTK demokratischer Grundlage von nicht-staatlichen Organisationen als Community Tool. Zwei sind nicht dasselbe. DTK Gesellschaft organisiert werden kann, kann die Wiederaufnahme des demokratischen Massen. ”

Die Liquidation des DEMOKRATISCHE EXPANSION SOLUTION ist

“Als Beispiel, wenn ich besser verstanden werden, dass die PLO ist ein Beispiel. Millionen von Arabern in Israel leben. Diese Araber sind dort organisiert. Hier ein paar Parteien im israelischen Parlament, die Abgeordneten eine Menge. Abgeordnete im Parlament, dass er tut. Araber haben eine Vertretung im Parlament, dass. Auf der anderen Seite sind die Araber in der PLO organisiert. PLO ist der Repräsentant der Araber gegen Israel eine Art. Sollte ein bisschen wie in diesem Beispiel zu sehen. Ich habe diese Verhaftungen vorgenommen meisten KCK, KCK, sondern vor allem außerhalb der Türkei, organisiert wird, dass KCK’dir PKK. KCK vor allem in den Bergen sind bewaffnet. Als ich die PLO erwähnt, aber die rechtliche Grundlage DTK ähnlichen unter den kurdischen Organisationen der Zivilgesellschaft haben sich in der Metropole organisiert, kann die Initiative zu sagen. Aber hier möchte ich an die Zivilgesellschaft hervorgehoben. Ich stelle es auf der Rückseite Gebiet des Staates von Organisationen der Zivilgesellschaft nicht darüber gesprochen. Er ist auch nicht bereits echten Zivilgesellschaft. Die Rechtsgrundlage für die Kurden im Bereich der demokratischen Organisationen, organisierte Zivilgesellschaft Tatsache ist, mit DTK zur Verfügung gestellt. Oder ist der Berg vor allem KCK. Politische Parteien und die PLO ähneln, aber unterschiedliche Funktionen DTK’nın unabhängigen Organisationen KCK. ”

Keine Expansion DE EXPANSION sie sind Unsinn

“Davutoğlu Null außerhalb des Nahost-Problem sagen, wir versuchen, eine demokratische Lösung für den Nahen Osten zu schaffen, der Bund der Wahrscheinlichkeit zu versuchen, zu beseitigen. Sie wollen, um uns in den Dienst der kapitalistischen Moderne. Liquidation Politik, dass die AKP war sicherlich verständlich, es ist ganz klar. Es gibt keine Erweiterung, Öffnung, wie sie sagen, ist Unsinn. Bereits eine “demokratische Öffnung” rufen nicht mehr, die nationale Einheit Projekt, sagen sie. Tayyip Erdogan den Nahen Osten besuchen gemischt werden, sagte Davutoglu “Null Problem-Politik”, alles, was ich über den Fahrplan und die wiederum diskutiert wurden. Hätte es offen für eine demokratische Lösung wurde, ist erwünscht, können sie diskutiert würde ich in der Lage sein, um zu sehen sein. Ich weiß, sie sind für mich installiert. Hier ist eine Broschüre über die AKP hatte eine demokratische Öffnung gibt es auf der ersten Seite sofort “Apo’ya Keine Amnestie”, sagen sie etwas, dass die IP-mip Themen diskutieren, ist ein Ansatz faşizan. Ich wollte ihnen etwas für mich. Wir “Frieden, die Lösung der Probleme der Menschen” Wir haben gesagt. Erstens würde ich auf die Lösung der Probleme meines Volkes. Ich mir von jemandem, der nicht zu af maf Sprache. Hier versuche ich für mein Volk zu leben, dass unsere Freunde waren, wie ihr Widerstand ist ein Widerstand. Allerdings ist dieser Ansatz der AKP die MHP-Ansatz. CHP und die nationalistische MHP bei Annäherung an einen Stil. Ihre Logik kurdischen Nationalismus in der Türkei machen eine Delle in der Realität, genau weiß Völkermord, sie sagen, das ist Assimilation. ”

AKP SIEBEN JAHRE ALLE ist ins Stocken geraten

“AKP demokratische Öffnung, die Lösung der kurdischen Frage in sieben Jahren, ist jeder ablenken. Allerdings bekommen sie auch großen Bewertungen. Europa und den USA wie den Kurden wurden ins Stocken. Aber jetzt ist es wurde als einer Liquidation und Spiele gezeigt. Es müssen auch verstehen, in vollem Umfang, dass die Kurden. Die Ergebnisse dieser Politik, hat die AKP nicht mehr. CHP und der MHP-Haltung auch nicht bringen etwas Neues für die Gemeinschaft. KWK bereits in diesem Zustand kann nicht gehen. Geben Sie eine neue Straße oder CHP Deniz Baykal wird überschritten werden, oder überschritten wird, wird liquidiert werden. Sarıgül wird dann bereit sein könnten. Aber die AKP-Allianz, ein Rechts-Koalition geht vielleicht denken. Im Jahr 1977 hatte die Regierung eine solche nationalistische Front. Stellt sie fest, ihnen, ein ähnlicher Prozentsatz der MHP-Allianz kommen. AKP-MHP-Allianz kann die Prüfung eines Bündnisses, aber dies hier, was wie Faschismus brachte, ist bekannt. BDP auf andere Sektoren der demokratischen, dass Organisationen überlassen, besser in der Lage zu sagen. Come together können sie eine Alternative zu schaffen. Schwierig sein kann, kann die Politik. Diese Woche habe ich an Freunde sprechen, dass ich gesagt andere Freunde haben auch einen Ort wie diesen kann solche Komponenten. Eine Kombination der gemeinsamen Räume zu schaffen, um die Notwendigkeit der Politik zu machen sehen, ist erforderlich. Demokratische Türkei, die Demokratische Bund im Nahen Osten als Ganzes derken Kurden, können alle Teile zusammen in einer Art gemeinsamen Plattform kommen, ich spreche. Ich denke, wir können die Kurden im Nahen Osten zu erreichen. Alle von den Arabern in der Lage im Nahen Osten ist, dass es auf dieser Grundlage organisiert werden sollte. ”

FRAUEN UND MÄNNER in philosophische Grundlagen kann zusammen

“Die Frauen wollen in See geben, meine Beziehung zu Frauen ist anders. Sich frei zu werden, Freiheit für die Menschen im Kampf unabhängig von engagierten, was die Leidenschaft zwischen zwei Menschen, nicht überall, aber nicht alle, die Hierarchie, patriarchalische Haltung, Einschüchterung, Vergewaltigung wird Kultur zu nehmen. Zwischen Männern und Frauen, aber ich glaube, kann eine Sitzung in der philosophischen Fundament. Vertragsparteien des Philosophen des zwanzig-Frage Umfrage kürzlich Zizek gibt eine Antwort. Was ist Schönheit für Sie, frage ich, “schöne und intelligente Frau mit mir in Philosophie zu diskutieren”, sagt er. Ist interessant, aber ich dachte, die gleiche Weise. Ich musste auch Frauen treffen, aber dass die Stiftung nicht hinreichend verstanden. Neben der Erfüllung aller von den philosophischen und Treffen von Frauen, ist eine Sitzung nicht korrekt. Alle Beziehungen zu anderen Frauen als philosophische Tagung, wo die Zukunft der Ehe, patriarchalischen, hierarchischen Beziehungen und solche Beziehungen sind letztlich verbraucht der Beziehung, werden Sie ergreifen, bis zum Ende. Neben der Sitzung etwaige philosophische Sitzung nicht speichern. ”

Auswirkungen auf den Handel YAPILIYOR

“Ich habe in der Presse Coup plant. “Die Auswirkungen der Szenarien”, sagte er, die gibt es auch. “Impact of Doing Business” zu sagen, der AKP. In der Tat verabredeten döğüştür. Sledgehammer Schlag Plan made in 2003, da dann der AKP, weil er wusste nicht weiter, warum dann Tayyip Erdogan nicht darüber reden? Bedeutet, dass für ein Schnäppchen gilt. Ich sage es noch einmal über den Islam See, ist der Islam heute nicht wahren Islam. Real Islam, der Ummah ist notwendig, das Konzept zu diskutieren. Islam angenommen von den Menschen, den Islam annehmen, wie die Art und Weise, dass eine moderne wieder zu öffnen, Diskussion, andere Religionen auch der Praxis ist es notwendig, den demokratischen Charakter zu betonen. Democratic Islam Islam und Demokratisierung diskutiert werden kann. ”

CPT Persönlichkeit unter DELEGATION

“Die CPT-Delegation sprach auch. Wurden sechs Personen. Die Bedingungen der hier genau richtig, die Bedeutung der Wiederaufnahme des Verfahrens, sprach das Gericht in meinem Fall. Hier eine Stunde dieser Woche sprach ich mit anderen Freunden. Sagen Sie nichts an Freunde in anderen Gefängnissen. Battered aber ihre eigenen Handlungen zu körperlichen Schäden zu vermeiden empfehlen würden. Es gibt Briefe aus dem Gefängnis, ist es nicht bis zu dreißig. Es gibt eine große Anzahl von Karten. Tekirdag, gibt es Briefe aus dem Gefängnis Frakturen. Women’s Gefängnis Briefe von Freunden aus Adana Karataş gibt, nicht geben, ein Teil ist. Diyarbakır D Typ, Siirt Gefängnis Briefe kommen aus. Die Frauen Gefängnis Briefe und Bakırköy Midyat gekauft. Für alle meine Freunde, die vor kurzem in allem möchte ich sagen, verhaftet. Reisen allein und einsam im Gefängnis bedeutet nicht, dass Sie unwirksam. Allein, wenn die Person noch im Gefängnis, um sich zu schützen, entwickeln kann. Lage eines Individuums in einer sehr guten Innen-und Selbst-Schwerpunkt sehr gutes Programm, und sie werden viele Dinge, glaube ich, zu stärken überwinden. Auf dieser Grundlage könnte ihre eigene Sprache zu entwickeln. In Izmir, ist ein gemeinsames Arbeitstreffen mit aller Kraft an Bedeutung. Es gibt so viele Dinge, die sie gelingt es ihnen gelingen wird, und ich denke, sie zu überwinden. Alle Menschen in den Gefängnissen und grüße an Freunde, ich wünsche Ihnen viel Erfolg in ihrem Kampf. ”

ANF NEWS AGENCY

Öcalan: AKP darbe pazarlığı yapıyor


Öcalan: AKP darbe pazarlığı yapıyor ANF10:04 / 29 Ocak 2010 İSTANBUL – Balyoz Darbesi iddiaları tartışmalarını değerlendiren Öcalan, “Balyoz darbe planı 2003’te yapılmış, Madem AKP bunu biliyordu neden o zaman üzerine gitmedi? Demek ki bir pazarlık söz konusudur” dedi.

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, avukatlarıyla görüştü. Edinilen bilgilere gören görüşmede basın yayın organlarında çıkan kız kaçırma olaylarına değinen Öcalan, “Basında bazı Kürt kızlarının kaçırılması ve öldürülmesi olaylarını okudum. Arkasında ne olduğu açığa çıkarılmalıdır. Bunu ilginç buluyorum, son dönem yaygınlaştı Kürdistan’da. Daha önce de Iğdır ve Nusaybin’de olmuştu. Bunun arkasında bir şey var, bunun açığa çıkması gerekiyor. Bunu yapanlar kötü oynuyorlar. Bunun sonuçları kötü olur. Üzerinde durulması gerekiyor. 13-14 yaşındaki Kürt kızlarını kaçırıyorlar. Ne olup bittiğini bilmek gerekiyor.” dedi.

“AKP Kürt siyasetçilerine siyasi operasyonlar yaparak kendince önlem alıyor. Demokratik kalkışma ve halkın demokratik eylemliliklerinin önüne geçmeye çalışıyor” ifadelerini kullanan Öcalan, şöyle devam etti:

BDP KENDİSİNİ KAPATTIRMAMALI

“Demokratik çevrelerin kendi çalışmaları olabilir ama gene de BDP’ye değişik çevrelerin katılmasını önemli buluyorum. 1 Şubat’taki Kongre’den sonra bu çatı partisi benzeri çalışmalara hız verilebilir. Bu çalışmalar önemlidir. Daha önce bir çok parti kapatıldı. Bu yenisi olmamalıdır. Uyarmıştım, önerilerimi de yapmıştım, tekrar ediyorum ve uyarıyorum; aynı hatalara düşmemek önemlidir. Şunu da belirtmek istiyorum; İşte ‘PKK’nin sözcüsü olmak’ falan deyip partiyi kapatıyorlar. PKK yasa dışı silahlı bir örgüttür. PKK der ki ‘ben devletle sorunlarımı silahla çözüyorum’. PKK’nin kendi gücü, oluşumu, daha ağırlıklı olarak dağda ve kırsalda bir yapılanması var. Ama Barış ve Demokrasi Partisi der ki “biz sorunlarımızı Meclis aracılığıyla yasal zeminlerde tartışmak ve çözmek istiyoruz”. Bu ayrımı iyi koymak gerekir. PKK’nin sözcülüğü söz konusu değildir. Kaldı ki PKK kendi sözünü söyleyebilir. ”

BDP ARABULUCU OLABİLİR

“Eğer süreç gelişirse ve tarafların tartışma noktasında bir aracıya ihtiyaç olursa ve gerekli görülürse BDP bu aracılığı üstlenebilir. Ancak şimdiden bu biçimiyle kimsenin sözcüsü değildirler. Bu “PKK terörist bir örgüttür” tartışmasına da gerek yok. PKK’yi terörist ilan etmek BDP’nin görevi ya da işi değildir. Bu konuda lafı evirip kıvırmaya, dolandırmaya gerek yok, “PKK’yi terörist ilan etmek benim işim değil” denilebilinmelidir. PKK’nin devletle olan sorununu silahla çözmeyi tercih eden yasa dışı bir örgüt olduğunu herkes bilir. Sonuçta PKK ile BDP arasında bir bağ olması mümkün de değil, mantıklı da değil. Barış ve Demokrasi Partisinin örgütlenmesi de bu çerçevede düşünülmelidir. Daha önceki partiler biraz bu sebeple kapatıldı. Yeni parti bu hususlarda dikkatli olmalıdır. Parti açıp kapatmakla nereye varılacak? Sonuçta bunu kırmak gerekiyor. Kaldı ki BDP sadece Kürtlerin partisi değildir. Milliyetçi temelde örgütlenen bir parti değil. Milliyetçi temelde örgütlenen partiler var. İşte Türkiye’de de MHP onlar milliyetçi temelde örgütleniyorlar. Ama ben milliyetçiliğin ideolojik olarak ulus-devletin dini olduğunu açıklamıştım. Bu savunmalarımda genişçe görülebilir. Kürtlerin devlet temelinde örgütlenen bir halk olmadığını söylemiştim.”

DEVLETSİZ DEMOKRATİK HALK OLACAĞIZ

“Bu yönüyle Türklerle Kürtler farklıdır. Türkler daha çok devlet temelinde örgütlenmiş bir halktır ve devlet desteğini almaktadır. Kürtler örgütlenmelerini demokratik temelde gerçekleştirirler. “Devletsiz demokratik halk kavramı”nı daha önce kullanmıştım. Bu konudaki düşüncelerimin merak edildiğini ve tartışıldığını düşünüyorum. Ulus-devlet, kapitalizmin var oluş sebebidir. Kapitalizm ulus-devletsiz olmaz, ulus-devletsiz kendini var edemez. Buna karşı ben demokratik modernite kavramını geliştirdim. Ulus-devlet özgürlüğün ve demokrasinin sonu olmuştur. İşte anarşistler bu devlet kavramını tartışmaya çalıştı. Bakunin, Kropotkin ve diğerlerinin devlete yönelik eleştirileri yoğundu, ancak devletin yerine neyi koyacaklarını sistematize edemediler. İşte daha önce de belirtmiştim; Marks ve Lenin ise devleti çözmek yerine kapitalist devlet yerine sosyalist devlet getirebileceklerini böylelikle sosyalizmi kurabileceklerini düşünüyorlardı. Ulus-devlet kapitalizm doğurur. Devlet sosyalist olamaz. Ulus-devletin doğuracağı şey kapitalizmdir. Bununla nasıl bir sosyalizm ortaya çıkardıklarını gördük. Sonuçta bu sosyalizm anlayışı kapitalizme hizmet etmiştir. Çin’in durumu ortada. Kürtlerin de milliyetçi temelde örgütlenen partileri var. Mesela Şerefattin Elçiler, YNK ve KDP bunlar milliyetçi temelde örgütleniyor. İşte federasyon talepleri ortada.”

TÜM TÜRKİYEYİ KAPSAYAN PARTİ GEREKİYOR

“Bu hususlar onların bileceği şeylerdir. Zaten bu temelde örgütlenen partiler var ama bizim anlayışımız böyle değildir. Demokratik siyaset akademilerini de bu temelde önermiştim. Nasıl siyaset yapacaklarını anlamaları için demokratik siyaset akademilerinin varlığı önemlidir. İşte AKP ve diğer partiler bunu iyi yapıyorlar. AKP’nin bir tane de değil, birçok siyaset akademisi var. Kürtlerin de bu demokratik siyaset akademileri aracılığıyla nasıl bir siyaset, nasıl bir örgütlenme yapacaklarını tartışmaları gerekiyor. Bunu gerçekleştiremezlerse daha önce de söyledim onları eleştireceğim. Kürtlerin bütün Türkiye genelinde örgütlenmeleri önemlidir. BDP, DTK değil, BDP’nin daha farklı, bütün Türkiye’yi kapsayan bir parti olması gerekiyor. BDP, sonuçta bir siyasi partidir. Bunun gereklerini yerine getirmesi, demokratik temelde siyaset yapması gerekiyor. Bunun ilkelerini daha önceleri ortaya koydum. Çatı partisi ya da biraraya gelebilecekleri platformlar, demokratik siyasetin gereklerini yeterince yerine getiremediler.”

SADECE KÜRTLERİ ÖRGÜTLEYELİM OLMAZ

“Eğer biraraya getirebilirlerse oy oranları yüzde 10’lara varır. Diğer önceki partiler bu konuda biraz dar kaldılar. “Sadece Kürtleri örgütleyelim”, “her yerdeki Kürtler” mantığıyla yaklaştılar, BDP’nin bu anlayışı aşması gerekiyor. Elbette ki Kürt sorunu çözülmesi gereken çok önemli bir sorundur. Ancak sadece milliyetçi temelde dar kalan bir anlayışla Kürt sorunu çözülemez. O yüzden diğer çevrelere tekrar tekrar gidilebilir. Ne yapmak istediğimiz iyi anlatılmalıdır. Bu konularda temel siyasetlerini içerir bir broşür düzenlenip dağıtılabilir. Bu broşür üzerinden çeşitli çevrelere gidilerek kendileriyle görüşülebilir. Ben de bu hususlarda üzerime düşeni yapmaya çalışacağım. Geçenlerde Ahmet İnsel’in bir yazısını okudum. Kürtlerle Türklerin birlikte siyaset yapmasından ve ortak alanlardan, ortak siyasal alanlardan bahsediyordu. İşte bunu yaratmaları, Türklerle Kürtlerin birlikte siyaset yapabilecekleri alanları yaratmaları gerekiyor. Herkese de bu temelde gidilmelidir. Kürtler örgütlenmelerini de siyasal parti olarak bu çerçevelerde ortaya koymalılar. Benim daha önceki dönemlerdeki önerilerimi de ele alarak siyaseti böyle yönlendirmeleri gerektiğini düşünüyorum. Grup için de şunu söylemek istiyorum: diğer partiler gibi davranılmamalıdır. Grup içi bir demokrasi anlayışları olmalıdır. Diğer partilerin grup toplantılarında sadece parti başkanları çıkar konuşur. Mesela AKP’de sadece Tayyip Erdoğan, CHP’de sadece Deniz Baykal çıkar konuşur. Bir başkanlık hiyerarşisi vardır. Kürtlerin ise farklarını, demokratik duruşlarını açığa çıkarmaları gerekiyor. Sadece başkanlar değil diğerlerinin de sözünü söyleyebilmesi önemlidir. Böylece bir tartışma ortamı, tartışma platformu olur. BDP mevcut partilerden farkını ortaya koymalıdır. Meclis kürsüsü çok iyi kullanılmalıdır. İyi hitap etmeleri çok önemlidir. Hitabet çok önemlidir. İyi hitap edebilirler, ortalığı ayağa kaldırabilirler, hitaplarıyla çok etkili olabilmelidirler.”

DTK SİVİL ÖRGÜTLENMEDİR

“Bu son tutuklanmalar işte KCK, DTK falan diye yapıyorlar. Ama KCK’nin DTK yani Demokratik Toplum Kongresi ile ilişkilendirilmesi mümkün değil. Daha önce de söyledim. DTK bütün Kürtleri örgütler, yasaldır. İşte Kürtlerin tüm alanlardaki örgütlenmelerini sivil toplum alanındaki örgütlenmesini oluşturur. Kürtlerin demokratik temelde örgütlenmeye büyük bir ihtiyacı var. Kürtlerin toplumsal olarak da demokratikleşmesi gerekiyor. DTK her alanda Kürtlerin toplumsal demokratikleşmesini sağlamak için çalışır. Bunun birçok yolu ve tarzı var. Ekonomik örgütlemeler, spor, sanat, dil alanlarında Kürtlerin örgütlenmelerini sağlar. Yatay olarak toplumun örgütlemesini sağlar. İşte kır, kent kooperatifleri demiştim, bunun gibi şeyleri sağlar. Yatay örgütlenme modeli, demokratik yönetim, demokratik kültür çok önemlidir. Demokratik sistem budur. BDP siyasi bir partidir. DTK ise Kürtlerin kendini demokratik temelde devlet dışı bir topluluk olarak örgütlemesinin aracıdır. İkisi aynı şey değildir. DTK toplumu örgütleyebilir, Demokratik halk kitlelerini arkasına alabilir.”

DEMOKRATİK AÇILIM ÇÖZÜMÜN TASFİYESİDİR

“Bir örnek verirsem daha iyi anlaşılacak; İşte FKÖ örneği var. İsrail içinde milyonlarca Arap yaşıyor. Bu Araplar orada örgütlüler. İsrail Parlamentosunda işte birkaç tane partileri, bir sürü milletvekilleri var. O milletvekilleri o parlamentoda iş yapıyor. O parlamentoda Arapların bir temsiliyeti var. Öte yandan Araplar FKÖ içinde de örgütlüler. FKÖ bir nevi İsrail’e karşı Arapların temsilcisidir. Biraz bu örnekteki gibi görmek gerekir. Bu tutuklamaların çoğunu KCK diye yapıyorlar, oysa KCK, ağırlıklı olarak Türkiye dışında örgütlenmiştir, işte PKK KCK’dir. KCK ağırlıklı olarak dağda silahlı örgütleniyor. DTK ise belirttiğim gibi FKÖ benzeri ama yasal zeminde Kürtlerin arasında metropollerde kendini örgütlemiş bir sivil toplum kuruluşu, insiyatifi diyebiliriz. Ama burada sivil toplum vurgusunu da doğru yapmak istiyorum. Ben öyle devleti arkasına alan, devletin örgütlediği sivil toplumdan söz etmiyorum. O zaten gerçek sivil toplum da sayılmaz. Kürtlerin demokratik temelde yasal alanda örgütlenmeleri, gerçek sivil toplum örgütlülüğü DTK ile sağlanıyor. Yoksa KCK ağırlıklı olarak dağdadır. Siyasal partinin ve DTK’nın işlevleri FKÖ benzeridir ama KCK daha farklı bağımsız bir örgütlenmedir.”

AÇILIM YOK AÇILIM DEDİKLERİ SAFSATADIR

“Davutoğlu dışarıda sıfır problem diyerek bizim Ortadoğu’da Demokratik Ortadoğu Konfederasyonu ile yaratmaya çalıştığımız çözüm ihtimalini ortadan kaldırmaya çalışıyor. Bizi kapitalist modernitenin hizmetinde tutmak istiyorlar. AKP’nin tasfiye politikası olduğu kesinlikle anlaşıldı, bu çok nettir. Açılım falan yok, açılım dedikleri safsatadır. Zaten “demokratik açılım” demiyorlar artık, milli birlik projesi diyorlar. Tayyip Erdoğan Ortadoğu’yu karış karış geziyor, Davutoğlu’nun söyledikleri “sıfır sorun politikası”, bütün bunlar benim yol haritasında açıp tartıştığım meselelerdi. Eğer açıklanmış olsaydı orada demokratik bir çözüm isteniyorsa yapılabilecekleri tartıştığım görülecekti. Bunu bildikleri için bana yükleniyorlar. İşte AKP’nin demokratik açılımla ilgili bir broşürü varmış, orada ilk sayfada hemen “Apo’ya af yok” falan diyorlar, işte bu ip mip meselelerini tartışıyorlar, faşizan bir yaklaşımdır. Ben onlardan kendim için bir şey istemedim. Biz “barış, halkların sorunlarının çözümü” dedik. Öncelikle halkımın sorunlarının çözümünü tartışıyorum. Ben kimseden kendim için af maf dilemedim. Ben burada halkım için yaşamaya çalışıyorum, işte arkadaşlarımız vardı, onların direnişi benzeri bir direniştir. Oysa AKP’nin bu yaklaşımı MHP’nin yaklaşımıdır. CHP ve MHP milliyetçi bir tarzda yaklaşıyorlar. Onların mantığı Kürt gerçekliğini Türk milliyetçiliği içinde eritmek, tam da beyaz soykırım, asimilasyon dedikleri budur. ”

AKP YEDİ YILDIR HERKESİ OYALIYOR

“AKP demokratik açılım, Kürt sorunun çözümü diyerek yedi yıldır herkesi oyalıyor. Bununla muazzam oy da aldılar. Hem Kürtleri hem Avrupa’yı ve ABD’yi böyle oyaladılar. Ama artık bunun bir tasfiye ve oyun olduğu açığa çıkmıştır. Kürtlerin de bunu böyle iyice anlaması gerekir. AKP’nin bu politikaları artık sonuç vermez. CHP ve MHP’nin tutumu da topluma yeni bir şey getirmiyor. Zaten CHP bu haliyle yürüyemez. Ya Deniz Baykal aşılarak CHP yeni bir yola girecek ya da aşılacaklar, tasfiye olacaklar. Sarıgül’ü hazırlıyor olabilirler. Ama AKP böyle giderse sağ bir ittifak-koalisyon düşünebilirler. 1977’de böyle bir milliyetçi cephe hükümeti vardı. MHP yüzde onları bulursa buna benzer bir ittifak ortaya çıkabilir. AKP-MHP ittifakı düşünüyor olabilirler ama bu kadar sağ bir ittifak işte faşizm gibi neler getirdi, biliniyor. BDP diğer demokratik kesimlere, işte sol örgütlere, iyi anlatabilmelidir. Bir araya gelirlerse bir alternatif oluşturabilirler. Güç olabilir, siyaset yapabilirler. Bu hafta arkadaşlarla görüştüğümde o diğer arkadaşa da söyledim işte böyle böyle parçalanarak bir yere varılamaz. Bir araya gelmenin, ortak alanlar yaratmanın, siyaset yapmanın zorunluluğunu görmeleri gerekiyor. Demokratik Türkiye, Demokratik Ortadoğu Konfederasyonu derken Kürtlerin bir bütün olarak, bütün parçalarda bir araya gelebilecekleri bir çeşit ortak platformdan söz ediyorum. Kürtlerin bunu Ortadoğu’da başarabileceğini düşünüyorum. Bütün Ortadoğu’nun işte Arapların durumu da ortadadır bu temelde örgütlenmek gereklidir.”

KADIN VE ERKEK FELSEFİ TEMELDE BULUŞABİLİR

“Kadın konusunda şunu belirtmek istiyorum; benim kadınla ilişkilenmem farklıdır. Kendini özgürleşmeye, özgürlük mücadelesine adamış insanlar için ne olursa olsun iki kişi arasındaki tutku, kimseyi hiç bir yere götürmez ancak hiyerarşiye, patriarkal tutuma, baskıya, tecavüz kültürüne götürür. Kadınla erkek arasında ancak felsefik temelde bir buluşma olabileceğine inanıyorum. Geçende Taraf’ın yirmi soruluk anketine felsefeci Zizek bir cevap veriyor. Sizin için güzellik nedir diye soruyorlar, “benden güzel ve akıllı bir kadınla felsefe tartışmak” diyor. İlginçtir ama ben de aynen böyle düşünmüştüm. Benim kadınla buluşmam da tabi yeterince anlaşılmıyorsa da ama bu temeldedir. Kadınla felsefi buluşma dışında bütün buluşmalar, doğru bir buluşma değildir. Kadınla felsefi buluşma dışındaki bütün ilişkilerin, evliliklerin geleceği yer patriarkal, hiyerarşik ilişkidir ve bu tür ilişkiler eninde sonunda ilişkiyi tüketir, bitirmeye götürür. Felsefik buluşma dışında hiç bir buluşma bunu kurtarmaz. ”

DARBE TİCARETİ YAPILIYOR

“Darbe planlarını basında dinledim. “Darbe senaryoları” diyenler de var. “Darbe ticareti yapıyor“ diyorlar AKP’ye. Aslında danışıklı döğüştür. Balyoz darbe planı 2003’te yapılmış, Madem AKP bunu biliyordu neden o zaman üzerine gitmedi, o zaman neden Tayyip Erdoğan bunu tartışmadı? Demek ki bir pazarlık sözkonusudur. İslamiyet’e dair şunu tekrar söylüyorum; bugünkü Müslümanlık gerçek Müslümanlık değil. Gerçek Müslümanlığı, ümmet anlayışını tartışmak gerekiyor. Müslümanlığı halkın benimsediği, kabul ettiği tarzda modern Müslümanlık olarak yeniden tartışmaya açmak, diğer dinlere de bunu uygulayarak demokratik niteliğini öne çıkarmak gerekiyor. Demokratik İslam ve İslam’ın demokratikleşmesi tartışılabilir.”

CPT HEYETİ ALTI KİŞİLİKTİ

“CPT heyetiyle de görüştüm. Altı kişiydiler. Onlara işte buranın koşullarını, yeniden yargılamanın önemini, AİHM’deki davamı konuştum. Burada bu hafta diğer arkadaşlarla bir saat görüştüm. Diğer cezaevlerinde arkadaşlara bir şey demiyorum. Ancak kendilerini hırpalamasınlar, kendilerine fiziki zarar verecek eylemlerden kaçınmalarını öneriyorum. Cezaevlerinden gelen mektuplar var, otuz adet kadarı verilmedi. Çok sayıda kart da var. Tekirdağ, Kırıklar cezaevlerinden mektuplar var. Adana Karataş Kadın Cezaevinden arkadaşların mektupları var, bir kısmını vermediler. Diyarbakır D Tipi, Siirt cezaevlerinden gelen mektuplar var. Midyat ve Bakırköy cezaevindeki kadınların mektuplarını aldım. Son dönem tutuklanan bütün arkadaşlar için özellikle şunu söylemek istiyorum. Cezaevinde tek başına kalmak yalnız olup etkisizleşmek anlamına gelmez. Kişi tek başına da kalsa cezaevinde kendini koruyabilir, geliştirebilir. Dışarıda da içeride de bir birey çok iyi yoğunlaşır ve kendini çok iyi programlarsa birçok şeyi aşacağına ve güçleneceğine inanıyorum. Kendilerini bu temelde geliştirmelerini diliyorum. İzmir’de ortak bir çalışma, bütün güçlerle buluşma önemlidir. Orada bunu başarırlarsa birçok şeyi başaracaklarını ve aşacaklarını düşünüyorum. Tüm halkımızı ve cezaevindeki arkadaşları selamlıyor, mücadelelerinde başarılar diliyorum.”

ANF NEWS AGENCY

Tamil katliamı bitti, katiller birbirine girdi


Robin Welat

Sri Lanka Devlet Başkanı Mahinda Rajapaksa, önceki salı günü oyların yüzde 60’ını alarak yeniden devlet başkanlığına seçildi.

Rajapaksa’nın rakibi eski Generalkurmay Başkanı Sarath Fonseka idi. Bu ikili birlikte Tamil Elam Kurtuluş Kaplanları’nın (LTTE) yenildiği ve LTTE Lideri Vellupillai Prabhakaran’ın öldürüldüğü ordu operasyonlarının verdiği güvenle seçimlere rakip olarak girmişlerdi.

Rajapaksa ve Fonseka, Sinhali çoğunluk tarafından Tamil sorununu çözdükleri (!) için birer kahraman olarak görülüyorlardı. Tamil halkının katilleri, elele yürüttükleri soykırımı kendi lehlerine ranta çevirmek için seçimlerde rakip olunca birbirlerine düşman oldular.

Seçimleri iktidardaki devlet başkanı Rajapaksa tekrar kazanınca, rakibi General Fonseka’nın kaldığı otelin etrafı ağır silahlarla kuşanmış askerler tarafından ablukaya alındı. Fonseka’nın, asker kaçaklarından oluşturduğu çetesiyle yönetimi zorla ele geçirmesinden korkan Rajapaksa, kuşatmanın eski generali korumak amaçlı olduğunu iddia ediyor. Öte yandan bir zamanların kahraman Generali Fonseka’nın sözcüsü Mano Ganesan, komşu bir ülkenin diplomatından (Hindistan) Fonseka’nın can güvenliğinin garanti edilmesini talep edeceğini açıkladı.

Bir halkı katlederek kahramanlığını ilan eden koskocoman General Fonseka, kendi ülkesinde barınamayacak duruma geldi ve neredeyse mülteci konumuna düşmek üzere. Soykırımcı bu generalin, sığındığı ülkede can güvenliğini gerekçe göstererek iltica alması da muhtemel. Çünkü dünya kamuoyu, hala iyi katil, kötü katil, iyi soykırımcı, kötü soykırımcı ayrımı yapıyor. İnsanlığa karşı suç işleyen caniler ancak dünyayı yöneten egemenlerin işine yaramayacak hale geldiğinde yargılanıyorlar.

Tamiller’in katili sömürgeciler ile Kürtler’in katili sömürgeciler ne kadar da birbirine benziyor. Dünya, bu sömürgeci katilleri yargılama cesaretini gösterecek adaletli bir düzene geçtiğinde; soykırım kurbanları mezarlarında ya da herhangi bir toprak parçasının altında rahat bir şekilde uyuyabilecekler.

Robin Welat

r.welat@hotmail.com